Krizle baş etmek öncelikle “bakış açısı” sorunudur

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ rustu.bozkurt@dunya.com

Peter Drucker ‘ın klasikleşmiş makalelerinden biri de “İş Kuramı” üzerinedir. Söz konusu makalesinde, işyeri yöneticilerinin doğru iş yaparken de zor durumlara düşebileceğini; işler doğru yapılsa bile varsayımlar sorgulanmadığı zaman aksamaların kaçınılmaz olduğunu anlatır.

Durucker’den de ilham alarak, metot konusunda çok sık paylaştığımız genellemeyi sözcüklerini değiştirerek paylaşabiliriz: İş yaşamında varsayımlar o kadar önemsizdir ki, sadece esası etkiler!

Varsayımları değiştiren de eğilimler; eğilimlerin yarattığı fırsat ve tehlikelerdir.

İş dünyasının “erken uyarı” algısıyla üzerine gitmesinin yararlı olacağını düşündüğüm bazı eğilimlerin ağırlığı giderek artıyor :

• Dijital dönüşüm, “ürünlerin doğasını”, “iş süreçlerinin yapı,işlev ve kültürünü” ve “işgücü profilini” hızla yeniden yapılandırıyor.

• “Ürün-hattı yapılarına” dayanan geleneksel değer yaratma zinciri yerini “platform yapılara” bırakıyor.

• İş çevresinin “ekosistemleri” değişiyor; rekabet, teknolojik gelişmeler kadar,” eski ekosistemler ile yeni ekosistemler arasında” da belirleniyor.

• Sanayi Devrimi’nden bu yana “insanların kol gücünün uzantısı” olan ve “performanslarını artıran” teknoloji şimdi büyük bir hızla “insanların yerini” alıyor.

• Teknolojinin yarattığı yeni olanaklar “ürünlerin bireyselleşmesi/ demokratlaşması” sürecini de hızlandırıyor.

Aktarılan eğilimlerin çok belirgin ortak özellikleri var: Geleneksel sanayiler döneminde 10-50 yıl arasında yaşamımızı derinden etkileyen teknolojik gelişmeler, yeni teknolojik gelişmeler ve onların yarattığı eğilimler söz konusu olduğu zaman aylar ve günlerle kapımızı çalabiliyor.
Daha önce de çok yazdım,bir kez daha tekrarlamakta sakınca yok. Bizim gözlemimiz de doğruluyor, şirketlerde teknolojik dönüşümü ciddiye alanlar var. KOBİ’ler dahil büyük çoğunluk bir şeylerin farkında ama ne yapacaklarını ve nasıl yapacaklarını bilemiyor.Bu zihinsel bulanıklık net bir bakış açısının toplumsal derinliklere yayılmasını engelliyor.

Ne yapacağını bilmek önemli

CIO ödüllerinin dağıtıldığı gün düzenlenen tartışmayı özenle izledim. Teknolojik dönüşümün içinde yer alan, geliştirilmesinden satışına kadar her alanda etkinliklerini sürdüren insanların da bir ortak görüşü vardı: Dijital dönüşümle ilgili şirketlerin karar verici noktasında olanların bakış açısı hızlı uyum sağlayacak yeterlilikte değil!

Eğilimin fırsatlarını en üst düzeyde değerlendirmek, tehlikelerini de en düşük maliyette savuşturmak istiyorsak, iş insanlarımız iki sorunun yanıtını aramalı: Teknolojik değişme bir moda hareket olmadığına göre, bu gelişme karşısında işyerinin birikim yeteneklerini korumak için nasıl konumlanmalıyım? Gelişmelerden uzaklaşmamak için “teknolojik dönüşüm” konusunu işyeri bazında neleri ve nasıl yapmalıyım?

Bilinçli bir yönetim, olup bitenlerin “farkında” olduğu kadar, “ne yapacağını ve nasıl yapacağını” da bilir. Daha da önemlisi, eksik ve yanlış verilerle doğru iş yaptığını sanmanın tuzaklarına düşmez.

Eğer iş insanlarımız uzun dönemli geleceklerini güven altına almak istiyorsa, bakış açılarını biçimlendiren varsayımları belirleme, zihni modeller kurma, simülasyonlar yaparak karar verme konusunda silkinmelidir.

Einstein’den ders alalım

Toplumları ileriye götüren, uygarlıkları çeşitlendiren,renklendiren ve zenginleştiren değerlerle yüklü bir bakış açısı, uyum sürecisini hızlandıran önemli etkendir. Bir bakış açısının bileşenlerini kavramamız için Michio Koku’nun Zihnin Geleceği adlı kitabında bir şeylerin peşine sürüklenmeyi reddetmiş büyük bilim inanı Einstein’in özelliklerini ve bakış açısını oluşturan etkenleri analiz ediliyor. Bu özellikleri iyi kavrayabilirsek işlerimizin niteliğini artırabiliriz.

Einstein’in özelliklerinden ilki,- yaşamızı derinden etkileyen buluşlarını yaparken zamanın çoğunu “düşünce deneyleri” yapmaya ayırmasıdır. Sönmeyen, giderek alevlerinin harı artan bir “merak duygusu” yaratıcılığının temel gücünü oluşturur.

Einstein’in bir diğer özelliği, on yılı bulan zaman süresinde belli bir konu üzerinde düşünme kararlılığı ve iradesi göstermesidir. Net bilgi, etkin koordinasyon ve odaklanma insanoğlunun çözüm üretme gücünü harekete geçiren özelliklerdir; büyük bilgin bu özelliklerle donanmış bir insandır.

Bir başka özelliği, “aykırı insan” olmasıdır. Einstein’in düşünce dünyasında “mutlak doğru” yoktur, farklı açılardan bakabilen “özgür düşünceyle sorgulama” vardır. Muhalefeti ihanet sanan, aykırı düşüncenin zenginliğini farketmeyen bireylerin,toplulukların ve toplumların yenilikçilikte geri kaldığını yaşadığımız zaman çok değişik örnekleriyle kanıtlıyor.

İnsanlar ne denli yetenekli olursa olsun, “araç ve ortam” uygun değilse sonuç alamıyorlar. Yaşadığı zamanın ruhu ve ortamın iklimi Einstein’in düşünce tohumlarını yeşertecek özelliklere sahipti. Sorgulama ve arayışların yarattığı çevresel değişmelerin yoğunluğu ve derinliği kritik eşiklere erişmiş; geleceği biçimlendirmek için “ya bir yol bulmaya ya da bir yol açmaya” uygun hale gelmişti. Zamanın ve zeminin uygunluğu yaratıcılığın önünü açabildiği gibi engeller de oluşturuyordu.

İçinde bulunduğumuz zaman ve zemin, iş insanlarımız için büyük riskler kadar olağanüstü fırsatlar da sunuyor. Bu açıdan, sağlıklı bir gelişmeden yanaysak; bakış açılarımıza ince ayar vermenin de tam zamanıdır.

Hep birlikte odaklanmamız gereken alanlardan biri de “bakış açılarını sorgulamak, eksikleri varsa tamamlamak, doğurlarını güçlendirmek ve günümüzün birikimlerini kapsayan varsayımlarla yeni bir zihni model oluşturmaktır. Bizi gerçekçi çözümlere götürebilecek yol ve yöntemdir bu...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar