Temerrüt davalarında alacak miktarı

Serbest Kürsü
Serbest Kürsü

Ahmet ARSLAN

Gerek özel sektör işletmeleri arasında gerekse kamu idareleri ile gerçek veya tüzel kişilerle arasında mal ve hizmet alışverişinden kaynaklanan ve borçlunun borcunu tam veya zamanında ödememesi (borçlunun temerrüdü) nedeniyle dava konusu yapılan alacak miktarı dava süreçlerinin uzaması nedeniyle önemli ölçüde değer kaybına uğramaktadır. Söz konusu kaybın telafi edilebilmesi açısından mahkemelerce alacağın asıl miktarına (anapara) ilave olarak kanuni faiz ödenmesi yönünde hüküm verilmektedir. Bununla birlikte, ödenmesine hükmedilen söz konusu faiz tutarı dava konusu alacağın alacaklı açısından uğradığı kaybı telafi edecek yeterlilikte bulunmamaktadır. Aşağıda irdeleyeceğimiz Anayasaya Mahkemesi’nin bireysel başvuruya ilişkin emsal kararı ile Yargıtay’ın bazı içtihatları bu konuyu açıklığa kavuşturmamız açısından oldukça önem arz etmektedir.

1. Kanuni faiz ve temerrüt faizi

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun borçlunun temerrüdüne ilişkin hükümlerine göre;

- Temerrüde düşen borçlu, temerrüde düşmekte kusuru olmadığını ispat etmedikçe, borcun geç ifasından dolayı alacaklının uğradığı zararı gidermekle yükümlüdür.

- Uygulanacak yıllık temerrüt faizi oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir.

- Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık temerrüt faizi oranı, söz konusu yıllık faiz oranının yüzde yüz fazlasını aşamaz.

- Akdî faiz oranı kararlaştırılmakla birlikte sözleşmede temerrüt faizi kararlaştırılmamışsa ve yıllık akdî faiz oranı da kanuni faiz oranından fazla ise, temerrüt faizi oranı hakkında akdî faiz oranı geçerli olur. Söz konusu kanunda ifade edilen mevzuat hükümleri 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun’dur. Söz konusu kanuna göre;

- Borçlar Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu’na göre faiz ödenmesi gereken hallerde, miktarı sözleşme ile tespit edilmemişse bu ödeme yıllık yüzde oniki oranı üzerinden yapılır.

- Bakanlar Kurulu, bu oranı aylık olarak belirlemeye, yüzde onuna kadar indirmeye veya bir katına kadar artırmaya yetkilidir (Bakanlar Kurulu söz konusu yetkiye istinaden kanuni faiz oranını, 01.01.2006 tarihinden geçerli olmak üzere yıllık yüzde 9 olarak belirlemiştir).

- Bir miktar paranın ödenmesinde temerrüde düşen borçlu, sözleşme ile aksi kararlaştırılmadıkça, geçmiş günler için yukarıda belirlenen orana göre temerrüt faizi ödemeye mecburdur.

- Merkez Bankası’nın önceki yılın 31 Aralık günü kısa vadeli avanslar için uyguladığı faiz oranı, yukarıda açıklanan miktardan fazla ise, arada sözleşme olmasa bile ticari işlerde temerrüt faizi bu oran üzerinden istenebilir. Temerrüt faizi miktarının sözleşmede kararlaştırılmamış olduğu hallerde, akdi faiz miktarı yukarıda belirtilen miktarın üstünde ise, temerrüt faizi, akdi faiz miktarından az olamaz. Kanuni faiz genellikle ticari olmayan işlerde ve/veya temerrüt durumu oluşmadan ödenmesine hükmedilen alacaklar için söz konusu olmakta, temerrüt faizi ile alacağın talep ödenmemesi halinde söz konusu olmaktadır. Kanuni faiz ödenmesi için tarafl ar arasında sözleşme ilişkisinin olması zorunluluğu söz konusu olmamakta, temerrüt faizi ise tarafl ar arasındaki sözleşme gibi hukuki bir ilişkiden kaynaklanmaktadır. Bununla birlikte, gerek kanuni faiz gerekse sözleşmede kararlaştırılan akdi faiz oranı alacağın zaman değerindeki kaybı telafi etmekte yetersiz kalabilmektedir. Zira, enfl asyon oranları, mevduat faizleri, döviz kurları, devlet iç borçlanma faizleri ve varlık fiyatları gibi ekonomik parametreler kanuni faiz oranlarının oldukça üzerinde gerçekleşebilmektedir. Örneğin, ülkemizde 2017 yılı enfl asyon (ÜFE) oranı yüzde 15.82 iken kanuni faiz oranı yüzde 9, ticari faiz oranı yıllık yüzde yüzde 9.75 düzeyinde bulunmaktadır. Bu durumda, tahsil edil(e)meyen bir alacak yılda yaklaşık olarak en az yüzde 7 oranında değer kaybına uğramaktadır. Söz konusu kaybın telafi edilmesi ise 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Aşkın Zarar” (818 sayılı (eski) Borçlar Kanunu’na göre “Munzam Zarar”) hükümlerine göre mümkün olabilmektedir.

2. Temerrüt faizini aşan zararın ödenmesi

6098 sayılı Kanun’un “Aşkın zarar” başlıklı 122’nci maddesine göre;

- Alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür.

- Temerrüt faizini aşan zarar miktarı görülmekte olan davada belirlenebiliyorsa, davacının istemi üzerine hâkim, esas hakkında karar verirken bu zararın miktarına da hükmeder. Söz konusu kanun hükümlerine göre, borçlu temerrüde düşmede kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat edemediği takdirde alacaklının temerrüt faizini aşan bir zararını karşılamak zorundadır. Bununla birlikte, bu noktada alacaklının temerrüt faizini aşan miktarda zarara (aşkın zarar) uğramış olduğunu kanıtlamak zorunda olup olmadığı ve ne şekilde kanıtlayacağı uygulamada önemli bir ihtilaf konusudur. Yargıtay’ın bu konuda birbirinden farklı iki içtihadı bulunmaktadır. Bunlardan birincisi; enfl asyon oranları ya da banka mevduat faiz oranlarının temerrüt faizi oranından yüksek olmasının munzam (aşkın) zararın gerçekleştiği veya kanıtlandığı anlamına gelmediği, alacaklının kanıtlaması gereken hususun enfl asyon oranı veya mevduat faiz oranları gibi genel olgular değil, alacağın geç ödenmesinden dolayı kendisinin şahsen veya somut olarak gördüğü (örneğin, zamanında tahsil edemediği alacağından dolayı daha yüksek oranda borçlanmak zorunda olduğu, döviz borcunu daha yüksek kur üzerinden ödemek zorunda kaldığı veya söz konusu alacağını tahsil edememesinin sonucunda borçlarını ödeyememesi nedeniyle icra takibine uğradığı gibi) zarar olduğu yönündedir.

Yargıtay’ın konuya ilişkin diğer içtihadı ise; alacağın dava yoluyla tahsil edildiği tarihe kadar aradan geçen sürede enflasyon oranlarında meydana gelen artışların alacaklının aşkın zararını kanıtlamaya yeterli olduğu, dolayısıyla dava konusu alacağa enflasyon oranında faize hükmedilmesi gerektiği yönündedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM), alacağın geç ödenmesinden kaynaklanan zararların enflasyon oranına denk bir faiz ödenerek telafi edilmesi şeklindeki ilke kararlarını emsal alan Anayasa Mahkemesi ise 2014/2267 nolu bireysel başvuruya ilişkin 22.12.2017 tarihli kararında; alacakların geç ödenmesinden dolayı alacağın enflasyon oranı nispetinde değer kaybına uğramasının ve söz konusu kaybın telafi edilmemesinin alacaklının mülkiyet hakkının ihlal edilmesi anlamına geldiği ve bu nedenle alacaklının temerrüt faizinin üzerinde zarara uğradığını kanıtlaması istenmeden alacağın değerindeki kaybın telafi edilmesi gerektiğine hükmetmiştir. Diğer bir deyişle, alacağın değerinde kanuni faiz üstünde meydana gelen kaybın enflasyon oranları dikkate alınarak telafi edilmesine yerel mahkemece karar vermemiş olmasının alacaklının hak ihlaline uğraması anlamına geldiğine karar vermiştir.

Sonuç

Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda belirtilen emsal kararı; son yıllarda enflasyon oranlarının kanuni faiz oranlarının oldukça üzerinde gerçekleştiği konjonktürde, davacıların (alacaklı) kanuni faiz oranının üzerinde ve enflasyon oranına kadar oranda alacağın değer kaybına uğradığını kanıtlaması yükümlülüğünden kurtulması anlamına geldiğinden devrim niteliğinde sayılabilir. Söz konusu karara göre, borçlu temerrüde düşmede kusurlu olmadığını ispat etmedikçe alacağın değer kaybına uğradığına ilişkin olarak alacaklının kanıt sunmasına gerek bulunmadan enflasyon oranı nispetinde tazminat ödemek zorunda kalacaktır.

Bununla birlikte, alacağın değerinde enflasyon oranının üzerinde meydana gelen kaybın (borçlu temerrüde düşmede kusurlu olsa dahi) ise alacağın geç ödenmesinden dolayı alacaklının şahsen veya somut olarak zarar görmüş olduğunu (örneğin, zamanında tahsil edemediği alacağından dolayı daha yüksek oranda borçlanmak zorunda olduğu, döviz borcunu daha yüksek kur üzerinden ödemek zorunda kaldığı veya söz konusu alacağını tahsil edememesinin sonucunda borçlarını ödeyememesi nedeniyle icra takibine uğradığı gibi) kanıtlaması gerektiği tabiidir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar