Sanal dünya nereye kadar..!

Ender MERTER
Ender MERTER Dünya bizi hep kabul etti ama..! ender.merter@dunya.com

Üçüncü binyılın başında insanlık artık Batı dünyasının gösterdiği doğrultuda şekillenmektedir. İkinci milenyuma rengini veren Batı Avrupa’dır da üçüncü milenyumun henüz başındayız. Ne dersiniz, “mor” olsun mu?

Mor renk, tarihi bir öneme ve çok özel bir değere sahip. Milattan önce 331 yılında Büyük İskender, Pers başkenti Susa’yı fethettiğinde kraliyet hazinesinde 190 yıllık mor pelerinler bulmuştu. Günümüze kalan yazılı belgelere göre bunların değeri, 1000 kilo altına eşdeğerdir. Çok nadir bulunan bir bitkinin kökünün kaynatılması sonucu yapılan purpura, o dönemin en değerli rengiydi. Kumaşa çok tatlı mor bir renk veriyordu. 273 yılından kalma bir belgeye göre dönemin Roma İmparatoru Aurelian, karısının tüm ısrarlarına rağmen pazarda satılmakta olan purpura renkli elbiseyi almayı reddetmiş. Sebebi, elbisenin fiyatının ağırlığınca altın olmasıymış. Ama isterseniz bu konuyu başka bir yazıya bırakıp “Gizli Silah”a dönelim…

Başında olduğumuz üçüncü bin yılda bir bilim dalının önem kazandığını gözlüyoruz. Bu bilim dalı, sözel olmayan iletişim biçimlerini ortaya koyuyor. Aynı zamanda 2000’li yılların yeni trendi; arkadaşlarımıza, çalışanlarımıza, aile bireylerimize, dostlarımıza ve sahipsek kedimize, köpeğimize bile dokunmak üzerine kurulu. Vücut dili konusunda üstat olarak kabul edilen Allan Pease, şöyle diyor: “Dokunmak iş hayatında verimi ve motivasyonu artırıyor ve çalışanları işbirlikçi hale getiriyor.” Avustralya’da bir yönetim ve danışmanlık şirketinin genel müdürlüğünü yapan Pease, yönetim stratejileri üzerine proje üreten dünyanın sayılı kuruluşlarından biri olan Institute of Personel and Development adlı kuruluşa verdiği geleceğin yönetim biçiminde, dokunmanın faydalarını anlatmış ve yoğun bir ilgi görmüştü. Dokunmanın işteki verimi yüzde 40 artırdığını belirten Pease danışmanlığını yaptığı Amway firmasını örnek vermiş. 150 bini aşkın üyesi bulunan firma bu yöntemle yaptığı araştırmalarda verimin yüzde 38 arttığını saptamış.

Bir hayvan gözlemcisi nasıl onların davranışlarını ve kendi aralarındaki iletişimi incelerken bir keyif duyarsa, sözel olmayan iletişim biçimleri ile uğraşan bilim adamları da insanların sözel olmayan davranış ve işaretleşmelerini seyretmekten keyif alır. Bu sosyal etkinlikler, işyerleri ve insan etkileşimlerinin olduğu diğer yerlerde onları izler. Neticede bu bilim adamları, kendi türdeşleri olan insanların davranışları hakkında bilgi edinmek isteyen tipik bir davranış öğrencisinden farklı değildirler.

İletişimin sözel olmayan yönleri, insanoğlunun evrimi boyunca süregelmiştir. Ancak son 40 yıldan beri bilimsel olarak ele alınmaya başlanmıştır. Bu verilerin kamuoyuna sunulması ise 1970’lerde Julius Frost’un vücut dili ile ilgili bir kitabının yayınlanmasıyla gerçekleşmiştir. Tüm bunlar, bu gerçeğe gereken önemin ne kadar geç verildiğini gösteriyor. Frost’un kitabı, sözel olmayan iletişimde davranış bilimcilerin o tarihe kadar yaptıkları araştırmaların bir özeti niteliğindeydi. Bir süre önceye kadar bırakın vücut dilinin insan yaşamındaki değerini bilmeyi, böyle bir şeyin varlığının bile farkında değildik.

Charlie Chaplin, (genç yaşlı herkes tanır) ve diğer sessiz film aktörleri, sözel olmayan iletişim becerilerinin sessiz öncüleriydi. Hani bir atasözü vardır; ‘Silah icat oldu, mertlik bozuldu.’  İşte sesli filmler de popülerleşip, oyunculuğun sözel yönlerine daha çok önem verilince pek çok sessiz film aktörü silindi. Bununla birlikte  sözel becerilere sahip olanlar gündeme oturdu.

Vücut dilinin teknik incelenmesi konusunda ise en önemli eser, 20. yüzyıl öncesi Charles Darwin’in 1872’de yayınlamış olduğu “İnsanlarda ve Hayvanlarda Duyguların İfade Edilmesi” kitabıydı. Vücut dili ile ilgili çağdaş araştırmalar ve yayınlar, bu kitaptan çıkmıştır. Darwin’in bu kitaptaki fikir ve gözlemleri birçok araştırma ve bilim adamı tarafından da doğrulandı. O günden bu yana yaklaşık bir milyon sözel olmayan hareket, davranış biçimi ve işaret kaydedilmiştir. 

Bir mesajın toplam etkisinin; ortalama yüzde 7’sinin sözel, yüzde 38’inin sesli, yüzde 55’inin ise sözel olmayan öğelerden oluştuğu da tespit edilmiştir. Araştırmalar sözel iletişimin genelde bilgi aktarımında kullanılırken, sözel olmayan iletişimin ise kişiler arasında tavırların aktarılmasında kullanıldığını ve bazı durumlarda sözel mesajların yerini tuttuğunu görmüşlerdir. Genel olarak kadınların algılama yeteneği erkeklerinkinden daha güçlüdür. Bu da halk dilinde “kadın sezgileri” adı verilen bir inanışa yol açmıştır. Kadınlar, küçük detayları fark eden bir göze ve sözel olmayan işaretleri algılama ve çözme konusunda doğuştan bir yetiye sahiptirler. 

Günümüzde iletişimde kullanılan temel davranışların çoğu dünyanın her yerinde aynıdır. İnsanoğlu mutluyken gülümser, üzgün veya kızgınken kaşlarını çatar. Aşağı yukarı baş sallamak evrensel olarak evet anlamına gelir veya onaylamadır. Bir çeşit baş eğme olan bu davranış biçimi özürlüler tarafından da kullanıldığı için doğuştan gelen bir davranış da olabilir. “Hayır” ya da reddetme anlamında başı iki yana sallama da evrensel bir davranış olup bebeklikte öğrenilen bir davranış biçimidir.

Biz kelime üretemeyen bir toplumuz. 21. yüzyıl bilgi ve iletişim çağı olacak deniliyor, ancak bilgiyi, bilen bireye aktarabilirsiniz. Onun için de bilmeye yatkın bir altyapıya sahip olmak gerekir.

Ama biz artık, global bir iletişim çağı içindeyiz. Konuşma dili iletişimdir! Güzel konuşma ise o dilin özelliklerini, iletişim etkinliğini ve insanlığı yüceltir. Dilimizdeki zarafetin, yüzümüzdeki mutlulukla bütünleşeceği bir yeni yıl dileğiyle.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar