Sağlıklı nesillerin devamı için sürdürülebilir beslenme şart

DİDEM ERYAR ÜNLÜ
DİDEM ERYAR ÜNLÜ YAKIN PLAN didem.eryar@dunya.com

Dünya nüfusu her geçen gün artıyor, ekilebilir tarım arazileri ise hızla azalıyor. Bugün ulaşım, enerji tüketimi, elektrik kullanımı gibi unsurların iklim değişikliğine yol açan çevresel etkilere neden olduğunu biliyoruz. Fakat üzerinde yaşamakta olduğumuz gezeni hızla yiyip bitirdiğimizin yeterince farkında değiliz.

Aslında dört temel sorun var: Bunlardan birincisi; Küresel gıda üretiminin üçte birinin çöpe gitmesi. İkincisi; Dünyadaki her bir yetersiz beslenen insan karşısında iki aşırılı kilolu insanın olması. Üçüncüsü; Dünyada açlığın yaygınlaşmasına rağmen, küresel tahıl mahsulünün yüzde 40'ının biyo yakıt ve hayvan yemi için kullanılması. Dördüncüsü; Karbon emisyonları açısından bakıldığında, gıda üretiminin yüzde 31 ile en yüksek karbon emisyonuna sahip olması. Tüm bu tablonun değişmesi için gıda sektörünün sürdürülebilir çözümler yaratması gerekiyor. 17 Ekim’de İstanbul’da düzenlenen Sürdürülebilir Gıda Konferansı da bu sorunları masaya yatırdı. Sürdürülebilir Gıda Konferansı 2018 etkinliği T.C. Tarım ve Orman Ba- Sağlıklı nesillerin devamı için sürdürülebilir beslenme şart Üzerinde yaşamakta olduğumuz gezegeni hızla yiyip bitirdiğimizin yeterince farkında değiliz. Mevcut gıda üretim ve tüketim şekillerinin sürdürülebilir olmadığını biliyoruz. İklim değişikliğini, tarım arazilerinin verimsizleşmesini, tarladaki veya besin zincirindeki gıda atıklarını önleyecek sürdürülebilir çözümler yaratmak gerekiyor. kanlığı, Türkiye Gıda Sanayi İşverenleri Sendikası–TÜGİS ve Sürdürülebilirlik Akademisi tarafından düzenlenen Konferansın ana teması ‘Gıdanın Geleceğini Şekillendirmek’ olarak belirlendi. Dünya Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) destekleriyle gerçekleşen etkinlikte, sürdürülebilir gıda tedarik ve tüketimi için şeff af tedarik zinciri, ambalajlama, gıda atığı, ekosistemin korunması, sürdürülebilir tarım, gıdada inovasyon ve dijital dönüşüm, kaynak verimliliği, sürdürülebilir gıda sistemleri için finansman gibi çok sayıda konu tartışıldı. “Yeni Normal: Sağlıklı ve Sürdürülebilir Beslenme Paneli”nde ise, sürdürülebilir beslenmenin ne anlama geldiğini, bu konudaki bilgi kirliliğini ve şirketlere düşen sorumlulukları konuştuk. Bu doğrultuda, panel konuşmacılarının verdiği bilgiler şöyle:

PROF. DR. FUNDA ELMACIOĞLU/ İSTİNYE ÜNİVERSİTESİ BESLENME VE DİYETETİK BÖLÜM BAŞKANI SÜRDÜRÜLEBİLİR BESLENMENİN İDEAL ÖRNEĞİ ÇİFT PİRAMİT MODELİ

“Yaşamın sürdürülmesi, büyüme ve gelişmenin sağlanması, sağlığın korunması ve geliştirilmesi, yaşam kalitesinin iyileştirilmesi, üretkenliğin sağlanması için gerekli olan besin ögeleri ile biyoaktif bileşenlerin besinlerle vücuda alınması olarak tanımlanan beslenme, yemek yemekten farklı bir kavram. Bu kapsamda önemli olan hangi besinlerin, ne ölçüde, ne sıklıkla tüketildiği ve bu besinlerin uygun yöntemlerle hazırlanıp tüketilmesidir. Üzerinde durulması gereken bir diğer konu ise sürdürülebilir beslenme. Sürdürülebilir beslenmeyi, bireylerin ve toplumun sağlıklı bir şekilde beslenmesini sağlarken, aynı zamanda gelecek nesillerin de sağlıklı beslenebilmesi amacıyla gıda kaynaklarının doğru bir şekilde kullanılması olarak tanımlıyoruz. BM Gıda ve Tarım Örgütünün (FAO) de belirttiği gibi sürdürülebilir beslenme daha düşük çevresel etkilere sahip beslenme programı ve besin sistemlerindeki kayıplar ile artıkların azaltılmasını kapsayan bir kavram. Sürdürülebilir beslenmenin en ideal örneğinin ise Çift Piramit Modeli olduğunu söyleyebiliriz. Bu model iki parçadan oluşuyor. Bunlardan ilki Akdeniz beslenme tipine uygun besinler ve besin değerleri arasındaki ilişkiyi gösteriyor; ikincisi ise besinlerin çevresel etkileri ile ilişkisini gösteren Çevresel Piramit’tir. Bu piramidin en tepesi en çok çevreye zarar veren besinleri içermek üzere baş aşağı ters bir piramit oluşturuyor. Bu çevresel piramidin özelliği günlük hayatta yer alan meyve, sebze ve tahılların düşük çevresel etkilere sahip olması. Bugün yaşanan bir diğer sorun da, beslenme ve gıda konularındaki bilgi kirliliğinin, insanların besin seçimi, porsiyon algısı, ağırlık yönetimi gibi konulardaki bilgi ve davranışlarını yanlış yönlendirebiliyor olması. Stanford Üniversitesi’nden Robert Proctor’un “Agnotoloji” yani “cehalet bilimi” olarak tanımladığı yaklaşım, bir fikri yerleştirmek ya da bir ürünü satmak için kasıtlı olarak kafa karışıklığı yaratılması ve yalan bilgi yayılması anlamına geliyor. Beslenme konusunda bilgi kirliliğin önlemesinde iki yönlü bir çözüm gerekiyor. Bunlardan birincisi beslenme uzmanlarının bilimsel gerçeklerden vazgeçmeden, işlerini en doğru şekilde, etik değerler doğrultusunda yerine getirmeleri. İkinci çözüm ise yanlış bilgilerin yayılımının azaltılmasına yönelik yürütülecek çalışmalar. Bu kapsamda belki internet üzerinde yayılan bilgiler üzerinde daha az kontrol sağlanabilir; fakat TV, gazete ve dergilerde yayınlanacak bilgilerin uzman kişilerce sunulduğunun denetlenmesi bilgi kirliliğini azaltacaktır.”

SELAHATTİN DÖNMEZ/ UZMAN DİYETİSYEN: İYİ BESLENME EKONOMİK GELİŞİMİN ALTYAPISINI OLUŞTURUR

“Bugün dünyada beslenme yetersizliği; yeterli ve dengeli yemek yememe, iklim değişikliğine bağlı taze sebze ve meyveye yeterli ulaşamama, toprağın verimliliğindeki azalmayla yiyeceklerin içinde doğal besleyici değerinde düşme ve işlenmiş besin tüketiminde artmaya bağlı olarak toplumların her kesiminde kendini gösteriyor. Ülkemizde 2013’den 2016’ya kadar yapılan Avrupa Ülkeleri Obezite Taraması çalışma sonuçlarına bağlı olarak ergen erkek ve kızlarda 3-4 cm boy geriliği tespit edilmiş durumda. Beslenme yetersizliğinin ilk belirtisi boya göre olması gereken ağırlıkta yetersiz kalma iken, kronik beslenme yetersizliğin en önemli belirtisi boy uzamasında durma veya kendi yaşıtlarına göre kısa kalmaktır. Bunun anlamı ise şudur; toplumumuzda yetersiz beslenme artık çocuk ve ergenlerde nettir. Ayrıca çocuklarda multivitamin ve mineral eksiklikleri, üreme çağındaki kadınlarda anemi ve yetişkinlerde şişmanlık hem ülkemizde hem de dünyada önlenemeyecek şekilde artmış durumda. Bu bağlamda sürdürülebilir beslenme; toplumda sağlıklı nesillerin devamlılığı, kronik hastalıkların önlenmesi, fiziksel ve mental olarak sağlıklı bireylerin çoğalması için iyi besin değeri olan doğal yiyecekler ile beslenme anlamına geliyor. Bu bağlamda şu konular çok önem taşıyor.

1. İyi beslenme daha büyük çevresel sürdürülebilirlik sağlayabilir. Besin üretimi, dünyadaki tatlı su kaynağının yüzde 70'ini ve dünya topraklarının yüzde 38'ini kullanarak doğal kaynaklara büyük bir yük getiriyor. Tarım ayrıca tüm sera gazı emisyonlarının yüzde 20'sini üretiyor. Hayvancılık, tarım arazilerinin yüzde 70'ini kullanıyor.

2. İyi beslenme ekonomik gelişimin alt yapısını oluşturur. Bodurluk beyin gelişiminde önemli gri maddeye zarar verir ve bu durum toplumsal olarak ekonomik olumsuz sonuçlar doğurur. İnsanın yaşamsal gelişimiyle sahip olduğu zihinsel/üretken kapasiteye yatırım her 1 dolar için 16 dolar getiri sağlar. Bodurluk prevelansı yüzde 3,2 azaldığında kişi başına düşen gelir yüzde 10 artacaktır ki bu da israfta yüzde 7,4 azalmayı beraberinde getirir.

3. İyi beslenme sağlık sistemlerine daha az yük oluşturur. Sağlık ve beslenme birbirinden ayrılamayacak iki kavramdır. İyi beslenme, daha düşük hastalık riski ile bağlantılıdır ve sağlık sisteminde önleme ve tedaviye daha az talep oluşturur.

4. İyi beslenme eşitliği destekler. İyi beslenmiş çocuklar yetişkinliklerinde yüzde 33 oranında yoksulluktan kaçınırlar. Yetişkin boyunda her 1 cm artış, maaş oranında yaklaşık yüzde 5 artış sağlayabilir. Ayrıca besleyici ve sağlıklı bir diyet, okul performansını artırır. Çocuklarda bodurluk azaldıkça, bilişsel test ve aktivite skorlarında artış olmaktadır.

5. İyi beslenme ve iyileştirilmiş besin güvenliği, barış ve istikrarı artırır.

DR. BERAT NURSAL TOSUN/ UNİLEVER TÜRKİYE BESLENME VE SAĞLIK MÜDÜRÜ: BESİN SİSTEMİMİZ BOZULDU

"Beslenmenin en kısa tarifi vücudun ihtiyaçlarıyla ilişkili olarak vücuda gıda/besin alımıdır. İyi beslenme – yeterli, dengeli ve çeşitli beslenme ile birlikte düzenli fiziksel aktivite ile biraraya geldiği zaman – iyi sağlık için yapı taşıdır. Bugün mevcut gıda üretim ve tüketim şekilleri sürdürlebilir olmadığını biliyoruz. İklim değişikliği, tarım arazilerinin verimsizleşmesi, tarladaki veya besin zincirindeki gıda atıkları, yetersiz beslenme gibi konular nedeniyle besin sistemimiz bozuldu. Bu yüzyılın ortalarında, tarlalar fazladan 1.5 milyar insana yetecek gıda sağlamak durumunda. Günümüzde, her 9 kişiden biri (800 milyon kişi) yatağına aç giriyor ve ne yazık ki üretilen gıdanın 3’te biri hiç tüketilmeden çöpe gidiyor. Yitirilen insan hayatları ile birlikte ekonomik olarak kayıplar çok fazla olmakla birlikte milyarlarca ton sera gazı salınımı söz konusu. İşte tüm bu sebeplerden ötürü beslenme, Birleşmiş Milletler Sürdürlebilir Kalkınma Hedefl eri için merkezi bir öneme sahip. Yetersiz beslenme, obezite, sürdürlebilir tarım ve gıda atığı gibi beslenme ile ilişkili sorunlar çözülmediği sürece çoğu hedefe ulaşılamayacak. Gıda sistemindeki bozulma ‘Sürdürülebilir Beslenme’ modelinin kaçınılmaz olduğunu gösteriyor. Unilever olarak 'Sürdürlebilir Beslenme'yi şu şekilde tanımlıyoruz: Ekosistemlere saygılı, üreticileri destekleyen ve insanların sağlığını ve esenliğini geliştiren, erişilebilir yiyecek ve içecek üretmek için çiftlikten çatala bağlı taahhüdümüzdür. Son yıllarda özellikle toplumlarda, 'algısal beslenme' ile 'gerçek -kanıta dayalı beslenme' arasında ciddi bir çekişme mevcut. Kimi beslenme akımları sürdürülebilir beslenmeyi teşvik edici yönde olurken kimi zaman da gerçekçi olmayan bir hal alabiliyor ki bunlar genelde bilgi kirliliği olarak karşımıza çıkabiliyor. Günümüzde kişisel istekler yaşam şeklimizi, alışveriş ve tüketim davranışlarımızı daha fazla yönlendirici olmaya başladı. Daha basit yaşamaya olan istek, daha sağlıklı olma isteği veya geleneksel, otantik beslenmeye yönelme ile birlikte özellikle genç nesilde yeni besinlere ve beslenme şekillerine daha fazla bir ilgi var. Aslında eski ve yeniyi birlikte istiyoruz. Bununla beraber tempolu şehir yaşamı içerisinde hızlı erişilebilir, yeterli ve dengeli beslenmede yer alabilecek yiyecek alternatiflerine talep var."

BİLGE KALPAKLIOĞLU/ PINAR SÜT PAZARLAMA MÜDÜRÜ: GIDA BANKACILIĞINI DESTEKLİYORUZ

“Yaşar Topluluğu Şirketleri olarak ‘daha iyi yaşam için’ bugünden yarına ulaşacak değerlerin başında sürdürülebilirliliği görüyoruz ve bunu kurulduğumuz günden beri yapıyoruz. Çiftçilerin, dönemin Süt Endüstrisi Kurumu’na kapasite limitleri nedeniyle veremedikleri ve değerlendiremedikleri için Pınarbaşı’nda derelere dökülen sütleri gören kurucumuz Selçuk Yaşar, Türkiye’ye deki herkese süt ulaştırmak misyonuyla Pınar Süt’ün temellerini 1973’te atıyor. Bugün, sadece sütü ulaştırmayı değil, aynı zamanda çiftçilerimize iyi bakmayı da amaçlıyoruz. Çiftçilere yönelik düzenlediğimiz eğitimlerde, süt alınan hayvanların doğru beslenmesi ve sağlıklı olması, aynı zamanda hiyjen ve sanitasyon konularında yetiştiricilerin bilinçlenmesi yoluyla sütün tüm faydalarından azami olarak yararlanılması amaçlanıyor. 2013 yılında kurulan Pınar Enstitüsü de, bu çalışmaları kamu, üniversite ve sanayi ile ortak projeler gerçekleştirerek sürdürüyor. “Sütümüzün Geleceği Bilinçli Ellerde, Eğlenerek Hareket Edelim Sağlıklı Beslenelim projeleri bunlardan bazıları. En fazla önem verdiğimiz konu başlıklarından bir diğeri de gıda israfının önlenmesi. Bugün, süt ve süt ürünlerinde yüzde 20 israf yaşanıyor. Bu nedenle gıda bankacılığını destekliyoruz, marketlerde raf ömrü dolmamış ürünlerin ihtiyaç sahiplerine ulaşmasını sağlıyoruz. Öte yandan, ürün bazında son yıllarda sağlık bilincimizin artmasına paralel hem beslenmemizde hem yaşam şeklimizde değişiklikler yaşadık. Şirket olarak tüketicilerimizin olası ihtiyaçlarını öngörmek ve inovatif ürünlerle onların hayatlarına değer katmak bizim için çok önemli. Gıda israfını azaltmak adına tüketicilerin tüketebileceği kadar almasına teşvik eden küçük porsiyonlarımızın ürün gamımızdaki ağırlığını artırıyoruz. Hızlı yaşamın getirdiği hareketlilik de daha küçük paketlerin toplam ürünler içindeki ağırlığını artırıyor.”

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar