Kredilerdeki hızlı artışa dikkat!

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM tugrulbelli@gmail.com

Mart ayında Kredi Garanti Fonu'na (KGF) sağlanan Hazine desteğinin miktar ve şartlarının iyileştirilmesi ile birlikte bankacılık sektöründe çok hızlı bir kredi büyümesine şahit olmaktayız. Sene başında KGF kanalıyla verilen kredilerin toplamı 9.5 milyar TL iken, aradan geçen 5 ayda bu rakam 165 milyar TL'ye çıktı. (Hazine'nin KGF'ye toplam kefalet desteğinin limiti ise 250 milyar TL.) Paralel bir şekilde, aynı dönemde banka kredileri de 143 milyar TL artış göstermiş durumda.

Bu kadar kısa sürede bu miktarda kredi kefaletinin onaylanmış olması, herhalde başvuru sürecinin bürokratik engellere takılmadan hızlı bir şekilde tamamlanması sayesinde. KGF kredilerinde aslan payı ise kamu bankalarının. Bunda bu bankaların KOBİ ağırlığının daha fazla olması ile birlikte, yeniden kredilendirme ihtiyacı içinde olan müşterilerinin de daha fazla olmasının mutlaka etkisi var. Sonuçta sene başından beri kamu bankalarının TL kredileri yüzde 16.1 artarken, özel bankalardaki artış oranı yüzde 10.6.

Sıkışan piyasaya KGF vasıtasıyla çoğu 1-3 yıl ödemesiz ve 5-10 yıl vadeli kredi imkanı sağlanmış olması doğru bir adımdı. Ancak bu adımın taraflar (KGF, Hazine, bankalar ve kredi kullanan şirketler) açısından sadece ileride daha büyük bir risk oluşturacak bir öteleme olmasının önüne geçmek için bugünden ekonomiyle ilgili daha yapısal tedbirlerin de alınması gerekiyor. Aksi takdirde, bir süre sonra daha da riskli ve bu sefer bu tip palyatif önlemlerle aşılamayacak durumlarla karşı karşıya kalabiliriz.

Kredilerde senelik ortalaması yüzde 30'a varan bu ivmelenme ilk etkisini enflasyon üzerinde gösterebilir. Daha önceki kredi ivmelenmeleri piyasalarda belirgin bir sıkışıklık olmayan, genel olarak kredi faizlerinin ve kurların düşmekte ve yabancı fon girişlerinin de artmakta olduğu ortamlarda gerçekleşmişti. (Ancak o şartlar altında bile enflasyonu ortalamada yüzde 8'lerin altına düşürememiştik.) Şimdi ise, aksi bir durum söz konusu. Kredi kaynağı ise tamamen yerel para. Döviz kredileri sene başından beri sadece yüzde 1.2 artmış durumda. Bu da aynı dönemde doların parite bazındaki değer kaybından kaynaklanıyor. Kısaca, döviz kredileri yerinde sayıyor.)

Öte yandan alınan TL kredilerin bir kısmı da önüne geçilemez bir şekilde dövize kaçmakta. Döviz talebi daha çok şirketlerin döviz borçları ve yükümlülüklerinden oluşan açıklarının kapatılmasına yönelik. TL faizlerdeki son yükselişe kadar vatandaşın da TL'den çıkma isteği vardı. Tabii, bir de dış ticaret açığı bağlamında bir reel döviz talebi söz konusu ki, bu sene dış açıkta bir daralma olması pek mümkün değil. Yurtdışı finansal para hareketlerindeki oynaklık da zaman zaman döviz arzı tarafında bir daralma yaratıyor.

Verilen kredilerin dövize kaçması haliyle bankaların TL kredi/ mevduat oranlarını menfi bir şekilde etkilemiş durumda. Yılbaşında yüzde 130 olan kredi/ mevduat rasyosu bugünlerde yüzde 142 civarında. (Yabancı sermayeli bankalarda bu oran yüzde 162'nin üzerinde!) Bu durum TL mevduatı “değerli” hale getiriyor. Ancak bu bağlamda bazı yetkililerin bankacılıkta “rekabet faiz üzerinden değil, verilen ürün ve hizmetler üzerinden olsun” şeklindeki açıklamaları pek anlamlı değil. Bankacılığın ana işi para alım-satımı ve bunun da fiyatı faizdir. Eğer serbest piyasaya ve fiyat mekanizmasına inanılıyorsa, bu tip müdaheleler faydadan çok zarar verir. Ayrıca, MB politika faizini belirlerken, aynı zamanda o faizden piyasanın talep ettiği TL likiditeyi vermek durumundadır. Ancak bu likiditeyi sağlamadığı durumda ikinci piyasada rekabet kızışır ve faizler yükselir.

TL kredi artışı kısmen döviz talebini de tetiklemekte. Dolar kurunun 3.50'lerde bir kalıcılık gösterdiği ortada. Belki bugünkü seviyeler ocak sonunda yaşanan 3.90'a yaklaşan seviyelere göre makul sayılabilir, ancak, unutmayalım ki halen (dünkü hafif gevşemeye rağmen) sepet bazında kurlar geçen senenin aynı dönemine göre yüzde 20 daha yüksek. Bu da halihazırda yüzde 12'lere yaklaşmış olan enflasyonun süregelen hızlı kredi artışları neticesinde daha da yükselmesi riskini artıran bir faktör.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019