Yeni sömürgecilik ve Trump’ın Gazze hevesi
Avrasya’nın üretici ve tüketici bölgelerinin tam orta yerindeki konumuyla kadim İpek ve Baharat yollarının yanı sıra Binbir Gece Masallarını dünyanın bir ucundan öteki ucuna ulaştıran Doğu Akdeniz’de; Asya, Avrupa ve Afrika kıtaları ile tarihin en büyük uygarlıkları kesişmiştir.
Antik zamanlardan bu yana ekonomik, siyasi, askeri ve jeopolitik bağlamda bir çıkar ve çatışma alanı olagelmiş; doğu-batı ve siyaset-ekonomi gerilimine sahne olduğu gibi deniz ticaretinin, ticaret kentlerinin, devletleşmenin ve hegemonya savaşlarının da ilklerine şahitlik etmiştir.
Geleneksel ekonomi için taşıdığı önemi hiç yitirmeyen Doğu Akdeniz; yirminci yüzyıldan itibaren Avrupa, ABD, Çin ve Hindistan sanayilerini besleyen Orta Doğu, Afrika, Rusya ve Hazar havzası kaynaklarının naklinde de dünyanın en stratejik güzergahı haline geldi. Yüzde sekseni denizlerden işleyen dünya alım satımının yüzde otuzunun ve petrol taşımacılığının yüzde yirmi beşinin geçtiği bu bölge, enerji nakil hatlarının küresel piyasalar ile buluşması açısından ayrı bir önem kazanmış oldu.
Doğu Akdeniz, jeostratejik özelliklerine ilaveten son çeyrek asırda keşfedilen hidrokarbon yatakları sayesinde deniz ulaşımı ve kaynak ihtiyacına bir arada cevap veren olağanüstü bir cazibe merkezi olarak da global rekabetin tam merkezine yerleşti. Alâaddin’in sihirli lambasından çıkan cin, kıyıdaş ülkelerin bütün dileklerini adeta bir çırpıda yerine getirdi ve dünya genelindeki yeraltı rezervlerinin kayda değer bir oranına denk gelen bu potansiyel, bölgenin jeopolitik önemine dair ezberlerin tamamını bozdu.
Küresel arena ve ekopolitik
Tarihin her döneminde büyük güçlerin sonu gelmez bir kapışma halinde oldukları Doğu Akdeniz, günümüzde de dünya çapında egemen olmak isteyen devletlerin vazgeçilmez hedefleri arasında. Keşfedilen rezervlerin dünya ölçeğine nispeten oyun değiştirici miktarda olması bölgeyi iyiden iyiye küresel meydan okuma arenası haline getirdi.
Doğu Akdeniz üzerinden Akdeniz’in genelini sağlama alabilen bir devletin, tüm bölgenin kaynaklarını ve ekonomilerini kontrol edebilme ihtimalini zaten kimse yadsıyamaz. Bölgede jeopolitik üstünlük elde etme arayışı, hidrokarbon kaynaklarını ve nakil hatlarını kontrol etme rekabeti üzerinde yoğunlaşmış iken özellikle ABD açısından Çin’in yükselişinin durdurulması bağlamında ayrı bir önem taşıyor. Yani çok boyutlu ve mekanlı hegemonik savaşın yoğunlaştığı düğüm noktalarından biri yeni İpek Yolu’nun geçtiği Doğu Akdeniz oldu.
Filistin meselesini de siyasi ve teolojik boyutlarının ötesinde hidrokarbon kaynakları ve global ulaşım koridorları prizmasından bağımsız düşünmek olmaz. İsrail’in 7 Ekim 2023’ten bu yana tüm dünyanın gözleri önünde on binlerce Filistinliyi katletmesinin geri planında enerji konusunun da bulunduğu artık kuşku götürmez bir gerçek.
Nitekim, Gazze Şeridi’ne ait olan Gaza Marine doğal gaz yatağının keşfinden itibaren Filistin ile münhasır ekonomik bölge ve deniz yetki alanları anlaşmazlığı yaşayan İsrail, bir yandan Filistin’e ait sahalara tecavüz ederken, öte yandan kendi başına ruhsat verme yetkisi olmadığını iddia ederek Filistin yönetiminin girişimlerine taş koymuştur. Nihayetinde ise süreç Gazze’nin adım adım işgal edilmesine, Hamas ve Hizbullah’ın güçten düşürülmesine, Filistin hükümetinin meşruiyetinin adamakıllı bitirilmesine yol açmıştır.
Kartaca bir kez daha yıkılmalı mı?
İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Beyaz Sarayı ziyareti vesilesiyle açıklama yapan Trump’ın “ABD’nin Gazze’yi devralacağı” yönündeki ifadelerini bölgedeki küresel üstünlük mücadelesi optiğinden okumak gerekir. Zira Kadeş Savaşı’ndan bu yana Doğu Akdeniz etrafında cereyan eden çekişmeyi kazanan devletin dünyanın egemeni haline geldiği tezinin hala muteber olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
İki bin küsur sene önce Roma’nın haykırdığı “Kartaca Yıkılmalıdır” mottosu, bu kez doğudan gelip batıya hakimiyet kurmaya çalışan Çin’in “Tek Yol Tek Kuşak” sloganıyla güncellenmiş durumda. Sonucun ne olacağını belki şimdiden kestiremeyiz ama bu sloganın, iki bin sene sonra Roma’nın haykırışı gibi hatırlanıp hatırlanmayacağına dair kararın yine Doğu Akdeniz’de verileceğine kesinlikle emin olabiliriz.