Karmaşa

Osman Ata ATAÇ
Osman Ata ATAÇ İŞLETMECİLİK SOHBETLERİ oaatac@gmail.com

Bu haftaki yazıma bir iki parantezle başlamak istiyorum. Hoca kendine pay çıkarmış demeyin. Önce gerek gazetede ve gerekse dergilerde yayımlanan bazı makalelerimde değindiğim kötü senaryolar. Bunlardan birinde dolar fırlar, inşaat sektörü sıkışır demişim (*) Türkiye’de bunlar oluyormuş. Nereden bilmişim? Aynı şeyi söyleyen onlarca kişi gibi göstergelere baktım. Bir diğerinde (Tüm Ticareti Bitirecek Ticaret yazıları) uluslararası geleceği enerji fiyatlarından çok enerji dağıtımı etkileyecek demişim. Boru hatları, Kıbrıs açıklarında Türk ve Yunan uçaklarının birbirlerinin radarlarını kurcalamaları, Suudi Arabistan’ın bir koalisyonla! Yemen’e saldırması bu kehanete örnekmiş. Nereden bilmişim? Yine bir sürü kişi gibi haritaya baktım. Basra körfezi, İran’ın kuzeydeki hakimiyeti, Yemen’in hem Kızıldeniz hem Basra’ya göre konumu, Şiilerin Yemen’i ele geçirdikleri takdirde İran’ın Arap Yarımadası’nın Güneyindeki olası kazanımları, ve petrol nakil hatları, Kıbrıs açıklarında bulunan zengin yataklar falan. En son da geçen hafta ülkemizdeki başat, alt-kültür ve örgüt kültürleri çerçevesinde suç ve utanç kültürlerine kısaca değinmiştim. Ben yazılarımı genellikle hafta sonları yazıyorum. Hafta içi vaktim olmadığından değil. Öyle denk geliyor. Ben suç ve utanç kültürlerine değindiğim yazımı yazdıktan iki gün sonra Türkiye’de köprü inşaatında çalışan bir Japon mühendis intihar etti. Anlaşılan mühendis kopan kılavuz halatının hatasının kendinde olduğu gerekçesiyle kendini öldürmüş. Benden sorulan yazımı bu olaydan sonra yazıp yazmadığım. Hayır efendim tesadüf oldu. Gelelim konumuza.

Türkiye’nin başat kültürü ‘geçiş’ kültürlerinden demiştim. Yani ne tam bir suç kültürü ne de tam bir utanç kültürü. Genel inanışa göre ülkemiz insanlarının bir kısmı suç kültürlü bir kısmı utanç kültürlü. Bir çoğu da ortada. Aslında hiç bir ülkede bu kültürlerin saf örnekleri artık yok. Başat kültürler için daha çok ‘ağırlıklı’ deyimini kullanmak daha doğru olur. İşin detaylı araştırmalarını sosyolog dostlara bırakarak şu yaşıma kadar öğrenci, işveren, beyaz yakalı, mavi yakalı işçi, sıfatıyla beraber çalıştığım her sosyal sınıftan binlerce ‘Türk’ ve yabancı kişiden edindiğim bir gözlemimi paylaşayım. Bu topraklarda yaşayan insanlar kültürel açıdan sıkışmıştır. Yüzlerce yıl ülkenin feodal yapısından kaynaklanan bir utanç kültüründen batılılaşmanın başlamasıyla suç kültürüne geçiş sıkıntıları. Bir yanda zamanımızda artık çok kullanılmayan, “ayıptır günahtır” utanç ceza tehditleriyle; diğer taraftan faşist İtalya’nın ceza kanununun tercümesi ile başlayan ceza korkuları. Doğu-Batı, feodal-modern, kentli-köylü, ayıp, günah, suç derken kendine has özellikleri olan bir toplum çıkmış ortaya. Yani bir bizim olmasını istediğimiz ‘ideal Türk’ tanımı var bir de kafası karışmış bir Türk. Sözün kısası başat kültür açısından ‘Türk’ü’ yönetmek o kadar kolay iş değildir. Ödül ve ceza sistemleri bazen çalışır bazen çalışmaz. 

Bizde başat kültürdeki karmaşanın yarattığı zorluklara bir de alt-kültür karmaşasının yarattıkları eklenir. Yöresel, hatta kentten kente, yerleşim merkezinden yerleşim merkezine değişen yerel kültürler, etnik gurup, aidiyet kökenli mikro kültürler, hatta daha da belirgin olan mikro milliyetçilik, din mezhep kökenli alt-kültürler, hatta kadın-erkek arası farklılıklar yer yer başat kültürün önüne geçer. Başat ve alt-kültür karmaşasını “birleştiriciler” ortadan kaldırır savıyla ortaya çıkanların kimi dini kimi milliyetçiliği aday göstermişlerdir. Aslında karmaşık kültürü homojenleştirmenin zorunlu olup olmadığı sorusu açıkça cevaplandırılmadan nasıl bir kültür istendiği ve bunun nasıl sağlanacağı kararı verilemez. Üstüne vazife olmayan sosyolojik konularla köşe işgali nedeniyle yazı işlerinin hışmına uğramadan bu konuyu da sosyolog dostlara bırakarak işletmecilik çerçevesinde örgüt kültürüne bir bakalım. Hani 1990’lı yıllarda IBM firmasını mutlak bir iflastan çekip çıkaran Lou Gerstner’in “Kültür her şeydir” dediği şey. 
Benzer her konuda olduğu gibi örgüt kültürünün de bir tanımı yok. Biliyorum siz de bıktınız benim “Tanımı olmayan kavramı tartışmam” ısrarımdan. Ama yok işte ne yapayım? Örgüt kültürünü şimdilik ‘örgüt mensuplarının işle ilgili olsun almasın davranışları ve bu davranışların yorumlanması esasları’ olarak tanımlayıp ilerideki yazılarda hangi konuları tartışacağımızı sıralıyayım. Önce, her örgütte tanımlanabilir bir kültür yoktur ama tanımlanabilir ‘olumlu’ bir örgüt kültürünün varlığının şirketleri daha başarılı kıldığı binmektedir tezini inceleyeceğiz. Daha sonra da şirketin amaçlarına ulaşmasına yardımcı olacak örgüt kültürleri tasarlanabilir ve yerleştirilebilir tezini. Konulara bakınca benim hangi tezleri desteklediğimi anlamışsınızdır. Her ikisini de. Bence örgüt kültürü bir şirketi rezilde eder vezirde. O açıdan bu konuya bir detaylı bakmak istedim. Devam edeceğiz.
Sağlıcakla kalın.

(*) Kriz, Kibir ve Nemesis, Durum, Mart 2012; Kötümser, Dünya Gazetesi,31 Ekim 2012; Çok kötümser, Dünya Gazetesi, 7 Kasım 2012
 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Teknokrat-Politikacı 30 Ekim 2019
Strateji mi? 23 Ekim 2019
Tenkisat 16 Ekim 2019
Kasvetli ilim 02 Ekim 2019
Zombiler 25 Eylül 2019
Yeni Bull 18 Eylül 2019
Bull 11 Eylül 2019
Neden olmuyor? 04 Eylül 2019
Olmayacak duaya... 28 Ağustos 2019