(PTT) Post Traumatic Tendencies!

Osman Ata ATAÇ
Osman Ata ATAÇ İŞLETMECİLİK SOHBETLERİ oaatac@gmail.com

Bu yazıyı travma sonrası eğilimler (İngilizce PTT) tahmin edebileceğiniz gibi PTT ile olan bir deneyimim sonrası kaleme alıyorum. Epeydir ‘elemanlarına rağmen sistemleriyle çalışan işletmeler’ ile ‘sistemlerine rağmen elemanları sayesinde çalışan işletmelere’ değinmek istiyordum kısmet geçen Cuma günü olan biten üzerine yeni doğdu. 

Efendim benin 21 senelik yardımcım Bayan Ester’i emekli ettim ve memleketine uğurlamak üzere hazırlıkları tamamladım. Filipinlerin başkenti Manila’ya gidecek. Son olarak 21 senede biriken şahsi eşyalarının taşınmasına sıra geldi. Manila’ya giderken uçacağı uçak 30 kilo limit veriyor. Kadıncağız da iki bavula itiş kakış sığdırabildiğini sığdırdı 32 kilo geldi. İdare ederler dedik. Geriye kaldı 18’er kiloluk iki karton kutu. Cuma sabahı oturdum aklınıza hayalinize gelen, hatta gelmeyecek olan nakliyecileri aradım. Aynı uçakla fazla bagaj olarak yollamaya kalksak kilosuna elli dolar isteyecekler. Kimi “Ben yapamam” dedi kimi “Yaparım ama iki yanağınızdan öperim” diyerek 430 Avro ile 1000 dolar arası fiyat verdi. Filipinlerin büyükelçiliğini bile aradım. Onlar “Vallahi İvan diye biri var ama bizde adres veya numarası yok” diyerek yardımcı! Oldular. En son saat 12’ye doğru PTT’nin Web sayfasına girdim. İyi ki girmişim. Makul fiyata 20Kg.’ye kadar taşıyorlar. Kalktım PTT’nin Yeşilköy’de bir minibüsten hizmet veren yerine yürüdüm (PPT binası inşa halinde olduğu için). Oradaki memur merkez şubeler koli kabul eder dedi. “Yeşilyurt merkez mi?” dedim hayır Bakırköy dedi. Açtım Bakırköy PTT’de yurt dışı kargoda çalışan memur telefonu açtı “Başım çok kalabalık çabuk konuşun!!!” dedi. Ben de telefonu kapadım. Bindim bir taksiye gittim. Bakırköy merkez postane çarşının içinde bir arabanın, eğer polis amcalar kızmaz, yer de varsa, en yakın durabileceği yer 150 metre tabanvay mesafesinde. “Ben 32 kilo kutuyu buraya nasıl getireceğim evden alıyor musunuz?” dedim başı kalabalık memur “Sadece yurt içi kolileri teslim alıyoruz” dedi.

“Kardeşim 70 yaşıma bir yıl kaldı bunun bir yolu yok mudur?” diye sual ettim “O benim sorunum değil” dedi. Döndüm eve yapıştım telefona. Eğer “Kardeşim ver iki delikanlıya beş on kuruş bir de taksi parası yapsınlar” diyorsanız hayır bu işi sade vatandaş olarak kendim yapacağım. Telefonda birinden “Şunu istiyorsan şu tuşa bas, bunu istiyorsan o tuşa bas” şeklinde konuşan bir makinayı başarıyla aşarak Bakırköy Adliye altındaki PTT şubesinin merkez olduğunu öğrendim. Açtım telefonu Bakırköy PTT’ye. Sonradan müdire olduğunu öğrendiğim bir hanım nezaketle cevapladı buyurun getirin dedi. Bizim Ester 1.50 boyunda ve 49 kilo olduğu için kutu falan taşıyamaz. Ya Allah ya Hazreti Hamza diyerekten kutuları aldım bir kat aşağıdaki caddeye indim. Bir taksi de çevirdim. Şoförümüz yerli filmlerden fırlamış. Deri ceketli bir bıçkın delikanlı. Ak saçlarıma bakıp “Ne tarafa babuş!!”  dedi.

“Adliyedeki postaneye dedim. Kutulardan sadece bir tanesini, o da baktı ki yürek infaktı geçirip arabasında kalacağım, lütfetti yardım etti. Neyse postanenin kapısına vardık. Şükür giriş hemzemin. Kapıda güvenlik taraması var. Polis memuru “Beyefendi bu kutular bu tarama cihazından sığmaz 50 metre ötede bir tane daha var”  demez mi? Bre aman!! daldım postaneye kahraman bir özel güvenlik görevlisi karşıladı “bir taşıyıcı araba falan var mı?” dedim “Yok” dedi. Peki “Bunlar ne?” dedim “Onlar adliyenin veremeyiz” dedi. “Peki kardeşim 32 kiloyu ben nasıl taşıyacağım?” dedim. Evet tahmin edeceğiniz gibi “O benim sorunum değil” dedi. Dışarıda şoför babuş sabırsızlanıyor, benimde burnumdan ter damlıyor. Babuş baktı öleceğim parasını alamayacak bir kutuyu o aldı öbürünü ben, iman gücü ile 50 metre öteye taşıdık. Bu arada dışarıda sigaralarını tellendiren gençlerden biri de dönüp “Amca, baba, her neyse bir ucundan da biz tutalım” demediler. Tarama bitti Ester’in atlet ve külotlarında tehlikeli madde olmadığı anlaşıldı. Bu arada şoför babuş parasını aldı ve adeta rallici süratiyle kaçtı. Çünkü o kutular bir kere de geriye taşınacak. Ya Hamza deyip kutunun birini yüklendim. Ester “Öbürünü ben getiririm” dedi. Ben kutuyu götürüp kapının önüne attım. Baktım Ester yok. Haydi geri. Baktım ki Ester kutuya bir sağdan bakıyor bir soldan. Dedim ya kadın 49 kilo. Neyse o kutuyu da taşıdım ve bu işi sade vatandaş olarak yapmanın mutluluğu içinde koli tezgahına vardım. Bu arada silahlı örgüt kurmakla itham edilen vatandaş savcının suçlamaları karşısında nasıl terlerse öyle ter boşanıyor her tarafımdan. Sizin anlayacağınız hizmet var ama sistem sapır sapır dökülüyor. Bu şirket bu sistemle çalışsa çalışsa ancak elemanları sayesinde çalışır diyerek tezgahtaki hanımlara “Kalp krizimi geçirir geçirmez formları dolduracağım” dedim. Merak ediyorsanız ‘sade vatandaş’ iddiamdan vazgeçmiş değilim.

Haftaya sisteme rağmen çalışan PPT’yi çalıştıran Bakırköy Adliye PTT şubesinde sözleşmeli çalışan Yasemin, Zuhal ve Arzu Hanımlarla bu tür şirketlerden ve bu vesileyle elemanlarına rağmen çalışan şirketlerden bahsedeceğim. Sizin şirketinizin hem elemanları hem de sistemiyle çalıştığı umuduyla..
Sağlıcakla kalın. 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Teknokrat-Politikacı 30 Ekim 2019
Strateji mi? 23 Ekim 2019
Tenkisat 16 Ekim 2019
Kasvetli ilim 02 Ekim 2019
Zombiler 25 Eylül 2019
Yeni Bull 18 Eylül 2019
Bull 11 Eylül 2019
Neden olmuyor? 04 Eylül 2019
Olmayacak duaya... 28 Ağustos 2019