Teknolojiyi kabullenmek

Ali Argun KARACABEY
Ali Argun KARACABEY VERİDEN BİLGİYE argunkaracabey@arel.edu.tr

Teknoloji hayatımızı, alışkanlıklarımızı değiştirmeye devam ediyor. Benim yeni bir alışkanlığım, işe giderken arabada sesli kitap dinlemek. Geçenlerde dinlediğim Greg McKeown’un Essentialism adlı kitabında, artık kimsenin canı sıkılmıyor diye bir tespit vardı. Kimsenin canı sıkılmıyor çünkü yapacak bir işiniz olmadığında veya tek başına kaldığınızda (ya da kaldığınızı sandığınızda) akıllı telefonunuzu açıyor ve sanal dünyada sohbet etmeye, arkadaşlıklarınızı sürdürmeye veya haberleri takibe başlıyorsunuz. Bunu yazarken aklıma annemin babamın her canım sıkıldı diye sızlandığımda, sıkı can iyidir çıkmaz dedikleri aklıma geliyor. Yazar da sıkı can iyidir, insanın düşünmesine olanak verir diye bağlamış. Hatta CEO’lardan örnekler vermiş, her gün belirli bir süre kendisini odasına kapatıp, tek başına düşünen ve bunu bir alışkanlık haline getiren.

Gerçekten artık yalnız kalamıyoruz. Tek başımıza kalıp, canımızın sıkılacağı zamanımız yok artık. Canımız tam sıkılacak derken, açıp telefonumuzu sanal alemin içine dalıyoruz. Kötü bir bilim kurgu filminin sahnesi geliyor gözümün önüne, insanlar için tabuttan hallice, soluk bir ışıkla aydınlatılmış ve tek bir koltuk dışında başka hiçbir şeyin olmadığı düşünme odaları kurulan.

Kitapları dinlemeye başlayınca, yine geçenlerde gördüğüm bir yazıdan da bahsetmem zorunluluk haline geldi. Yavaş yavaş insanların okuma yazmaya ihtiyaçları kalmayacak diye bir iddiası vardı yazının. Artık telefonunuz veya bilgisayarınız aracılığıyla yazı yazmak istediğiniz zaman, bu cihazlar sizin sesinizi yazıya çevirebiliyor ve okumak istediğiniz yazıları size seslendirebiliyor. Eğer yazıyı başlı başına birey veya kurumlar arası bir iletişim aracı olarak tanımlarsanız, akıllı cihazlar sizin yerinize yazıp sizin yerinize okumaya başladıkça, ona olan bağımlılığınızın azalacağı ortada.

Çok benzer bir diğer gelişme ise anlık çeviri yapabilen kulaklıklar haberidir. Yabancı dil öğrenme ihtiyacı veya zorunluluğu ortadan kalkacak mı diye düşünmeden edemiyor insan. Yine bir diziden bir sahne geliyor aklıma. Kaptan Kirk, arkasında Mr.Spock ile yeni ışınlandıkları gezegende karşılarındaki uzaylılarla iletişim kurabilmek için elindeki transistörlü radyoya benzer cihazda, uygun frekansı bulmak için kulağı yavaş yavaş oynatıyor, birden frekansı yakalıyor ve karşısındaki uzaylılarla birbirlerini anlamaya başlıyorlar (Buraya bir not düşmek lazım. Gözümün önüne gelen sahne 1966-68 döneminde çekilen ilk Star Trek-TOS dizisinde rastlanabilecek bir sahnedir. Yaşı yetmediği için sadece yeni dönem veya 90 sonrası Star Trek film ve dizilerini izleyenler, transistörlü radyo benzeri cihazları görmemişlerdir).

Bütün bu gelişmeler bize ne söylüyor diye düşünmek lazım. Mesela, bu gelişmelerin hiçbiri yokmuş gibi çocuk yetiştirmeye çalışmak doğru mu diye düşünmek lazım. Ya da teknoloji bu kadar sıradanlaşarak, günlük hayatımızı bile tepe taklak ederken, eğitimi yeniden tasarlamak gerekir mi diye düşünmek lazım. Ama hangi alanı, neyi düşünürsek düşünelim artık teknolojinin hayatımızdaki baskın rolünü kabullenmek ve bizim zamanımızda bu böyle yapılırdı diye ön yargılarla kuşatılmış biçimde düşünmemek lazım.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Abone 13 Mayıs 2019
Paylaşım ekonomisi 29 Nisan 2019
Eğitimde değişim 18 Mart 2019
Sistem bozucular 21 Ocak 2019
Dijitalleşme, ama nasıl? 31 Aralık 2018
Dalgalar ve Atatürk 21 Mayıs 2018