“Kenetlenmiş bir Türkiye, dünya markaları çıkarır”

Emre ALKİN
Emre ALKİN PAYLAŞMASAK OLMAZDI emre.alkin@dunya.com

Bu haftaki konuğumuz Türkiye’de eğitim hayatına çok uzun bir zamandır önemli katkılarda bulunan Final Pazarlama’nın ortağı ve Genel Müdürü  Sıtkı Koçak. Kars doğumlu olan Sıtkı Bey zor koşullarda büyümenin ne demek olduğunu, bu sebeple çocukluktan bu yana çözüm odaklı yaşadığını anlattı sohbetinde. “Biz yapamayız!” sözünü kabul etmiyor. Haklı da. Kariyerini bize anlatırken, her şeyi başarabileceğimize ikna olmamak mümkün değil. Paylaşmasak olmazdı.

Başarınıza etki eden faktör çocuklukta yaşadıklarınız mı?

Önemli ölçüde diyebilirim. Aslen Ahıska Türklerindeniz. 1964 yılında Kars’ta dünyaya geldim. Doğunun şartları insanları doğal olarak düşünmeye itiyor. Tarım ve hayvancılık doğanın müsaade ettiği kadar ilerliyor. Kalabalık aileler, coğrafi şartların zorluğu ve geçim sıkıntısı sizi çözümler aramaya sevk ediyor. “Okumak zorundayız!” dedik daha küçük yaştayken. Bu bizim için hayatta kalma felsefesi oldu. 

Şartlara mahkum yaşamaktan çok yaratıcılık isteyen alanlara mı yöneltti bu durum?

Kesinlikle. O dönemde ailem, özellikle babam okumamız için teşvik etti. İlkokulu köyde okuduktan sonra ortaokulu Kars’ın merkezinde devam ettim. O zamanlarda karşımızda öğretmenlik ve mühendislik prestijli meslekler olarak gözüküyordu. Ben de harita mühendisi olmaya karar verdim. 

“Belediyede çalışmak bana göre değilmiş”

Daha o yaştan mı?

Doğrudur. Köylerde sürekli arazi sorunları olur. Parselasyon sorunları çoğunlukla mahkemeye intikal eder. Ben de küçükken bu konuları gözlemlerdim. Çözüm odaklı bir kafa yapım olduğu için harita mühendisi olmaya karar verdim. Atatürk Ortaokulu’nda okudum, sonra ağabeyimin peşinden gittim. Lise 1 ve lise 2’yi Çorum’da, lise 3’ü de Elazığ’da okudum. Ağabeyim hangi şehirde öğretmenlik yapıyorsa ben de o şehirde eğitime devam ettim. 

Harita mühendisi olabildiniz mi sonunda?

Oldum tabii. Liseyi bitirince İstanbul Teknik Üniversitesi Harita Mühendisliği Bölümü'nü kazandım. Tabii ailemin ekonomik olanakları kısıtılı olduğu için bir yandan da çalışmak zorundaydım. Anketörlük, gazetede abonelik işlemlerini takip etme gibi işler yaptım. İyi de para kazanıyordum açıkçası. Daha sonra Final Grubu’nun dergisinde çalışmaya başladım. Okul bitince Final’in kurucusu İhsan Bey kalmamı istedi. Ben  ise “Harita mühendisliğini denemek istiyorum” dedim.  Bir yıl özel bir firmada mühendis olarak çalıştım, sonra askerliğimi öğretmen olarak yapıp bitirdim. Askerden dönünce belediyeye girdim.

Kariyer hikayeniz gerçekten ilginç...

Her yaşanan bir tecrübedir demek lazım. Altı ay belediyede çalıştım. Tek mühendistim ve Fen işlerinde çalışıyordum. Ancak devlet işinin bana göre olmadığını hemen anladım. Arazi ölçümlerini yapıyordum. Saat kavramım yoktu pek. Sürekli çalışırdım. Yine de belediyecilik siyasetin etkili olduğu ve doğrulukdan şaşma ihtimali olan bir alandı. Yapıma uygun değildi. Çünkü hiçbir zaman “şudur budur” ya da “şunlardandır bunlardandır” diye kimseye ayrım yapmadım. Bugün de 200’e yakın çalışanımıza her konuda eşit davranırız. Hepsi evladımızdır, kardeşimizdir. İşini doğru yapan kariyerinde yükselir bizde. 

“Sektördeki ağırlığı yabancılardan Türkiye’nin lehine çevirdik”

O zaman tekrar döndünüz özel sektöre…

Öyle oldu. Final’e geldim yine. Final Dergisi’nde 2 yıl çalıştım. Sonra “Sözel Hedef” isminde bir dergi çıkardık. Onun genel yayın lönetmenliğini yaptım. Sonra Final Pazarlama’yı kurduk. 15 metrekarelik bir yerde 3 kişiyle başladık. Sınava hazırlık kitaplarını, sonra da ders kitaplarını ekleyerek pazarlamayı büyüttük. Cağaloğlu bize dar geldi ve Mahmutbey’e taşınma kararı aldık. Tabii 2500 metrekarelik bir yere  taşınınca yaptığımız işin çehresi değişti. Bakış açımız da farklılaştı. Artık ölçek ekonomisine uygun olarak hareket etmeliydik. Sektöre hacim ve metrekare açısından yön vermeye başladık diyebilirim. Şu an 10 bin metrekarelik alanda hizmet vermekteyiz.

Kırtasiye de var sanıyorum sizde...

Var. Bunun sebebi dışa bağımlılığa “dur!” demek aslında. O zamanlarda sektör yabancı markaların tekelindeydi. Yerli üretim yüzde 20 civarındaydı ve fiyatları çok düşüktü. Markalaşmak gerekiyordu. “Lets” markasıyla yola çıktık. İlk ürünümüz oyun hamuruydu. Bunda da dikey şekilde uzmanlaştık. Bugün eğitim konusunda kitaplardan kırtasiyeye kadar her çözümü sunacak hale geldik. 

“Kardan önce kaliteyi öne çıkardık”

Oyun hamuru neden önemli?

Ağaç yaşken eğilir derler. Çocukların ilk tanıştığı malzemelerden biridir oyun hamuru. Hem becerilerini artırır hem de el ve kol kaslarının güçlenmesini sağlar. Hatırlıyorum  da ben küçükken köyde çamurla oynardım. Şekil verirdim onlara. Hem hayalgücüm gelişirdi hem de fizik gücüm. Konuya dönersek, bizim oyun hamurumuz diğerlerinden farklı olarak çocukların yutması halinde hiçbir yan etki yaratmıyor. Bünyelerine zarar vermiyor. Tüm testlerden geçmiş, içinde en ufak bir kimyasal bulunmayan, un bazlı bir malzemedir. En çok beğenilen ürünlerimizdendir.

Türkler marka yaratabilir mi?

“Biz yapamayız” denmesi beni çok rahatsız ediyor. Yabancıların bu yolculuğa 100-200 yıl önce çıkmış oldukları doğrudur. Birkaç yıl önce 250. Yılını kutlayan bir yabancı firmanın davetine katıldım. Önemli bir olay. Ancak bu bize kimsenin tepeden bakmasını gerektirmez. Bizim eksiğimiz yok hiçbir şekilde. Bunu da kanıtlamaya karar verdim. Milli duygularım da bu çabada etkili oldu diyebilirim. Tüm ürünlerimizi marka haline getirebilmek için uğraştık. Kar değil kaliteyi öne çıkardık. Sabırla yola devam ettik. 

“Dünyanın her yerine ürünlerimizi satmak en büyük hayalim”

İhracat var mı?

İki yıldır ihracat yapıyoruz. Toplam 27 ülkeye ürünlerimizi satıyoruz. Yabancı ülkelere gittiğimde ürünlerimizi kullanan çocukları, insanları gördükçe mutlu oluyorum.

Para kazanmaktan daha önemli olan itibar kazanmak gerçekten.  Hiç unutmam İTÜ’den bir arkadaşım uydu malzemeleri üzerinde çalışırken “Lets” oyun hamurunu kullanıyordu. “Hayırdır” diye sordum. “Çok kaliteli kalıp çıkıyor bu hamurdan” dedi. Ses çıkarmadım ama ne kadar sevindiğimi anlatamam.

En büyük hayaliniz nedir?

Dünyanın neredeyse tamamına, bir Türk üreticisi olarak ürünlerimizi satabilmek ve dünya markalarının yanında yer almak. Talebin önünde koşmak ve her yerde “çözüm” olarak akla gelmek. 

“Kendimize güvenelim, çalışkan bir toplumuz biz”

Türkiye için hayaliniz nedir? 

Dünya markası olmaya karar veren firmalara destek veren bir Türkiye hayal ediyorum. Desteği veren, söz konusu desteğin sonuçlarını takip eden, ölçen ve yöneten bir Türkiye hayal ediyorum. Biz çalışkan bir toplumuz. Ancak tarih boyunca bizi sağ-sol, doğu-batı diye oyalamalarına müsaade ettik. Geleceğin Türkiye’sinde bu çatışmaların olmayacağını hayal ediyorum. Dışarıya kendini daha iyi anlatan bir Türkiye hayal ediyorum. Kenetlenmiş bir Türkiye’den dünya markaları çıkacağına inanıyorum.

Teşekkür ediyorum.

Ben de “kendimize güvenelim” diyerek DÜNYA Gazetesi ve okurlarına teşekkür ediyorum.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar