Tavsiyeler

Osman Ata ATAÇ
Osman Ata ATAÇ İŞLETMECİLİK SOHBETLERİ oaatac@gmail.com

Bugün değişik bir şeyler yazmak istiyordum. Gelgelelim yazacak değişik bir şey bulması da o kadar kolay değil. Siyasi bir gazetede siyasi yazı yazsanız bir derece kolay. Allaha şükür bizde o konuda malzeme bitmez. Bitecek gibi olsa siyasiler hemen yetişip malzeme üretirler, konu sıkıntısı çeken köşe yazarlarını kurtarırlar. İşletmecilik konusunda yazı yazınca malzeme bulması o kadar kolay değil. Bir kere yazı göreceli olarak güncel olmalı. Yoksa Henry Ford’un imalat sanayiinde seri imalatı yerleştirerek yaptığı ilericiliğin yanı sıra Adolf Hitler hayranlığı ile gösterdiği geri kafalılık bayat haber olduğu için okurların ilgisini çekmiyor. Sonra yazı biraz da özgün olacak. Diğer köşe yazarlarının yazdıkları şeye çok benzemeyecek. Eh akademisyen bir temelden geldiğimiz için yazı bir yerden aparma yani intihal de olmayacak. Gerçi ‘Bir kaynaktan aparınca intihal, bir çok kaynaktan aparınca araştırma olur’ derlerse de bu çok da doğru değildir. Dahası, yazı ‘ilginç’ de olacak. Okur okurken sıkılmayacak hatta tercihan ‘Vay vay vay’ diyerek heyecanlanacak. Bunun da ötesinde yazı işlerine hayranlık postaları atarak yazara iltifatlar yağdıracak. Sonra yazı işlerini sinirlendirmemek için yazınız bir, hadi bilemedin bir buçuk sayfada bitecek. Yoksa beş altı hafta pehlivan tefrikası gibi sürüyor. Benim çoğu yazım öyle oluyor Allah’tan internet var da, varsa meraklıları biriktirip okuyabiliyorlar. Neyse, ben bu kriterlere uygun bir konu bulamadım bugün için. O nedenle, benden tavsiye isteyen ve dehamdan (!) yararlanmayı umdukları için bunca zamandır bekleyen okurlara tavsiyelerde bulunmaya karar verdim.

İlk tavsiyem affedersiniz gazetelerde, dergilerde yazan köşe yazarlarına, televizyonda ahkam kesen konuşmacılara soru sormaktan vazgeçin. Diğer yazar ve TV konuşmacıları tavsiye talepleri alıyorlar mı, bilmiyorum. Ben alıyorum. Neden sormamanız gerektiğinin birkaç nedeni var. 

Birincisi, herkesi bilmem ama,  soru sormayın çünkü ne diyeceğimizi bilmeyiz. Bizim bilgimiz genellemelerden oluşur. Sizin özel durumunuzu iyice anlamadan, ki böyle bir şansımız yok, ne desek genel kültür sayılır. Sonra döner “Bu da tavsiye mi şimdi. Benim ne işime yarayacak?” dersiniz. Şimdi bir okurum soruyor “Ben plastik sanayiindeyim. Çin’den gelen ucuz mallarla zaten rekabet edemiyordum. Bir de devalüasyon yaptılar daha da ucuzladı. Ne yapmalıyım?” Bilen varsa bana yazsın ben de okuruma göndereyim. Ancak cevap göndereceklerden rica ediyorum katma değer, inovasyon, R&D, filan gibi şeyler yazmasınlar. Binlerce kere yazıldı, söylendi. 

İkincisi, gazetelerde yazı yazıyoruz diye vaktimiz pek bol sanmayın. “Alt tarafı haftada bir (veya her gün) bir buçuk sayfa yazı yazıyorsunuz. Geri kalan zamanınızda da büyük olasılık geyik yaparak vakit geçiriyorsunuzdur. Biraz vaktinizi bana ayırırsınız herhalde” diye düşünmeyin. Çoğumuzun köşeleri işlerimizin bir parçasıdır. Araştırma falan yaparız, kitap yazarız, bir kısmımızın tam zamanlı diğer işleri bile vardır. Üstelik tek soru soran da siz değilsiniz. Cevap alamayınca “Ayıp be insan iki satır yazar” demeyin.

Üçüncüsü, aklımız erse bile “Şöyle yapın” diyerek çok spesifik şeyler söyleme sorumluluğunu istemeyiz. Şimdi “Git hammaddeni Hong Kong’dan al” desem sizde gurbet illere düşüp hammadde arayıp aynı malın Tahtakale’de daha ucuz olduğunu öğrenirseniz ne olur? Sonra “Allah tavsiyeni de, seni de” diye başlamayın. Batı ülkelerinde bu tür spesifik önerilerin yasal sorumluluğu vardır. Bilirsiniz oralarda doktorunuz “Vitamin al” derde siz dünya para verip aldığınız vitaminlerin yüzde doksan dokuzunun idrarınızla atıldığını öğrenirseniz doktorunuzu yasa önünde sizi zarara sokmakla suçlayabilirsiniz. Bizde böyle şeyler yok.

Üçüncüsü, biz kahin değiliz. İleriyi görebilsek gazetelerde genelleme makaleler yazmak yerine at yarışlarına gider, milli piyango bileti alırız. Hiçbir şey yapmasak kim yükselecek onu bilir ona göre yalakalık yaparız ki ileride işimize yarasın. İleride olacak bazı şeyler bugünden bellidir. Onları zaten siz de biliyorsunuz. Gerisi kehanete girer. En azından ben de böyle bir yetenek yok. Daha önce kehanet isteyen TV ev sahipleri ve bazı okurlara cevap vermiştim. “Dolar çıkar mı?” diye bir okurum sormuştu çıkar dedim. Bu günlerde “Dolar daha çıkacak mı?” diye soruyorlar “Muhtemelen” diyorum. Bir TV ev sahibesi “ABD ile AB serbest ticaret anlaşması imzalayamayacaklar dedikoduları var ne dersiniz?” diye sordu “İmzalarlar hanımefendi” dedim. “Bize etkisi ne olur?” diye sordu “Kötü olur” dedim. “Ya gümrük birliğinden çıkarsınız, ya da doğacak zararı sineye çekersiniz” diye ilave ettim.

Dördüncüsü, bizde ‘Ucuz etin yahnisi yavan olur’ derler. Amerikalılar bunu daha iyi söylemişler: ‘There is no such thing as a free lunch – Bedava öğlen yemeği diye bir şey yoktur’ demişler. Bunu size herkes söylemez, utanır, ama ben söyleyeyim. Utanmadığımdan değil açık sözlü olmanın sakıncasının kalmadığı yaşa geldiğimden. Şirketlere ‘spesifik çözüm’ önermek bir iştir. Bunun için çoğumuz ücret alırız. Bazılarımızın günlük ücretleri aylık asgari ücretin iki, üç kayıdır. Hadi Kızılay uğruna yılda üç, beş iş yapalım ama ya bedava çalışıyor diye adımız çıkarsa! Hani kapısına gelen dilenciye Nasreddin Hoca bir dilim ekmek verince dilenci Hoca’ya “Adem Peygamberden kardeşine bunu mu layık gördün?” diye eleştiri getirince Hoca “Bunu al da git. Diğer kardeşlerin duyarsa bunu da bulamazsın” demiş ya. İşte öyle bir şey. Ha aklıma gelmişken soranlara genel bir tavsiye. Oturun oturduğunuz yerde. Mazi zor, hal iyi değil, istikbal şimdi söylemeyeyim. Çok yazdım. 

Sağlıcakla kalın. 
 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Teknokrat-Politikacı 30 Ekim 2019
Strateji mi? 23 Ekim 2019
Tenkisat 16 Ekim 2019
Kasvetli ilim 02 Ekim 2019
Zombiler 25 Eylül 2019
Yeni Bull 18 Eylül 2019
Bull 11 Eylül 2019
Neden olmuyor? 04 Eylül 2019
Olmayacak duaya... 28 Ağustos 2019