Uyanık ve planlı olmanın zamanı

Osman Ata ATAÇ
Osman Ata ATAÇ İŞLETMECİLİK SOHBETLERİ oaatac@gmail.com

Uzun bir süredir ‘Tüm Ticareti Bitirecek Ticaret’ başlığı altında bence Dünya’da olup bitenleri şekillendiren etmenlerin başında geldiğine inandığım önemli bir konuyu işliyorum: Enerji üretim ve tüketimi, enerjinin tüketim merkezlerine nakli ve bu ticaretin hangi para birimiyle yapılacağı. Bu konuyu bu hafta kapatacağım. Önümüzdeki yıllarda belki de savaşlara yol açabilecek bu konu Türkiye’nin konumu gereği gözardı edebileceği bir konu değildir. Bu konuda hemen etrafımızda olup bitenler sadece Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerini değil, özel resmi tüm kuruluşlarını ve sokaktaki vatandaşı da ilgilendirecek kadar önemlidir. Bugün ivedilikle cevap bulmamız gereken soru bu durumda kendi kaynağı olmayan Türkiye’nin değerli yalnızlık içinde üzerinden boru geçen bir ülke olarak kalması halinde Cezayir, Malta, Kıbrıs ve Mısır’ı da içine alan Kazakistan-Azerbaycan'dan başlayan Akdeniz-Hazar denizi ülkeleri havzasında oluşan fırsatları kaçırıp kaçırmayacağıdır. 

Özel sektörün rolü

Tarihte Akdeniz bölgesini asır boyu elinde tutan Osmanlı’nın Rönesans, keşifler ve Sanayi Devrimi'ni peş peşe kaçırması eninde sonunda Osmanlı Devleti’nin yönetiminin sorumluluğudur. Ancak bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin Osmanlı’nın elinde olmayan bir enstrümanı var: Özel sektör. Batı ülkelerinin keşifler çağının öncesi ve sonrasında ekonomik zenginleşmeleri yer yer aristokrasilerinin sahiplendiği, nadir de olsa yer yer sahipleri sonraları o ülkelerin aristokrat sınıfına kabul edilen şirketleri aracılığı ile oldu. Gerçi bu şirketler kolonici sömürü düzeninin de mucidi olarak tanımlanırlarsa da ortada bir gerçek var. O sıraların devlet politikaları siyasi, askeri ve hatta dini kurumlarıyla özel sektöre destek verdiler. Bu durum bugün de çok değişik değil. Gözden kaçırılmaması gereken olgu bu değil. O zamanlar fırsatları bu ülkelerin ‘özel sektörleri’ kullandı. Yoksa devletler fırsatlar yaratıp özel sektöre devretmedi. Yeni Akdeniz-Hazar oluşumunda Türkiye Cumhuriyeti özel sektörüne önemli görevler düşecek. Bu oluşum Türkiye’nin bu asırda kaçırmaması gereken fırsatlar sunabileceği gibi Cumhuriyeti marjinalleşmeye itebilir. Osmanlı’nın aristokrasisi yoktu. Özel sektörü de yoktu. Genç Türkiye Cumhuriyeti de ne bir aristokrat kültürü ne de bir özel sektör devraldı. Genç Cumhuriyet’in bırakınız özel sektörü, üretken bir devlet sektörü bile yoktu. Sıfırdan başladı. Bugün bu mazeret yok artık. Dünyada olup bitenler, Akdeniz-Hazar havzasında olan ve olacak gelişmeler tamamen ekonomik nedenlerden. Siyasi ihtiras, doktrin ve inanç gibi şeylerle bir ilgisi yoktur ve öyle değerlendirilmelidir. Ortada büyük bir potansiyel var. Bu potansiyelin sadece AB tarafından de-dolarizasyon kapsamında değerlendirilmesi olasılığı bile etkisini Washington’dan Tokyo’ya gösterecek ve dengeleri değiştirecektir. 

Pax-Europe

Bir Pax-Europe kuruluyor. Türkiye bir AB ülkesi değil. Olması da şu anda zor görünüyor. Türkiye bir Avrupa ülkesi olmasa dahi Pax-Europe’nın dışında kalmamalıdır ve kalamaz. Türkiye bir Akdeniz ülkesidir Akdeniz’i ilgilendiren her şey Türkiye’yi de ilgilendirir. ABD’nin kaya gazı denilen fracking yöntemiyle arttırdığı enerji üretimi dolayısıyla Orta Doğu petrollerine, AB’nin Akdeniz’de bulunan gaz kaynaklarının yarattığı üretim potansiyeli nedeniyle Doğu, özellikle Rusya menşeli, doğal gaz kaynaklarına bağımlılığının azalması Akdeniz’de yeni dengeler oluşturacaktır. 
Avrupa’nın Rus gazına bağımlılığının azalmasının önemli sonuçları olabilir. Avrupa’nın Akdeniz’de bir Pax-Europe girişimine Rusya kendi nüfuz sahasın içinde bir Pax-Russia ile cevap verebilmek için siyasi, ekonomik ve hatta askeri gücünü seferber edebilir. Dünyanın enerji ihtiyacı azalmıyor ve artarak devam edecek. Enerji gereksinimi en fazla olan bölge Hint-Çin bölgesi. Buralarda bir Pax-China beklemek hayal olmasa gerek. Bunun da ötesinde bir Sino-Russia işbirliği de olasılığın önüne çıktı. Enerji en azından kısa sürede ucuzlayacak ama sorun bitmeyecek.

Türkiye’nin özel resmi tüm kurumları koordinasyon içinde çalışarak bu gelişmeleri çok boyutlu ve kendi menfaatlerine uygun bir gözle incelemelidir. İlerideki nesillere bahane üretmek istemiyorsak ciddi çalışmalar gerekir ve bunu bu devirde sırf devletten bekleyip ondan sonra fırsat kaçtı demek haksızlık olur. Daha çok iç siyasete odaklı, dış ilişkileri iç siyaset için malzeme olarak gören bir politika şu sıralar bizi yanlış yapmaya götürür. Bu yanlış sadece itibar kaybı olmaz ciddi ve tatsız ekonomik sonuçları tatsız olur. Ekonominin lokomotifi olarak nitelendirdiğimiz özel sektörümüze önemli ve tarihi görevler düşüyor. 15. yüzyılda Rönesans’ın, 19. yüzyılda Sanayi Devrimi'nin kaçırıldığı bu topraklarda başka fırsat kaçıracak sabır kalmamış olması gerekir. 

Sağlıcakla kalın.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Teknokrat-Politikacı 30 Ekim 2019
Strateji mi? 23 Ekim 2019
Tenkisat 16 Ekim 2019
Kasvetli ilim 02 Ekim 2019
Zombiler 25 Eylül 2019
Yeni Bull 18 Eylül 2019
Bull 11 Eylül 2019
Neden olmuyor? 04 Eylül 2019
Olmayacak duaya... 28 Ağustos 2019