Paul Veyne

Gündüz FINDIKÇIOĞLU
Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ debrovian@gmail.com

“Paul Veyne et l’évergétisme". Paul Veyne «Le pain et le cirque» bilindiği gibi bir başyapıttır. «Panem et circences »: Ekmek ve oyunlar. Roma dünyasına ve bu özel konuya ilgi gösterme fırsatı olmamış okur en azından “Açlık Oyunları” film serisindeki başkentin adının «Panem» –Ekmek- olduğunu hatırlayabilir. Batılı izleyici ise Roma tarihinin basit izleğini takip edebilecek donanıma genetiğine işlemiş bir kültür ögesi olarak sahiptir ve göndermeyi ilk filmin ilk sahnesinde derhal anlamıştır. Gönderme aynı zamanda Paul Veyne’i imler.

Roma’da popülist imparatorlar pleblere –basit ve fakir Roma yurttaşlarına; sonraki ve sevdiğim tabirle populace yani hoi polloi’den mülhem kara kalabalık- ekmek dağıtır ve gladyatör eğlenceleri sunarlardı. Roma’da lejyonda ve arenada “Sports” yazar: Modern ‘spor’ terimi buradan ve kadim Elen dünyasından gelir. Görüldüğü gibi, ‘spora siyaset girmesin’ lafının hiçbir zaman anlamı olmamıştır çünkü spor zaten siyasetin alasıdır ve aynı zamanda askerliktir. Modern dünyanın statları –stadia ki tekili stadium- eski dünyanın arenalarıdır çünkü. Tıpkı eski dünyanın Pagan –biraz tartışma varsa da muhtemelen köylü demektir- dinlerindeki insan kurban etmek adeti nasıl ortadan kaldırılmışsa, modern statlar da zamanla eski arenalar olmaktan çıkmıştır. Artık insanlar başka insanları eğlendirmek için ölmemekte/öldürülmemekte, statlarda sadece oyun oynanmaktadır.

Lakin tarihin izleri durmaktadır ve geçmişin sosyal fonksiyonları bir ölçüde kalıcı olmuştur. Portekiz diktatörü Salazar ‘bunca yıldır halkı nasıl kontrol altında tutabiliyorsunuz?’ sorusuna boşuna fado/ fiesta/futbol dememişti. Meşhur 3F. Ancak Dante de «Fatti non foste a viver come bruti, ma per seguir virtute e canoscenza» (Inferno) demiştir ve insanlık, aynı anlama gelmek üzere ilerleme ve Aydınlanma budur. Hayvan gibi yaşamak için değil erdemi ve bilgiyi takip etmek için yaratıldılar. İnsanlar yani. Burada «canoscenza» başlarken o ile değil a ile yazılmaktadır çünkü Dante 14. Yüzyıl Toscana lehçesiyle, «dialetto toscano», böyle yazmıştır. Hata yoktur.

Paul Veyne çok daha ileri bir entelektüel konumdan sesleniyordu. O çok büyük klasa sahip bir sosyal bilimciydi. Jean-Pierre Vernant’ı da unutmayarak, “Elenler mitlerine inandılar mı?” kitabını selamlıyoruz. Ancak asıl konumuz “Ekmek ve sirk”. Geçmişte de Bizans’ın otomatik olarak Yunanistan’ın tamamının “everjeti” olduğunu okuyoruz. MÖ 2. Yüzyılda kentin konumu ve Karadeniz ticaretine hakimiyeti zenginliğinin nedeniyken, zenginliği de daha fakir bölgelere otomatik olarak yardım gerektiriyordu. Öte yandan Roma imparatoru da otomatik olarak bu konumdaydı çünkü her yaptığı kamu yararına yardım sayılıyordu. “Ekmek” yardımı ile sembolize edebileceğimiz düşkünlere maddi yardımlar Roma dünyasında iki şekilde kavramsallaştırılıyordu. Soyluların ve zenginlerin soylu içgüdülerle yardım etme istekleri kamu görevinin doğasıyla birleşiyordu çünkü kamu görevlisi zenginleşmez, kendi zenginliğinden verirdi. Dolayısıyla « évergétisme » -devlet hazinesinden görevi gereği yoksullara dağıtım yapan imparatorlar hariç- zengin olmayı ön koşul olarak gerektiriyordu.

Augustus –Octavianus- bir istisnaydı ve ilk imparator olarak kendi kesesinden vermişti. Veyne buna « mécénat » diyor ve «evergesia aristocratica »’dan ayırıyor. Ama sadece imparator için; diğerleri için bu davranış kodunun iki yorumu denkti. Bazen kamu görevine atanmak isteyen veya atanan soylu/zengin bu görevden kazandıklarından daha fazlasını harcıyor ve görev süresini zarar ederek kapatıyordu ama önemli değildi. Soylu duygularla veya Roma kurumsallığının bir parçası olduğu için Alimenta –yoksullara yiyecek dağıtmak- zorunluydu. Burada ideoloji –iyi kral/kötü kral meselesiönemlidir ancak asıl ilginçlik kamu görevinin onur gereği veya zorunluluktan –objektif bir realite- oluşu ve bu göreve konumu/statüsü gereği talip olmak durumunda olanların kişisel zenginliklerini azaltmayı doğal kabul etmeleridir.

Veyne’in burada filozof-imparator Marcus Aurelius’tan bahsetmesi yerinde olmuştur çünkü halkla ilişkileri dışında seremoni giysisi giymeyen bu imparator kendisini –Veyne’e göre kendi ifadesiyle- ‘demokrat’ olarak görüyordu. “Demokrasi” burada elbette danışmanların ve senatörlerin serbestçe konuşmasına izin vermekten ibarettir. Marcus Aurelius meşhur Gladyatör filminin başlarında görünen ve film boyunca adı geçen imparatordur. Elbette film kurmacadır. Commodus öldürülmüştür ama arenada öldürülmemiştir. Marcus Aurelius öldürülmemiştir ama muhtemelen Viyana yakınlarında seferde eceliyle ölmüştür. Commodus ise zehirlenmiş ve kurtulunca yatağında boğulmuştu. Ancak 12 yıl hüküm süren oğlu Commodus’un zaman zaman arenaya çıkmaktan ve halkın önünde ayarlanmış dövüş gösterileri yapmaktan hoşlandığı yazılmaktadır. Oldukça tuhaf olan bu durum “sirkin” politik işleviyle bağlantılı olabileceği gibi kişisel bir tutkudan ibaret de olabilir. Delilik olarak görülen şey Commodus’un iki komplodan kurtulduktan sonra bir kült yaratarak –bu vakada Hercules (Herkül) kültü- güç kazanma çabası olabilir miydi? Bilmiyorum. Dönemin siyasi konjonktüründe, imparatorun kölelerin dövüştürüldüğü arenada pleblerin önüne çıkarak ne kadar cengâver olduğunu göstermeye çalışması populace’den destek almaya çalışmasıyla ilişkilendirilebilirse siyasal analiz açısından hoş olacaktır. Bu, dövüşlerin ‘ayarlanmış olmasıyla’ çelişmeyebilir çünkü Veyne bize mitlere inanmanın değişik biçimleri olabileceğini göstermiş bulunuyor. Mite inanmak inanılanın kelimesi kelimesine doğru olduğuna inanmayı gerektirmeyebilir. İmparator “hakikaten dövüşmese dahi” sergilediği davranışla/simülasyonla mit yaratabilir. Özellikle circenses, panem ile destekleniyorsa.

Veyne’in yazdığı gibi imparatorun düzenlediği gladyatör oyunları avamın imparatora doğrudan bağlanmasının göstergesi ve aracı olabilir. İmparator da bir an için gerçekten de plebler adına hüküm sürdüğünü –senatoyu pas geçmenin başka türlü söylenişi- düşünebilir. Ancak imparator asla plebler aracılığıyla veya dolayımıyla veya onların sesi olarak hüküm sürmez; plebler “adına” belki –işe yarar bir ideolojik damar ve imparator buna ne kadar inanırsa o kadar işe yarayabilir- ama onlar tarafından “yönlendirilerek”, onların tercihlerinin yoğunlaşmış ifadesi olarak asla.

Esasen plebler arada sırada isyan etmek dışında düzenli bir talepte bulunmuyorlardı. Sevilmek ve kollanmak istedikleri, karşılığında itaatlerini sundukları söylenebilir. «Evergesia romana» onlara «Panem et circences»’i sundu. Burada önemli olan pleblerin ne hissettikleri ve «terzo incomodo» karşısında imparatora nasıl bir alan açtıklarıdır.

Ama bunlar basit fikirler. Asıl önemli olan siyasal ve ideolojik yükleri zamanla değişse de kalıcı olan Roma mekanizmalarının kipinde yatıyor. «Circenses» bir Orta Çağ politik sembolizmi ve ezoterizmi ima etmiyor örneğin veya genel geçer modern bir politik iması yoktur. “Soyut değildi” diyebiliriz. Bugünün kategorileriyle düşünmemek gerektiğini ekleyerek Paul Veyne’i tekrar selamlayalım.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Risk ve yavaşlama 01 Ekim 2019
Fed, resesyon, Türkiye 24 Eylül 2019
Coğrafya ve imparatorluk 17 Eylül 2019
Fed ve dolarizasyon 25 Haziran 2019