Maliyet enflasyonuna doğru

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI dunyaweb@dunya.com

Türkiye 1990’lı yıllarda enflasyonu önemsemedi. Elbette bu yüksek sesle dile getirilmedi, ancak iktisat politikası uygulaması bu yönde oldu. 1999’daki koalisyon hükümeti IMF’nin zoruyla parasal kurala dayalı “para kurulu” (currency board) sistemi ile enflasyonu düşürebileceğine inandı. Olmadı, olması da mümkün değildi. Nedeni de çok basitti, sermaye hareketlerinin tam serbest olduğu bir ortamda, sabit döviz kuru sistemi ile hem döviz kuru hedefini tutturmak, hem de faiz oranının da istikrar sağlamak teorik olarak mümkün değildi. Sonuçta Türkiye 19 Şubat 2001 sabahına 1 dolar = 1 milyon TL ile uyandı.

Bu dönemde bankacılık sektörü döviz pozisyonu açığı ile çalıştığı için likidite rasyosu düşük olan bankalar battı. Hükümet 2001 Mayıs’ında esnek döviz kuru sistemine dönerken, TCMB de bağımsızlığa kavuştu. Program şok dalgasını atlatmayı sağladı, ancak enflasyondan sonuç alınmadan Devlet Bahçeli’nin zorlaması ile hükümet seçim kararı aldı ve AKP’nin iktidara gelmesi sağlandı.

2003 yılında enflasyon talep yönlü algılandığı için “örtük enflasyon hedeflemesine” geçildi. Hükümet programa bağlı kaldı, üstüne siyasette demokratikleşme yönünde adımlar attı. 2006 yılında açık enflasyon hedeflemesine geçildi, TL’den sıfır atıldı. Bu dönem AKP’nin altın yılları oldu.

2007 yılı seçimlerinin ardından, Cumhurbaşkanlığı koltuğu da AKP’ye geçti. TCMB bağımsızlığı ilk o zaman sorgulandı. Popülist politikalara yavaşça geçilmeye başlandı, dönemin Cumhurbaşkanı hükümet ile tam uyum içinde çalıştı, hükümetin her kararını, yasasını onadı.
Fakat 2008 küresel krizi ülkeyi 2009’da vurdu, TCMB bazı hatalarına rağmen, bağımsızlık konusunda sağlam durdu. Bu döviz kurunda istikrar açısından önemli bir tavır oldu. Demokratikleşme unutuldu, kurumsal yapılanmayı değiştirmeye yönelik kararlar alındı. 2014 yılında ekonomi iyice teklemeye başladı, yılın sonuna doğru döviz kuru artmaya başladı. Halk bunları önemsemedi, 2015 yılında AKP’yi yine iktidar yaptı. 2015 yılında kur artışı hızlandı, büyüme oranı %5’in altına geriledi.

2016 yılına gelindiğinde döviz kuru artışı piyasalarca kanıksandı. Öte yandan geçen 14 yıllık süreçte ekonominin kurumsal yapılanmasının zayıflaması ve “crony kapitalizmin” iktisat politikasına egemen olması, alınması gereken önlemleri geri plana ittiği için, makroekonomik gelişmelere karşı kurumsal tepki de verilemedi.

Geldiğimiz noktaya ilişkin bazı saptamalarda bulunabiliriz. Döviz kuru artıyor, faiz oranı yükseliyor, tüm bunları belirlemede birincil etken olan enflasyon oranı olmaya devam etmekte. Fiyat değişkenlerindeki bu değişim sanayide üretim maliyetini artırmaya başladı. Maliyet artışını karşılayacak kar’ın da olmadığını geçen hafta anlatmıştım.

Dolayısıyla ücret-kar ve işsizlik ilişkisini yeniden gündeme geldi. Hükümetin geçen yıl izlediği asgari ücret politikasının yükü sanayicinin üzerinden atılmadan, bu yıl da asgari ücreti artırılırsa, Türkiye’de ne yatırım ve ne de üretim artar, sektördeki sorunlar daha da ağırlaşır, bu da işçi çıkarmalara yani işsizliğe neden olur. Ülke de maliyet enflasyonu ile karşı karşıya kalabilir.

Maliyet enflasyonun, talep enflasyonunda farkı vardır. Talep enflasyonu şok önlemlerle düşürülürken, maliyet enflasyonunda bu yapılamaz. Bundan dolayı kaş yapayım derken, göz çıkarmayalım.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Çin böyle gider mi? 04 Ekim 2019
Yeni parasal ralli 27 Eylül 2019
Trump etkisi 13 Eylül 2019
Kapıyı çalan kimdir? 06 Eylül 2019
Talep mi borç sorunu mu? 30 Ağustos 2019