Ne haber ne de gazeteci şirin görünmek zorunda değildir

Hakan GÜLDAĞ
Hakan GÜLDAĞ hakan.guldag@dunya.com

Geçen hafta İstanbul Ticaret Borsası'nın Meclis Toplantısı vardı.

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'ne bağlı oda ve borsaların meclis toplantıları basına açık olarak yapılır.

Yıllardır böyledir.

İstanbul Ticaret Borsası'nın meclis toplantısı basına kapatıldı.

Gazeteciler içeriye alınmadı.

Daha önce giren de çıkarıldı.

17 Haziran Perşembe günü…

Saat 14:30'da…

***

Neden?

Bilmiyoruz!

Bilmiyoruz, çünkü hiçbir açıklama yapılmadı.

Biz sorduk…

Öyle ya, İstanbul gibi bir şehrin ticaret borsasının meclis toplantısı basına, dolayısıyla kamuoyuna neden kapatılır?

Burada ne konuşulduğu, ne kararlar alındığı merak edilmez mi?

Türkiye'deki ticaretin en az üçte birinin döndüğü bir kentin borsasında konuşulanlar ekonomiye yön vermez mi?

Hayatımızı etkilemez mi?

Üstelik, odalar ve borsalar yarı kamu kuruluşları…

Kamuya hesap verme zorunluluğu var…

Nasıl olur da kapatılır?

***

Sorduk, öğrendik!

Meclis Başkanlarının toplantıları basına kapatma hakları var.

Toplantının "selameti" açısından bunu gerekli görüyorsa… 

Ama yolunca, yordamınca…

Bu yönde bir karar alarak.

Neden gerekli gördüğünü açıklayarak. 

Yazılı ya da sözlü…

Oysa ne yazılı ne sözlü bir açıklama yapıldı!

Meclis toplantısını izlemeye giden gazeteciler geri çevrildi.

***

İş bununla da bitmiyor…

Dahası var…

Ekonomi Gazetecileri Derneği bir açıklama yayınladı.

"Basını engelleyerek gerçekler gizlenemez" diyerek, konuyu gündeme getirdi.

Ama açıklamadan bir şey daha öğrendik.

Toplantıyı izlemeye giden arkadaşlarımızdan biri içeri alınmadığı gibi, bir de tehdit edilmiş.

Açıklamadaki ifadeye göre, "üstü kapalı" olarak…

Sorduk. Nasıl yani?

Tehdit, "Haberi yapan gazeteci sen değil misin? Sen şöyle biraz arka tarafa gelsene" sözleriyle başlamış…

"Biz senin patronunu iyi tanırız. Bu adamlarla uğraşma. Bunlar güçlü adamlar. Başın belaya girer" ile devam etmiş.

Kim yapmış bu "üstü kapalı" tehdidi?

İTB'nin basın ve reklam ilişkilerini yürüttüğü belirtilen ajans yetkilileri...

***

Gazetecinin işi haber vermektir.

Bunu da canı öyle istediği için yapmaz.

Toplum hayatında önemli bir işlevi yerine getirir.

Çünkü, insanların hayatta en çok ihtiyaç duyduğu birkaç şeyden biridir 'haberdar' olmak

Hayatımız hakkında özgürce ve doğru karar alabilmek için çevremizde, kentimizde, ülkemizde ve dünyamızda neler olup bittiğini bilmek isteriz. Doğrusu bilmemiz de gerekir. Gazetecilik bireyin ve toplumun bu ihtiyacını karşılamaya çalıştığı için imtiyazlı bir meslektir.

Onun için gazeteciler, kamuoyunu ilgilendiren toplantıları izlerler.

Onun için buralarda meydana gelen gelişmeleri haberleştirirler.

***

Meslektaşımızın yaptığı haber birilerinin hoşuna gitmemiş olabilir.

Gazeteci işini hoşa gitmek için yapmaz.

Ne gazeteci ne de haber şirin olmak zorunda değildir.

Onun işi toplumdan aldığını topluma bir ayna gibi yansıtmaktır.

Kamuoyunu bilgilendirmektir.

***

Meslektaşımız da bu olayda sadece işini yapmış.

Sanayi Bakanlığı'nın İTB ile ilgili raporuna ulaşmış. Bu rapordaki bilgileri kamuoyuna duyurmuş.

Detayına girmeyeceğim.

Haber doğru olabilir, yanlış olabilir…

Pekala, eksik de olabilir…

Haber kamuoyunu doğru bilgilendirmediğini düşünüyorsanız, bunu açıkça ilan edersiniz.

Belki de en başta haberin çıktığı gazete olmak üzere, açıklamalarınız mutlaka yer bulacaktır.

Bulmaz, bulmadı diyorsanız, size söz, kamuoyunu bilgilendirmeye dönük bütün açıklamalarınıza bu gazete yer verecektir.

***

Ama böyle yan yollara saparak,

Üstü kapalı tehditlerle kimseyi sindiremezsiniz.

Amacınız bir şeylerin üstünü örtmekse, onda da başarıya ulaşamazsınız.

Sadece dikkatleri daha fazla üzerinize çekersiniz.

Bu son örnekte olduğu gibi…

Şimdi hepimiz İTB'de ne olup bittiği ile daha fazla ilgiliyiz.

Bu ajans bu cesareti nereden aldı, bilmiyorum.

Umarım, İTB yönetimi konuya hızla açıklık getirir.

Gazeteci arkadaşımızdan özür dilenir ve bir daha böyle bir çıkmaz yola girilmez.

Sadece şunu söylemek istiyorum:

Muhabirin işi haber yapmaktır.

Horlansa da ,

Tehdit edilse de…

Bazen dostlarımızı kırmak zorunda kalsa da…

Coşkuyla işine, yani haber yapmaya devam eder.

Haberden korkanın ise durumunu gözden geçirmesi gerekir.

Kendi "selameti" için…

İlhan Selçuk'un ardından…

İlhan Selçuk'u kaybettik.

Onun için bugüne kadar çok şeyler söylendi.

Ölümünden sonra da söylenecektir.

Katılırsınız, katılmazsınız

Sıradan bir insan değildi.

Yaşamıyla,

Fikirleriyle,

Hayata bakışıyla…

***

Cesur,

Mücadeleci,

Kararlı…

Sözlüğünde "mazeret" ve "bahane" kelimelerine yer yoktu.

Bir de tutkulu…

Alabildiğine…

Ünlü İtalyan siyaset bilimcisi Antonio Gramsci tarihin belirli dönemlerinde, irade ve tutkunun önemli bir rol oynayabileceğini söylüyor. Gramsci, "İnsan bir şeyi kuvvetle isterse, ancak o zaman isteğinin gerçekleşmesi için gerekli olan öğeleri görüp tanıyabilir" diyor ve devam ediyor: "Çünkü yalnız tutku, zekayı bileyerek, sezgiyi berraklaştırır.

O, tutkunun keskinleştirdiği zekasıyla yazdığı yazılarıyla bir dönem Türkiye'de fikir hayatına yön verdi.

***

Cumhuriyet'te çalıştığım dönemde, zaman zaman haberleri konuşmak için bir araya gelirdik. Gazetede en uzak olduğu alanın bizimki olduğunu hissederdim.

Yani ekonomi haberleri…

Kur, faiz, cari açık…

Ya da diğer teknik göstergeler…

Tabii ki bunları "es" geçemezdik.

Ama ekonomiye biraz da insancıl bir bakış açısı getirilemez miydi?

Ya yoksulların ve dışlanmışların sorunları?

Hepsine "sefalet edebiyatı" deyip geçmek doğru muydu?

Göstergelerdeki iyileşmeler, geniş kitlelere yansımayınca nasıl kalıcı olacaktı?

Ücretler düşüyorsa, sağlıklı bir iç pazardan nasıl söz edilebilirdi?

Verimliliğin yükselmesi ile sağlanan üretim artışı, işsizlik de artıyorsa ne işe yarardı?

Türkiye, kendi dinamikleriyle nasıl büyüyecekti?

Hep dış dinamiklere dayanan bir büyüme modeli Türkiye'yi nasıl güçlü kılardı?

***

Dedim ya…

Katılırsınız veya katılmazsınız…

O sıra dışı bir aydın,

Sıra dışı bir gazeteciydi…

Bazen düşünüyorum…

Aradan geçen zaman kimi haklı çıkardı?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar