TL değer kaybediyor, döviz rezervleri artıyor!

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM tugrulbelli@gmail.com

Mayıs başından beri TL oldukça sıkı bir satış yemekte. Dolar kuru 2.80’den 2.98’e tırmanırken sepet kur da 3.0’dan 3.17’ye fırladı. Yüzde 5’in üzerinde bir değer kaybı. Tabii, bu durumda siyasi gelişmelerin de önemli bir payı söz konusu. (Ancak unutmayalım ki, aynı dönemde iç siyasi karışıklıkların ayyuka çıktığı Brezilya’da “real” herhangi bir kayba uğramadı.) Bu gelişmelerin hemen öncesinde MB’nın faiz indirimine devam etmiş ve de günlük döviz satışlarını da durdurmuş olması, TL’nın normalin üzerinde zayıflamasına bir zemin hazırlamış gibi gözüküyor. Bir de kabine değişikliği ile birlikte faiz indirimi konusunda daha ‘şahin’ bir yönetimin gelme ihtimalinin artmış olması da TL’deki zayıflamayı hızlandıran bir olgu olarak görülebilir.

Bu gelişmeler olurken, MB rezervlerinde bir azalma söz konusu değil, zaten olması da mümkün değil çünkü bunun için MB’nin bir şekilde döviz satması gerekir. Aksine mayıs başından beri rezervlerde 3 milyar dolar kadar da bir artış söz konusu. (Bu artışın 1.5 milyar doları Hazine’nin eurobond borçlanmasından, 400 milyon doları da reeskont kredisi geri dönüşlerinden kaynaklanmakta.) Azalsa da cari açık vermeye devam ettiğimizi ve nette portföy çıkışlarının sürdüğünü (tahvil faizleri 9.10’dan 9.80’e çıktı) dikkate aldığımızda, gene günü kurtaran gelişmenin “net hata ve noksan” girişleri olduğunu söyleyebiliriz. 

Dün Uğur Gürses’in Suudi Arabistan’ın ABD tahvillerinde tuttuğu döviz rezervlerinin boyutu ile ilgili yazısının sonunda Türkiye’nin 2015 Mart ayında 76.2 milyar dolar olan ABD tahvil stoğunun 2016 Mart sonunda 52.9 milyara gerilemiş olmasıyla ilgili kısa bir bilgi notu da yer alıyordu. Gürses, tahvil stoğunda 23.3 milyar dolar azalma olmasına karşın aynı dönemde rezervlerdeki azalışın sadece 8 milyar olduğuna da vurgu yapıyordu. Bu durum benim de merakımı cezbetti, ve MB’nin yabancı tahvil stokundaki gelişmeleri de biraz daha yakından incelemek istedim.

MB’nin “dış varlıklar”ının kompozisyonu ile ilgili detaylı bilgi aylık bazda verilerin yer aldığı “Merkez Bankası Bilançosu (yeni)” tablosundan elde edilebiliyor. Bu tabloya göre 2016 Nisan sonunda MB’nin elindeki yabancı tahvil miktarı yaklaşık olarak 73.4 milyar dolar kadar. Bu rakam Mart 2016’da ise 70.5 milyar imiş. Demek ki, halihazırda MB’nin elindeki yabancı ülke tahvillerinin yaklaşık yüzde 75’i ABD tahvillerinden oluşmakta. Mart 2015’te ise toplam tahvil stoku 95.5 milyar dolarmış. Son 1 senedeki tahvil satışlarının neredeyse tamamı ABD tahvillerinden yapılmış. Satışların özellikle kasım ayından sonra hızlandığı göze çarpıyor. Kasım-Mart arasında 15 milyar dolar satış yapılmış. ABD hazine bono faizlerindeki düşüşün (=fiyatlarındaki artışın) bu tarihten sonra hızlandığı dikkate alınırsa, satışların “trading” açısından mantıklı olduğu söylenebilir.

Döviz varlıkları ile ilgili bir nokta daha dikkatimi çekti. MB yabancı tahvilleri satarken gelen parayı yabancı para mevduatlar hesabında değil de, “diğer”in altında bir vadesiz mevduat hesabında tutuyor gözüküyor. Bu “diğer” hesabı son 3 aydır 50 milyar TL civarında seyrediyor. Neden bu paralar vadeli bir hesaba yatırılmıyor da, atıl duruyor pek anlayamadım. Ayrıca son 3 senedir bu “diğer” hesabının sene sonlarında (yani finansal denetim döneminde) ciddi bir şekilde iskontolandığı görülüyor. Hani, öküz altında buzağı aramak istemiyorum ama! 

Cari denge ve döviz rezervleri ile ilgili önümüzdeki döneme bakarsak, öncelikle cari açıkta son 2 senedir sürmekte olan daralmanın sonlarına doğru geldiğimizi söyleyebiliriz. Martta cari denge 3.7 milyar dolar açık verdi. Böylece 12 aylık cari açık 1 milyar dolar daha azalarak 29.5 milyar dolara gerilemiş vaziyette. Dış ticaret gelişmeleri cari açıktaki daralmanın nisan ayında bir miktar daha (300 milyon dolar kadar) devam edeceğini gösteriyor. Ancak sonrasında bir kaç sebepten dolayı gerileme durabilir. Birincisi turizm gelirlerindeki azalmanın yaz aylarında çok daha fazla hissedilecek olması. (Türkiye’nin turizm gelirlerinin yüzde 60’ı Haziran-Ekim ayları arasında gerçekleşmekte.) İkincisi ise petrol fiyatlarındaki göreceli yükselme ile birlikte ağustos ayından itibaren bu kalemdeki 12 ay öncesine göre olan fiyat avantajının ortadan kalkacak olması. Aynı zamanda, haziranda beklenen Fed faiz artışı ve sürmesi çok muhtemel yüksek iç siyasi tansiyon ile birlikte döviz rezervleri ve kurlar üzerinde baskının devam edeceği gözüküyor. Tabii şapkadan gene bir “Net Hata ve Noksan” sürprizi çıkmazsa! 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019