Konuşma teklif ediyorum (1)

Osman Ata ATAÇ
Osman Ata ATAÇ İŞLETMECİLİK SOHBETLERİ oaatac@gmail.com

Okurlarım bilirler. Önemli konularda aklı erenlerin ve işin içinde olanların siyaseti, menfaati, falan bir tarafa bırakıp, ülkenin iyiliği için, hep beraber oturup, rasyonel çalışmalar yapıp bir ortak-görüş geliştirmelerini hep istemiş ve yazmışımdır. Bir dostum “Canım bu da laf mı? Zaten herkes konuşuyor” diyerek eleştirdi. Benim gençlik yıllarımda Osman ile Zeynep konuşuyorlar demek şimdi magazin basınının Osman Zeynep ile aşk yaşıyor dediği şeydi. Ben millet konuşsun derken onu demek istememiştim. Geyik muhabbeti yapsınlar demek de istememiştim. Benim istediğim konuşma ciddi bir çalışmadır.

Bu tür çalışmaları devlet denilen tanımı belirsiz kurumdan bekleyemeyiz. Özel, resmi tüm kurum ve kuruluşların, aklı erenlerin oturup sorunları masaya yatırmalarının büyük faydalarını hemen görmesek bile ileride mutlaka görürüz. Ülkemizin geleceği için bu tür çalışmaların şart olduğu kanısındayım. Sorunu ortaya koyup, sorunun çözümü için doğruyu aramak öyle kolay iş değildir. Aslına bakarsanız, çok zor iştir.

Öncelikle neyin yapılmasının ‘doğru’ olacağı konusunda herkesin aynı fikirde olmasını beklememek gerekir. Söz gelimi, bana göre, daralan piyasalarda ‘can suyu’ falan gibi sloganlarla kredi musluklarının açılması büyük bir hatadır. Başkaları bunu siyasi hatta ekonomik bir zorunluluk olarak görebilirler. Olsun. Konuşuruz. Tek bir doğruda birleşemesek dahi olası yanlışların hatalarını en aza indirecek önlemlerde anlaşabiliriz.

Bu tür bir çalışmanın sonuçlarının İngilizce'de ‘white paper’ Türkçe ‘beyaz kitap’ denilen bir dokümanda sunulması politika tasarımcılarından uygulayıcılara kadar her kesimin, sorun nedir, ne gibi çözümler uygulanacaktır, bunun sonuçları neler olur gibi soruların cevaplarını, olanak ölçüsünde, bir kaynakta bulmalarına yardım edecektir. Bizde böyle çalışmalar yapılamıyor. Neden böyle dediğimi anlatacağım. Kimse alınmasın.

Hemen hiç bir konuda bir ‘beyaz kitap’ yok. Yani sorun şudur, çare budur, uygulama şöyle olacak, sonuçları bunlar olabilir, şu sonuçlar doğarsa şöyle hareket edilecek diyen bir kaynak yok. Niye yok? Çünkü bu tür çalışmaların bir yöntemi vardır. Öncelikle bu tür toplantıları örgütlemek zaman ve mekan ayarlamanın, sağa sola davetiye yollamanın, yerel pastaneden tuzlu-tatlı seçmenin çok ötesinde doktora tezi yazarcasına bir hazırlık ve emek ister. Ortak görüş geliştirme toplantıları sohbet toplantıları değillerdir. Bir ortak görüş geliştirmek öyle laklakayla olmaz. Laklakanın faydası vardır ama bundan beyaz-kitap falan çıkmaz. Kimsenin ne işe yarayacağını bilmediği raporlar, tutanaklar çıkar. Mesele, her neyse onu çözmekle yükümlüler de “dinledik işte” deyip bildiklerini okurlar. Bu ve takip eden bir kaç yazımda ortak-görüş toplantıları için bazı olmazsa-olmaz saydığım öneriler vereceğim.

“Şimdi bu nereden esti?” diye soruyorsanız ona da cevap vereyim. Dostumun eleştirisi bana konunun pek de anlaşılmadığını öğretti. Onun için şu “Konuşun” derken ne demek istediğimi bir açayım dedim. Ortak-görüş toplantıları nasıl yapılmalı o konuda bazı öneriler vereceğim. Yalnız bu biraz uzun bir yazı dizisi olacak. Yazı işlerini sinirlendirmeden ve sizleri bayıltmadan olanak ölçüsünde kısa yazmaya çalışacağım. Kusura bakmayın. Bakın bu tür ‘konuşma’ teklifi nasıl yapılır.

Öncelikle, bu tür tartışmaların ‘iyi niyet’ temelinde yürütülmesi gerekirken çoğu ne yazık ki böyle olmaz. ‘İyi niyet’ Roma hukukundan Avrupa hukuk sistemine girmiş Latince ‘bona fides’ kavramından gelir. Burada sözcüğü hukuki anlamında kullanmıyorum. İyi niyet bu tür toplantılarda yer alanların konuda iyi hazırlanmaları ve soruna çözüm aramaktan başka bir niyetleri olmamaları gerekir. Görüşmelere hazırlanmadan, şu veya bu nedenle başkalarını ikna etmek amacıyla katılanlar bu tür çalışmaları bilerek veya bilmeyerek sabote ederler. Bunun daha toplantılar başlamadan katılımcılara hatırlatılması gerekir. Bunu yapmanın en dolaysız yolu toplantının amacının iyi açıklanmasıdır.

Öncelikle katılımcıların tartışmalara iyi hazırlanmış bir şekilde gelmeleri gerekir. Ortak görüş tartışmaları insanların bilgilendirilecekleri toplantılar değillerdir. Onlar başka. Konuyla ilgili en az ortak bilgiye herkes sahip olmalıdır. Konunun kapsamına bağlı olarak herkesin o kapsamdaki her şeyi bilmeyeceğini peşinen kabul etmek gerekir. Önemli olan konunun her parçasını iyi bilen, bilmediğinin de farkında olan kişileri bir araya getirmektir. Katılımcıların hangi konularda uzman olduklarının iyi tanımlanması gerekir. Bunun yapılabilmesi için de başka türlü hazırlıklar gerekir. Onlara da değineceğim. Sonuçta katılımcıların sorumlulukları vardır. Bu toplantılara “Bir gidelim oradan da yemeğe gideriz” diye gidilmez. Çalışmak hazırlanmak gerekir. Bu emeği harcamayacak kişiler alleme-i cihan olsalar faydadan çok zarar verirler. Bunun katılımcılara anlatılması gerekir.

Bu hazırlıkta katılımcıların dikkat etmesi gereken çok ama çok önemli bir konu ‘gerçek’ ile ‘kanaat’ ve ‘yorumun’ birbirlerinden ayrılmasıdır. İyi niyetli hazırlık ancak gerçek ile kanaati birbirinden ayırabilen kişilerce yapılabilir. Söz gelimi, Japonya’da 1 kişi yılda ortalama 25 kitap okurken, Türkiye’de 6 kişinin yılda 1 kitap okuması bir gerçektir. Yine Türkiye’de dergi ve kitap okuma oranı yüzde 4, gazete okumak ve radyo dinlemek oranı yüzde 22 iken, televizyon izleme oranının yüzde 94 olması da bir gerçektir. Bu gerçeklere bakıp Türk insanının görsel ve tablet haline getirilmiş ‘bilgiyi’ tercih ettiği bir yorum, ‘okuma özürlü’ olduğu ise bir kanaattir. Fransa’da papaz sayısı ile şarap tüketimi arasındaki korelasyon yüzde 90’ın üstündedir. Bu bir gerçektir. Fransız papazların gece gündüz şarap içip kafa buldukları ise bir yorumdur (bu klasik örnekte hem şarap tüketimi hem papaz sayısı nüfusa dayalı olduğu için zaten bulunan korelasyon manasızdır). Bununla katılımcıların yorum ve kanaat sahibi olmamaları gerektiğini söylemek istemiyorum. Söylemek istediğim şey katılımcıların tartışmalara yorum ve kanaatlerini başkalarına kabul ettirmek için katılmamaları. Yorum ve kanaatlerin tartışılma sıraları sondadır. Başta değil. Yorum ve kanaatler daha işin başında masaya konulursa bu sonuca yönelik tartışma olmaz insanların birbirlerini ikna etmeye, yorum ve kanaatlerini başkalarına kabul ettirmeye uğraştığı platformlar olur. Ünlü yazar Kafka mektuplaştığı bir dostuyla yazışmayı bırakma gerekçesini onun ‘tartışmayı sırf kazanmak için yaptığı’ olarak verdiğinde felsefe yapmıyordu. Kaçımız bir deyişle ‘yeni bir sayfa açarak’ tartışmaya açığızdır? Bir konuda ‘yeni sayfa’ açmadan tartışmaya girmek norm değil istisnadır. Katılımcıların bu konuda uyarılması gerekir.

Zurnanın zırt dediği yer toplantının konusunun açıklanmasıdır. Yukarıda değindiğim sorunların büyük bir kısmı, konuşma konusunun iyi hazırlanması durumunda çözülmese de hafifletilebilir. Ortak görüş toplantıları afaki konuların tartışıldığı platformlar değildir. Hani meşhur fıkrada anlatıldığı gibi her şeye cevap bulabildiği ileri sürülen süper bilgisayara Temel bir soru sormuş bilgisayar bozulmuş. “Ne sordun demişler” Temel “Neyleysun” diye sordum demiş. Söz gelimi, Türkiye’nin ekonomisi başlıklı ortak görüş toplantısı olsa olsa sohbet toplantısı olur. Toplantı konusunun açıklanmasını haftaya irdeleyeceğim. Şimdilik...

Sağlıcakla kalın

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Teknokrat-Politikacı 30 Ekim 2019
Strateji mi? 23 Ekim 2019
Tenkisat 16 Ekim 2019
Kasvetli ilim 02 Ekim 2019
Zombiler 25 Eylül 2019
Yeni Bull 18 Eylül 2019
Bull 11 Eylül 2019
Neden olmuyor? 04 Eylül 2019
Olmayacak duaya... 28 Ağustos 2019