Seçim sonrası ‘acı reçete’ beklentisi

Naki BAKIR
Naki BAKIR MAKRO BAKIŞ naki.bakir@dunya.com

Bankaların üretim, tüketim ve dış ticareti yakından ilgi­lendiren kredileri dondur­ma ve kredi kartlarına kısıtlama ge­tiren, ancak özellikle iş dünyasından gelen tepkiler üzerine gevşetilen kararları geçen haftaya damgasını vururken, hafta sonu ile birleşen 19 Mayıs da dahil 3 günlük tatilin ar­dından gözler piyasaların bu hafta nasıl bir rota izleyeceğine çevrildi.

Geçen hafta piyasaları kilitleyen kararların yaşattığı şok, bazı kesim­lerce daha çok seçim belirsizliğine bağlanır ve yaşanan nakit sıkışıklı­ğı geçici olarak algılanırken, makro ekonomik göstergelerin sunduğu ge­nel tablo ise yapısal bir duruma işaret ediyor. Önümüzdeki dönemde, özel­likle seçimin 2’nci turunun ardın­dan ekonomide radikal gelişmeler, olaylar ve kararlar ile özellikle makro dengeleri yeniden sağlamaya yönelik bir “acı reçete” beklentisi artıyor.

Döviz-faiz-enflasyon

Ekonomi çevrelerinde genel bek­lenti, seçim sonrası hem döviz hem de faizin yükseleceği yönünde. Se­çime kadar olan dönemde sürekli satışlar şeklinde müdahale ile bas­kılanan kurlarda seçimlerin birinci turundan sonra yukarı yönlü hare­ketin arttığı gözleniyor. 2’nci turun ardından baskı kalkacağı beklenti­siyle kurların hızla yükseleceği, do­ların 25-30 TL’ye çıkacağı yönünde tahmin yapanlar bulunuyor.

Bu öngörüler Borsa’nın düşeceği, enflasyonun yükseleceği öngörüleri ile paralel gidiyor. Bir süredir baz et­kisiyle düşerek Ekim 2022 sonundaki yüzde 85,5’lik düzeyinden bu yıl nisan sonunda yüzde 43,7’ye inen TÜFE ba­zında yıllık enflasyonun, kur kaynak­lı maliyet enflasyonuna bağlı olarak aylık oranların önceki yıla göre daha yüksek gerçekleşmesi sonucu yeni­den tırmanışa geçeği öngörülüyor.

Rezerv erimesi kaygı veriyor

Merkez Bankası'nın brüt rezerv­leri 12 Mayıs haftasında 9 milyar dolarla salgın döneminden bu yana en sert düşüşünü yaşayarak 105,1 milyar dolara, net rezervleri ise 1,4 milyar dolar daha düşerek 2,3 mil­yar dolara kadar geriledi. Swaplar hariç net rezervler ise eksi (-) 57,8 milyar dolar oldu.

Merkez Bankası’nın kurlara mü­dahale gücünü tüketen rezervlerde­ki erime, “kuru tutacak rezerv kal­madığı” algısı ile “kur şoku” kaygı­larını artırdı. Kâğıt üzerinde 19,50, gerçek piyasada 22,50 lira olan dolar kuruna tepki gösteren ihracatçılar, kuru en az 25 lira civarında istiyor. Ekonomi çevrelerinde ise müdaha­lenin kalkması durumunda kurun ilk etapta 25-30 TL bandında oluşa­bileceği iddia ediliyor.

Yüksek dış yükümlülük risk

Türkiye’nin gelecek bir yıl için­de yapması gereken toplam dış borç geri ödemesi mart sonu itibariyle 203,3 milyar dolar olurken, bunun bir kısmını oluşturan vadesinde ye­nilenecek mevduatlar düşülüp, 50 milyar doların üzerinde seyreden cari açık ve 30-35 milyar dolarlık deprem maliyeti eklenince, bu dö­nemde 200-210 milyar dolarlık bir dış kaynak girişine ihtiyaç olduğu görülüyor.

Dolar kurundaki her 1 kuruşluk ar­tış, dış borç servisinin ulusal ekono­miye yükünü 2 milyar TL kadar bü­yütüyor. 700’e yaklaşan CDS, dibe inmiş kredi notu ve azalan doğrudan yatırım girişleri ile oluşan dış kay­nak talebinin büyüklüğüne karşılık eksilerdeki rezerv düzeyi, önümüz­deki dönemde TL’de hızlı değer kay­bı olasılığını güçlendiriyor.

Bankacılık ne durumda?

Geçen yılı rekor karla kapayan bankacılık sektörünün karlılığı bu yıl da devam etti, ilk çeyrekte net dönem karı, yüzde 69,6 büyüyerek 107,2 milyar lira oldu.

Ancak ekonomide olası şoklara karşı diğer göstergelerine de bak­mak gerekiyor. Mart sonu itibariyle 9,9 trilyon lira olan mevduat hacmi­nin yüzde 83’ünün 3 aya kadar (kısa) vadeli; 9 trilyonu aşan kredi alacak­larının ise yarıdan fazlasının orta ve uzun vadeli olduğu dikkati çekiyor. Ayrıca; politika faizinin düşürülme­sine rağmen mevduat faizleri yükse­lirken, bankaların kredi alacak baki­yesinin büyük bölümü düşük faizli. Bu dengesizlik; faiz ve kurun yük­seldiği senaryoda bankacılık siste­mi için büyük bir riski beraberinde getiriyor ve batık kredi şoku yaşa­mamak için sektörü önlem almaya zorluyor. Ekonomik türbülans du­rumunda yaşanacak şirket iflasları olasılığı, bankacılık sistemi açısın­dan riski daha da büyütüyor.

Reel sektörün kur riski

Finansal kuruluşlar dışındaki şirketlerin (reel sektör) 169,9 mil­yar dolarlık döviz varlığına karşılık, 256,7 milyar dolarlık yükümlülüğü ve dolayısıyla 86,8 milyar dolarlık net döviz pozisyon açığı bulunuyor. Bu tablo reel sektörü olası kur şokla­rına karşı kırılgan ve riskli hale geti­riyor. Yüksek boyutlu kur şoklarının, özellikle kısa vadeli döviz yükümlü­lükleri fazla şirketleri durumunda işçi çıkarma, küçülme, kapanma, if­las gibi durumlara sürükleyebileceği uyarısı yapılıyor.

Reel sektörde olası yaprak dökü­mü ve sonucunda işsizlik-gelirsiz­lik olgusunda yaşanabilecek büyü­me, Türk bankacılık sektörünün 670 milyarı kredi kartı olmak üzere 2 trilyon 23 milyar liralık bireysel ve 7 trilyon 45 milyar liralık ticari kredi alacağı için de risk unsuru.

Büyüyen “kara delik”

Öte yandan ilk dört ayda geçen yı­la göre 1.875,9 artışla 382,5 milyar liraya ulaşan bütçe açığı tehlike sin­yali veriyor. Depremlerin yol açtığı öngörülemeyen arızi maliyet ve se­çim ekonomisinin yanı sıra kamu mali dengelerde kontrolün kaçması sonucu büyüyen bütçe açığının yı­lın tümünde 1 trilyon lirayı fazlasıy­la aşabileceği söyleniyor. Büyüyen “kara delik”, kamu borçlanma gere­ğinde ve borçlanma maliyetlerinde artış anlamına geliyor. Açığın yöne­tilebilmesi için yeni ekonomi yöne­timinin yüksek vergi artışları içeren “acı reçete” ile toplumun tüm kesim­lerine ağır yükler yüklemesini zo­runlu hale getiriyor.

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar