Seyri sakıncalı ticaret savaşları

Osman Ata ATAÇ
Osman Ata ATAÇ İŞLETMECİLİK SOHBETLERİ oaatac@gmail.com

Malum ticaret savaşı başka ticaret yüzünden savaş başka. Ticaret savaşı gümrük ve gümrük dışı engeller koyarak bir ülkenin başka bir veya bir kaç ülkeden yaptığı ithalatı kısıtlaması veya yasaklaması sonucu kendisine karşı önlem alınan ülkelerin aynıyla veya daha sert benzer önlemler almasına deniyor. Türkçesi bir ülkenin diğerine “ben senden şunu bunu almam” veya “ithalatına zorluk çıkarırım” gibi babalanmasına öbür ülkenin “O halde ben de senden şunu bunu almam” diyerek cevap vermesi üzerine başlayan didişmeye ticaret savaşları deniliyor.

Şimdi gündemde yıllardır dinlediğimiz serbest ticaret yanlısı havanın Trump başkanlığındaki ABD’nin Çin’e babalanmasıyla bozulması. Durum takibe değer. Türkiye “Vallahi yesinler birbirlerini” diyerek bu meseleyi maç izler gibi izlememelidir. Sonradan öğrendik; Küba krizi esnasında JFK ve Kruşçov birbirlerine babalanırken JFK Küba’yı Kruşçov’da Türkiye’yi denizin dibine gönderme tehditleri savuruyorlarmış. Bu arada biz “Acaba dövüşecekler mi?” diye merak ediyorduk. Allah’tan savaş çıkmadı da biz tepemizde patlayan bombalarla uyanmadık.

Ticaret savaşları bazen ABD’nin Çin’e kızması gibi ticarette ‘kazıklandığı’ zehabına kapılan bir ülkenin tepkisi olarak, nadiren de ABD’nin Küba’ya yaptığı gibi bir ülkeyi bir şeyler yapmaya ikna amacıyla yapılıyor. Malum ABD’nin Küba’yı ablukaya alıp bu ülkenin ticaretine tümden engel olarak neredeyse III. Dünya harbine yol açacak edepsizliğinin nedeni Küba’nın ABD ile yaptığı ticaret değildi. ABD iç savaşı da Kuzey eyaletlerinin Güneydeki siyahi esirlere özgürlük kazandırmak için değil de Güney eyaletlerinin pamuğunu ABD dışına satmasına engel olmak için Güney limanlarını ablukaya alması yüzünden patlamıştı. Genelde sıcak, soğuk, ticari her savaşın altında ekonomik çıkarlar yatıyor.

Ticaret savaşları ülke içinde de olabiliyor ama daha çok ilgi çekeni dış ticarette yapılan savaşlar. Ticaret savaşlarının sonuçları her zaman beklendiği gibi olmuyor. Bazen ‘yan etkileri’ daha ilginç çıkıyor. Söz gelimi, alkolizm salgını yaratan ticaret savaşı. İngilizler Fransız şarabı içmesinler diyen kral William 1689 yılında Fransız şaraplarının ithalini yasaklayınca İngilizler cin içmeye öyle bir dadanmışlar ki alkoliklik tavan yapmış.

Bazı sonuçlar daha uzun vadede ve ciddi olumsuz birikimlere yol açıyor. Avrupa Birliği müzakereleri esnasında Harvard Üniversitesi'nde uluslararası ticaret dersi veriyordum. Hararetli bir vaka tartışması esnasında İtalyan öğrenci Fransız rakibine cevabını “Birlik olsa da olmasa da İtalyanlar Fransız şarabı içmeyecekler” diyerek vermişti. Ben de onlara Fransa’nın son derecede korumacı bir gümrük tarifesi olan Méline Kanunu'nu çıkartmasının I. Dünya Savaşı'na yol açan nedenler arasında sayıldığını anlatmıştım. Fransa bu kanunu İtalya’nın kendi sanayisini korumak için Fransa ile yaptığı ticaret anlaşmasını tek taraflı feshetmesi üzerine çıkartmıştı.

Bazı sonuçlar insana “Yok artık” dedirtecek cinsten. 19. yüzyılın başında İngilizler Çin’den çok çay ithal ettiklerini ve bu yüzden aşırı dış ticaret açığı verdiklerini ileri sürerek açığı kapatmak için Çin’e afyon ihracatına başladılar. Sonuçta Çin’de ciddi bir afyonkeş krizi oluştu. Çinliler afyon ithalatını yasaklayınca İngiltere afyon savaşları diye bilinen savaşı ilan etti.

Bazı sonuçlar ise tahmin edilemeyecek kadar beklenmedik ve önemli. Söz gelimi Berberi Savaşları olarak bilinen savaşlar. Bu savaşlar Amerika Birleşik Devletleri ile Kuzey Afrika'daki Fas Sultanlığı, Cezayir Eyaleti, Tunus Eyaleti ve Trablusgarp Eyaleti gibi Berberi devletleri olarak bilinen devletler arasında yapılan savaştır. Malum bu devletlerin koruması altındaki korsanlar asırlarca coğrafi konumlarının ve korsanlığa elverişli teknelerden oluşan filolarının verdiği avantajla özellikle Batı Akdeniz’i kelimenin tam anlamıyla haraca kesmişlerdi. Akdeniz’i kullanarak ticaret yapmak isteyen ülkeler korsanlarla dövüşmek yerine haraç ödeyerek işlerine bakıyorlardı. Haraç ödemeyen ülkelerin gemileri yakalanıyor, yakalanan gemilere ve yüklerine el konuluyor, mürettebatları da esir alınıyordu. Mürettebat ülkeleri kurtulmaları için fidye ödemeyi kabul edene kadar esaret altında tutuluyordu. Eğer fidye ödenmezse, bu esirler köle olarak satılıyorlardı. Amerikan kolonileri hem fazla bir ticaret yapmıyorlar hem de haraç veren İngiliz İmparatorluğu'nun parçaları olarak İngiliz Bayrağı altında rahatsız edilmiyorlardı. Amerikan kolonileri İngilizlerden bağımsızlıklarını kazanınca bu koruma kalktı. Donanması olmayan genç ABD yılda 60 bin dolar haraç ödemeyi kabul ederek bir süre idare etti ama Trablusgarp Beylerbeyi olan Karamanlı Yusuf Paşa 1801 yılında ABD'nin ödediği haracın miktarını arttırınca ABD Başkanı Jefferson korsanlara haraç ödenmesi yerine bir donanma inşa etmenin daha ucuza mal olacağını kongreye kabul ettirdi. Her ne kadar Amerikan deniz kuvvetleri kuruluş tarihlerini 1775 olarak verirse de esas kuruluşları 1794 yılında Berberi savaşlarına hazırlık olarak kongrede kabul edilen kalıcı bir deniz kuvveti kurulmasına ilişkin kanunla olmuştur. Bu savaşa kadar ABD’nin bir donanması yoktu.

Bizler burada nerede o eski günler ABD’den haraç alırdık, Akdeniz’i Türk gölü haline getirip haraca keserdik derken böyle yaparak ABD’yi kalıcı olarak Akdeniz’e soktuğumuzu pek anlatmayız. Bir kısmı hiç de Türk olmayan1 korsanlara Berberi korsanlar değil de Türk korsanları denilmesi hoşumuza gitse de bu korsanların ABD donanmasının kuruluş nedeni olmasının hepimizin aynı derecede hoşumuza gittiğini söylemek zor. Sözün kısası atıp tutması kolay. Gümrük hadlerini artırmak kolay. Ülkelerin birbirlerine babalanmalarının kime faydası kime zararı olduğu, kısa ve uzun vadede doğuracağı sonuçlar tartışma konusu olmakla beraber her savaş gibi kazananının olmadığı yaygın bir kanı.

Bu arada beklenmeyen sonuçlar bir tarafa beklenen sonuçları hesaplaması bile zor. Nereden bakarsanız bakın ticaret savaşlarının sonuçlarının analizi kolay değil. Bunun iki önemli nedeni var. Biri hangi ürünün, hangi parçasının, hangi ülke tarafından yapıldığının, hangi ülke tarafından pazarlandığının, getirisinin hangi ülke tarafından kullanıldığının saptanmasındaki karmaşa. Artık hangi şirketin hangi ülkenin şirketi olduğu bile kolay kolay kararlaştırılamıyor. İkincisi ise ürünlerin değişik zincirlerde yer alması. Bu nedenle ticarete getirilen kısıtlamaların sonuçlarının değerlendirilmesinin tek bir sektör veya çalışma alanında değil bir kaç sektör ve iş sahasında yapılması zorunluluğu. Bu hiç kolay bir iş değil. Bu benim diyen ekonomistleri bile terletecek bir araştırma ister.

Beklenen ve fazla hesap kitap istemeyen ilk sonuç, kısa vadede, karşı taraftan misilleme yapılması. Söz gelimi serbest ticareti benim mallarımın satışı serbest seninkiler değil olarak anlayan ABD Başkanı Trump Çin bize çok satıyor az alıyor diye tutturunca Çin’den yapılan ithalata kısıtlamalar getirdi. Ben bu yazıyı yazarken (2 Nisan) Çin aynen cevap verdi ve ABD’den yapılan 128 malın ithalatına %15-%25 arası vergi koydu.

Eminim bizim ilgili özel ve devlet sektörü kuruluşları bu savaşın ülkemizi ilgilendirecek sonuçları hakkında gerekli çalışmaları yapmış ve işletmelerimizi bilgilendirmiştir.
Sağlıcakla kalın

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Teknokrat-Politikacı 30 Ekim 2019
Strateji mi? 23 Ekim 2019
Tenkisat 16 Ekim 2019
Kasvetli ilim 02 Ekim 2019
Zombiler 25 Eylül 2019
Yeni Bull 18 Eylül 2019
Bull 11 Eylül 2019
Neden olmuyor? 04 Eylül 2019
Olmayacak duaya... 28 Ağustos 2019