Merkez Bankası faiz politikası ve depremin ekonomiye etkisi

Şevket SAYILGAN / Ekonomist
Şevket SAYILGAN / Ekonomist sevket.sayilgan@dunya.com

Merkez Bankaları, literatürde para politikası uygulayıcısı olarak ekonomi yönetiminin en önemli kurumlarındandır. Bu özellik doğaldır ki kurumun karar alma yönünde piyasalar tarafından her söylem ve uygulamasının yakından takip edilmesine neden olur. Bugün (23 Şubat tarihinde) TCMB‘nin faiz kararı açıklanacak.

Beklenti mevcut %9 olan politika faizinin %8 seviyesine indirilmesi yönünde. Şimdi merkez bankaları oluşumu ve para politikası uygulama yönünden ülkemizde son dönemde nasıl bir gelişme içinde olduklarını sizlerle paylaşmak istiyorum. Öncelikle isimden başlarsak, neden “Merkez” ismi kullanılmaktadır.

Ülkenin para politikası ve bankacılık sisteminin tek bir elden, tek bir merkezden yönetilmesi gereği bu isimle adlandırılır. Merkez bankalarının ortaya çıkışı iktidarların siyasi güçlerinin ekonomideki yansıması olarak kurumsal kimliklerini kazandıklarını görmekteyiz. Dünyada ilk merkez bankası, 1668 yılında İsveç Merkez Bankasıdır.

Daha sonra 1694 de bugün dünyanın majör merkez bankalarından olan İngiltere Merkez Bankası kurulmuştur (BoE). Türkiye’de ise gerçek anlamda merkez bankası 3 Ekim 1931 yılında kurulmuştur. TCMB olarak kısaltılan kurumun ismi ‘Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’dır. Burada “Cumhuriyet” olarak ifade edilmesi “i” takısının bulunmaması ayrı bir dikkate değerdir. Buradaki mesaj özerklik vurgusudur.

Merkez bankalarının gelişim süreçleri incelendiğinde, öncelikli işlevinin para basma tekeline sahip olmaları, para politikası araçlarını kullanma yetkisine sahip olmalarıdır. Bu yetkilerini siyasi iktidar ile ortak belirledikleri hedeflere ulaşmakta bağımsız kullanması istenir. İşte bu amaç siyasi iktidarlar ile merkez bankalarını karşı karşıya getirme potansiyeli taşımaktadır. Siyasi iktidarlar aldıkları kararlarda genelde günlük bir politika uygularken merkez bankalarının orta, uzun vadeli stratejiler ile tercihlerde bulunma zorunluluğu bu çekişmenin temel noktasını oluşturur.

Ayrıca şunu da belirtmek gerekirse, yazılı yukarıdaki görev ve işlevler yanında merkez bankalarının araç bağımsızlığı o ülkenin yabancı sermaye ve yatırımcıları için bir güven göstergesi olarak da anlam taşır. Tüm bu ifadeler çerçevesinde faiz politikasının uygulayıcısı olan TCMB’nin bugünkü kararı da böyle değerlendirilmelidir. Ancak son aylarda faiz kararlarının piyasalarda etkisinin sınırlı kaldığını görmekteyiz. Toplum olarak yaşadığımız bu zor dönemlerde ekonomik performansımızdaki başarıda merkez bankamızın araç bağımsızlığı konusundaki algının tekrardan oluşturulması büyük önem taşımaktadır.

6 Şubat depreminin Türkiye ekonomisine etkisi

Yaşadığımız deprem afetinin sonuçları yavaş yavaş çıkmaya başladı. Ayrıca benzer afetlerde ne yapılıp ne yapılmaması gerektiği noktasında da çok net durum tespiti yapılabilmektedir. Ancak bu sürecin özellikle seçim dönemi ile birlikte karşımıza çıkması, alınacak kararların uzun vadeli ve sağlıklı sonuçlar oluşturması açısından bazı riskler taşıdığı da aşikârdır. Depremin etkilediği 10 ilimiz ile ilgili bazı makro bilgileri paylaşmak isterim.

Buna göre nüfusun %15,7’sini ve milli gelirin %8,9’unu etkileyen bir büyüklük ile karşı karşıyayız. Sektörel olarak baktığımızda ise tekstil, iplik, tarım gibi ana sektörlerin etkileneceğini görebilmekteyiz. Bu veriler ışığında büyümemizin 2023 yılında %3’ler seviyesinde beklenen seviyesinin %1 değerine geri çekilmesi öngörülebilmektedir. Bu sürecin doğaldır ki temel makroekonomik hedeflerde de yansıması olacaktır. Örneğin enflasyon hedefinin %50’nin üzerinde olması, dış ticarette ithalat arttırıcı etkisi yanında kısmen ihracatta azaltıcı etki beklenmelidir.

Dolayısıyla cari açıkta bir yükseliş ve kur üzerinde de baskı yaratacaktır. Bu ihtimaller çerçevesinde birçok rakam söylenebilir ancak öncelikli sistemin yurt dışı ve yurt içi kamu finansmanı yönüyle toplu kaynak girişi yaratması gerekecektir. Burada benim görüşüm Dünya Bankası ile yapılacak uzun vadeli kredi uygulamasının hayata geçirilmesidir. Kuruluş amacı ülkelerin alt yapı gelişimini desteklemek olan bu kurum, ilk andaki yüksek kaynak gereksinimini karşılamakta desteği önemlidir. Son söz: Her kriz öğretici ve iyileştirici yönüyle kullanılırsa gelişmeye destek yaratır.

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar