Tahminler

Osman Ata ATAÇ
Osman Ata ATAÇ İŞLETMECİLİK SOHBETLERİ oaatac@gmail.com

Geçen hafta Müşterek Pazar’a katılım, Avrupa Birliği’ne giriş, Avrupa Birliği içinde vizesiz serbest dolaşım konularında çocukluğumdan şu yaşıma kadar gelen ha şimdi, ha yarın naralarıyla hayal içinde akıp geçen ömrü derbederim konusunu yazmıştım. Şimdi yanılacak o kadar yıl ömrüm kalmadığından yanılmadan tahmin yapmak zorundayım.

Siyasileri bilemem ancak işletme sahiplerinin popülist tartışmalara vakitleri olmadığını bilerek Dünya ticaretinin nereden gelip nereye gidebileceği konusunda düşüncelerimi Türkiye’nin özel ekonomik durumu açısından sizlerle paylaşacağım. Neticede ABD, Rus Federasyonu, Avrupa Birliği, Çin, Japonya, Kanada, Meksika, Hindistan, şimdiki ve gelecekteki enerji ihracatçıları. hep bir araya gelince Dünya ticareti demek. Günümüzde bunlardan biri nezle olsalar geriye kalan bizler çift taraflı zatürre oluyoruz. Türkiye’nin ekonomisi için Dünya’da, özellikle Türkiye-Rusya-ABD-AB, Rusya-ABD-AB-Çin-Japonya ilişkilerine ve bakacağım ama bir kaç konu var. Önce, bu konu öyle iki makale üç yazı ile anlaşılacak kadar basit değil. Korkarım pehlivan tefrikası gibi uzar gider. Bir teziniz yoksa bunu önleyemezsiniz. İkincisi, bana kalırsa bu konu ekonomik olmaktan çok siyasi. Elbette siyasi çıkarları, en azından orta ve uzun vadede, ekonomik çıkarlar belirliyor. Yoksa ortada ekonomik çıkarları sosyal-siyasi görüşleri için göz ardı edecek Che gibi adamlar artık yok. O nedenle siyasi hareketlere bakarken arkalarındaki ekonomik realitelere de bakmak gerekecek. Bu meseleyi daha da karmaşık bir hale getiriyor. Sonuncusu ve de belki de en önemlisi ben ne iktisatçıyım ne de siyaset bilimci. İsterseniz cahilin cesareti deyip okumaktan vaz geçin.

Türkiye’de neler oluyor? Vallahi anlatması zor. İnsan kime inanacağını şaşırıyor. Bizde yazabilecek yer bulabilen! önemli bir kısım yazar çizer yönetime sempati duymuyor. Her konuda olduğu gibi ekonomik konularda da çok kötümserler. Onlara göre kriz kaçınılmaz. Üstelik bunu hem vatandaş, hem özel sektör ve hem de devlet zaten biliyor sadece ne zaman diye bekliyor diyorlar. Enflasyon, TL’nin değer kaybı, işsizlik, faiz artırımları, dünya ticaretindeki gelişmeler hep kriz habercileri olarak anlatılıyor. Devletin 53 milyar lira açık için 83 milyar lira borçlanıp bunun 30 milyar TL’sını kamu mevduatında bekletmesi, 2.4 milyar doları Üçüncü Köprü re-finansmanı , 1.2 milyar doları ise BOTAŞ'ın depolama tesislerine harcanacak 3.6 milyarlık borcu Çin’den alması onun bile kriz hazırlıkları yaptığını gösteriyor. Kötümserler ülkemizin cari açık açısından dünya altıncısı olduğunu, doların yükselmesi nedeniyle 2018 yılı milli gelirin 40-50 milyar dolar azalacağını, 2018 yılı Nisan ayı itibarıyla kısa vadeli dış borç stokunun %6.5 arışla 126 Milyar Dolara yükseldiğini delil olarak gösteriyorlar. Bazı iyimser! kötümserler ise kriz değil buhran diyerek şirinlik! yapıyorlar.

Ancak ülkemizin yönetiminden şu veya bu nedenle hoşnut olan yazarlar yani, bir zamanlar “Vizesiz Avrupa Temmuzda’ gibi manşetler atanlar, aynı hız, aşk ve şevkle devam ediyorlar. Son manşetler ‘Seçimlerden sonra TL enflasyon baskısını atlattı’; ‘Ticaret savaşları çıkarsa Türkiye kanatlanacak’, ‘Pakistan’a Atak helikopterlerini sattık; Altay tanklarımız da pazara çıktı’; ‘Savunma Sanayimiz İhracatımızı katlayacak’ şeklinde. Bu yazarlar, konuşmacılar durumun, tatsız olduğunu bile kabul etmiyorlar.

Her iki taraf diğerini cahillikle suçluyor. Kötümserler “Cehennemin nar-ı Beyza’sında yanacağız” iyimserler de “Çeşmelerden Kevser şarabı akacak” diyor. Aynı haberleri bile değişik yorumluyorlar. Söz gelimi Sn. Albayrak’ın tweeter hesabından duyurduğu 3.6 Milyar dolarlık Çin kredisi haberini 27 Temmuz 2018 tarihli Takvim gazetesi ‘Bakan Albayrak müjdeyi verdi: Çin’den 3.6 milyar dolar geliyor. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın geçtiğimiz mayıs ayında gerçekleştirdiği Çin seyahati meyvesini verdi” şeklinde duyururken buna tepki gösterenler “IMF’ye 5 Milyar borç verdik yine vermek için borç aldık. Borçlanmanın neresi müjde?” diyerek alay ediyorlar.

Bence durum açıkça ortada fazla bir yorum gerektirmiyor. Benim fikrimi merak ediyorsanız söyleyeceğim. Merak etmeseniz de söyleyeceğim. Çünkü kimseye arkamdan “Tavşan tersi gibi yazı yazmış. Ne kokar ne bulaşır dedirtmem”. Ortada ciddi sorunlar var. “Sorun yok, çeşmelerden Kevser şarabı akıyor, veya akacak, bir elimiz yağda bir elimiz balda veya olacak” demenin kimseye bir faydası olmaz. Hepimiz bir gemideyiz. Maalesef adı iktisatçı/işletmeci olan bazı yazarların geminin su aldığı açıkça belliyken çare üretecek yerde “Yok öyle bir şey. Kaptan şu sıralar o kadar rahat ki önünde su kayağı mı yapalım, rüzgar sörfü mü yapalım sorusundan başka soru yok” falan diye yağcılığı abartmalarını anlamak zor doğrusu. Öyle görülüyor ki önümüzdeki kısa dönemde (2018 sonbaharı ve 2019) adına ister kriz deyin ister buhran, ekonomide sıkıntılı bir dönem var. Sıkıntıların ve olası çözüm yaklaşımlarının adını şimdiden koymak lazım.

Her neyse gelelim işletme yöneticisinin yapması gerekenlere. Türkiye gibi ülkelerde içeride ne olacağını tahmin etmede ilk yapılacak iş, meri mevzuatı öğrenmek ve gelecek mevzuatı tahmin etmektir. Bu konuyu ileride vakit bulursak ayrıca tartışırız. Gençlik yıllarımda ilk yöneticilik deneyimimi yaşarken öğrendiğim şeylerden biri resmi gazete okumaktı. Bize okulda ‘mevzuat’ denilen nesneyi hocalarımız anlatmamışlardı. Tabii ülkemizin ‘bürokrasi’ tabir edilen ünlü mevzuatından damarlarında asil Türk kanı dolaşan her vatandaş gibi haberdardık ama pek ciddiye almıyorduk. O zamanlar İnternet falan yok. Lebib Yalkın isimli bir girişimcinin kendi ismini taşıyan bir kaynak var. İsteyen bakardı. Şimdi Yalkın dahil her bilgi çevrim içi. Yani İnternet’te var.

Bir kere meri mevzuatı bileceksin bir de ne tür mevzuat karşına çıkacak onu da bileceksin. Şimdi eğri oturup doğru konuşalım. Bir iş sahibinin Cumhurbaşkanlığının 100 günlük programını okumadan işini planlaması mantıklı geliyor mu? Gelmez elbette. Bu programla yeni mevzuatlar çıkacak. Hiç sevemem palavra bir yöntemdir ama her mevzuat yeni tehditler ve yeni fırsatlar yaratacak. Bilmek gerekir. Sonra, artık o veya bu bakanlığın değil hükümetin yaptığı planlar ve programlar var. Bu ay programlar açıklanacak. Bunları da bir irdelemek gerekir. Bu plan ve programlar içerdeki sosyal-hukuki-siyasal sorunları ve ekonomik hayatı şekillendirecek.

Bir de dışarıda olup bitenler var. ABD’nin bir papazın tutuklanması bahanesiyle bize ‘papazı buldurmaya’ çalışması, AB’nin bırakın bizimle konuşmayı konuşmaya başlamayı beş yıl ertelemesi, Putin’in henüz netleşmeyen cilveleri gibi bir kısmı bizi direkt olarak ilgilendirirken ABD-Çin ticaret itişmesi, ‘Trump herkese karşı!’ dizisi gibi şeyler de dolaylı olarak ilgilendirir. Bunları da bir özetleyip irdelemek gerekecek. Bu iyice çetrefilli bir konu. Zaten karışık olan Global ekonomi-politik Dünya’nın en güçlü ülkesinin başına Trump gibi ne dediği belli olmayan, benim gibi 70 yaşını geçtikten sonra sosyal medyayı öğrenen ama benim aksime (Benim sosyal medyada sadece adım vardır. Yani, hiç kullanmam) her dakika bir tweet atan, bu gün ak dediğine yarın kara diyen biri geçerse ve çenesini tutamazsa iyice karıştı. Yine de bir bakacağız.
Sağlıcakla kalın.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Teknokrat-Politikacı 30 Ekim 2019
Strateji mi? 23 Ekim 2019
Tenkisat 16 Ekim 2019
Kasvetli ilim 02 Ekim 2019
Zombiler 25 Eylül 2019
Yeni Bull 18 Eylül 2019
Bull 11 Eylül 2019
Neden olmuyor? 04 Eylül 2019
Olmayacak duaya... 28 Ağustos 2019