Pehlivan tefrikası

Osman Ata ATAÇ
Osman Ata ATAÇ İŞLETMECİLİK SOHBETLERİ oaatac@gmail.com

İşletmelerde kriz

Bu yazı dizisine bir süre devam edeceğim için pehlivan tefrikası dedim. Pehlivan tefrikası ne demek daha önce anlatmıştım. Hemen belirteyim ülkede kriz vardır yoktur tartışmasına girmek istemiyorum. Bu başka yerlerde hemen her gün tartışılıyor. Ve de bu tartışma bitmez. Bu tartışmanın bitmemesinin nedenleri de bellidir.

Okurlarım bilirler defalarca tanımı yapılmamış terimleri tartışmam siz de tartışmayın diye yazmışımdır. Kriz bir terim. Kabullenilmiş bir tanımı da yoktur. Her gün görsel ve yazılı medyada uzman, ünlü bilim insanı, yazar, araştırmacı yazar, ve sade siyasetçi birileri “vallahi kriz var” birileri de “tallahi kriz yok” diyor. Ne “var” diyenler ne de “yok” diyenler bir tanım vermedikleri için bence “var” diyenler mi haklıdır yoksa “yok” diyenler mi karar vermek imkansız. Krizin tanımını vermeden ve de bu tanıma göre varlığının veya yokluğunun kanıtlamadan taraflar bir de sebep ve sonuçları çorba ederek tartışıyorlar. Söz gelimi, biri diyor ki “Ülkede hanelerin %70’i borçlu. Daha ne kriz yoktur diyorsunuz?” Bir diğeri karşı çıkıyor ve “Kriz falan yok. Bakın cari açık daralıyor” diyor. Hane halkının borçlu olması krizin varlığının, cari açığın daralması krizin yokluğunun delilleri midir, yoksa bir sebebi öbürü sonucu mudur kriz nedir ölçülebilir bir şekilde tanımlanana kadar bilemezsiniz.

Neyse ülkeler ne zaman krize girerler? Krizde olduklarını nasıl anlarsınız? Bu soruların cevabını iktisatçı arkadaşlara bırakalım ve konumuza: İşletmelerde kriz konusuna geçelim. “Yahu bu konuda yazacak ne var? Bir işletmede kriz var mı yok mu bu bir görüş meselesi değildir. Her işletmeci hemen bilir” derseniz size pek katılamayacağım. Elli yılı aşkın işletmecilik hayatımda gördüğüm ateş bacayı sarmadan işletmesinin başının belaya girmek üzere olduğunu gören işletmeci sayısını, hem Türkiye’de hem yurt dışında, parmakla sayarım. Tam tersine tanıdığım bir çok işletmeci aşikar tehlike sinyallerini görmemeyi bir nevi cesaret, bir çeşit girişimci cüreti, tehlike işaretlerini görüp şu veya bu şekilde frene basanları da ödleklik ve aşırı ihtiyatlı sayma eğilimindeydi.

Tahmin edebileceğiniz gibi bir kriz tanımı ve bu tanımın çıkarıldığı bir çerçeve vereceğim. İşletme krizlerini çözümleyebilmek için gerekli bir kavramsal çerçeve tanımlayacağım. Artık kusuruma bakmayacaksınız. Bu bir kaç yazı oldukça kavramsal olacak. Sabır rica ediyorum. Bu çerçeveyi kullanarak kriz nedir onu tanımlayacağız ve nedenlerine bakacağız. Bu kavramsal çerçeve işletmelerde krizler ve nedenleri konusunda mantıklı ve sonlu bir tartışma yapılmasına olanak sağlayacaktır.

Malum ‘kriz’ kelimesi bir olayı anlatmak için kullanılır. Bir işletmede kriz vardır diyebilmek için bazı koşulların var olması gerekir. Önce belli bir zamanda işletmenin tanımlanabilen ‘sorunları’ olmalıdır ve bu sorunlar kalıcı gözükmelidir. İkincisi işletmenin bu sorunları, en azından kısa sürede, nasıl çözeceği konusunda bir fikri ve/veya işletmenin karşı karşıya kaldığı sorunları çözebilecek gücü olmamalıdır.

Şimdi işletmelerde kriz ne demektir onu tanımlayalım:

A) Bir işletme orta ve uzun dönemde kârlılık sağlayacak bir biçimde: İşletmenin müşterilerine daha çok ve daha sık satamıyor hatta müşterileri daha seyrek ve az satın alma yapıyorlarsa; rakiplerinin müşterilerini kendi müşterisi yapamıyor hatta müşterilerini rakiplerine kaptırıyorsa; henüz pazara girmemiş potansiyel alıcıları pazara girmeye ve işletmeden mal ve hizmet almaya ikna edemiyor hatta müşterileri pazarı terk ediyorsa;

B) Bu olumsuzluklar görülebilecek bir gelecekte devam edeceğe benziyor; ve

C) İşletme bu sorunlarla uğraşacak kaynaklara sahip görünmüyorsa krizdedir denilir.

Başka bir deyişle bir işletme krizdedir diyebilmek için üç şeyin bir araya gelmesi gerekir:

1) İşletme pazarlama hedeflerine ulaşamıyor;

2) Bu durum kısa sürede değişeceğe benzemiyor;
ve
3) İşletme radikal tedbirler dışında çaresiz kalmış görünüyordur.

Bu arada ulusal ve uluslararası platformlarda oldukça tartışılan bir tezimi de yeri gelmişken ortaya sürmek istiyorum. İşletme krizlerinin ticari anlaşmalarda fors majör (force majeure) denilen nedenler (doğal felaketler, savaş, darbe, isyan, terör olayları) haricinde olanlarının çok büyük bir kısmı yönetim hatalarından kaynaklanır. Yöneticiler ‘çevreyi’ suçlamaya bayılırlar. Kimse ben çuvalladım demek istemez. Türkiye’nin haline bir bakın ve elinizi vicdanınıza koyup cevaplayın. Eğer ülkemizde işletmeler krizdelerse bunun nedeni bir gün içinde olup biten şeyler midir? Hiç beklenmedik bir şey mi oldu? Yoksa olacak olan mı oldu? Yalakalık yapmayan düşünürler, aklı başında bilim adamları kaç senedir bu gidişat iyi değil demiyorlar mıydı? Türk Lirası'nın ciddi bir devalüasyona uğraması, enflasyonun %30’ları görmesi çok mu büyük sürpriz? ABD ve AB’nin piyasaları canlandırmak için ha babam para basması sonucu ucuz ve istediğin kadar kredinin bir gün gelip kesileceği, kredilerin azalacağı ve/veya pahalılaşacağı hiç beklenmedik gelişmeler mi? Bu sıkıntıdan çıkış için harcamaların kısılacağını ve faizlerin artacağını tahmin için Nobel ödüllü iktisatçı mı olmak gerekiyor? 2002 yılında toplam 130 milyar dolar olan dış borcumuzun %33’ü özel sektörümüzün sırtındayken 2016 yılında bu oranı %70’lere çıkaran 299 milyar dolarlık özel sektör borcunun bir gün gelip ödenmesi gerekeceği hiç akıllara gelmedi mi? Bugün işletmeler bir krizin içindelerse bu geliyorum diyen bir krizdir. İşte krizlerin fors majör haricinde olanlarının çok büyük bir kısmı yönetim hatalarından kaynaklanır demekten kastım budur.

Yönetim hataları stratejisizlik veya yanlış strateji izlemeyle başlayan finansman, insan-gücü, ilişki ve işbirlikleri, fiziki ve alt-yapı kaynakları, enformasyon ve know-how kaynaklarının gereksinim duyulacak miktar, kalite, gereksinim duyulacak zaman ve kabullenilebilecek maliyetleri konularında;

1) Planlama;
2) Tedarik
ve
3) Tahsis esnasında,

yapılan hatalar zinciridir. Söz gelimi finansman kaynakları konusunda gereken finansmanın yanlış hesaplanması veya tedarik edilememesi veya tahsisinin yapılamaması miktar hatalarına; Gereken finansmanın ödeme süresi ve koşullarının yanlış hesaplanması veya planlanan koşullarda tedarik edilememesi veya tahsisinin yapılamaması kalite hatalarına; Gereken finansmanın ne zaman gerekeceğinin yanlış hesaplanması veya zamanında tedarik edilememesi veya tahsisinin yapılamaması zaman hatalarına; Gereken finansmanın maliyetinin yanlış planlanması veya planlanan maliyette tedarik ve tahsis edilememesi maliyet hatalarına örnektir. Her yönetim hatasında olduğu gibi bu hatalar beceriksizlikten ve ileriyi görememekten kaynaklanırlar.

Kaynakların planlanması, tedarik ve tahsisindeki hatalar etkilerini krizi tanımlayan pazarlamada görülen olumsuz sonuçları hem dolaysız olarak hem de dolaylı olarak etkiler. Pazarlama işlevinin kısa ve orta vade karlılığı saklayarak müşterilerine daha çok ve daha sık satmasına, rakiplerinin müşterilerini kendine çekmesine ve pazara yeni girişleri cezbetmesine doğrudan, üretim işlevinin hedeflerine ulaşmasına da mani olacakları için dolaylı olarak da engel olurlar. Yani, kaynak hataları işletmenin hedef pazarlara sunmak istediği ürün/hizmetleri planlanan: Fiziksel ve diğer özellikleri haiz bir şekilde yeterli miktarlarda; zamanında; maliyette ve kalitede üretmesine mani olacaklarından pazarlamanın da hedeflerine ulaşmasını engellerler. Yani kriz yaratabilirler. Buraya kadar anlattıklarımı iyice basite indirgeyerek bir şemayla özetlemeye çalıştım. İleride kullanacağız. Bu noktaya kadar hala benimle kaldınızsa bravo. Yirmiyi aşkın ülkede verilen seminerlerde bu çerçeve katılımcılara genellikle bir tam günde anlatılır. Anlamadıklarından değil çerçevenin aldatıcı basitliğinden. Yani, basit gözükür ama değildir. Bu konuya ilgi duyuyorsanız dikkatle incelemenizi öneririm.

Sağlıcakla kalın.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Teknokrat-Politikacı 30 Ekim 2019
Strateji mi? 23 Ekim 2019
Tenkisat 16 Ekim 2019
Kasvetli ilim 02 Ekim 2019
Zombiler 25 Eylül 2019
Yeni Bull 18 Eylül 2019
Bull 11 Eylül 2019
Neden olmuyor? 04 Eylül 2019
Olmayacak duaya... 28 Ağustos 2019