Yıkıcı yöntembilim ve yenileşim

Osman Ata ATAÇ
Osman Ata ATAÇ İŞLETMECİLİK SOHBETLERİ oaatac@gmail.com

Bu işletmecilik yazınına bayılıyorum ya da o beni bayıyor. Yazını mecbur oldukları için, merak ettikleri için, boşta kaldıkları için okuyan kişiler eğer OKUDUKLARINI ANLARLARSA! çoğu yayına “Yahu ben bunu bir yerden hatırlıyorum” veya “Ne len bu?” diyerek tepki vermiyorlarsa bu onların kibarlığından. Neden ‘okudukları anlarlarsa’ dediğimi anlatayım.

ODTÜ birinci sınıfa kaydımı yaptırmaya gittiğim Ankara’da öğrenci yurtlarında yer bulamadım. Boş yer bulunan tek yer Kurtuluş’taki İlahiyat Fakültesi Yurduydu. İlahiyat Fakültesi’nden olmayan altı kişiyi ilk yılın ikinci yarısında küçük, üç ranzalı bir odaya taşıdılar. Arkadaşlardan biri Tıp Fakültesi’nden... Sabahlara kadar küçücük odada bir aşağı bir yukarı yürür dersini ezber ederdi!

Bu sayede, ister istemez biz de ‘tıpça’ öğrenirdik. Topuk kemiğinin iç kısmında yer alan bir oluğun ismi olan sulcus tendinis musculus flexoris hallucis longi terimini o kadar çok duydum ki hala aklımdadır. Tıpçıların yarısı Latince özel bir dilleri vardır. İşletmecilerin de var. Türkiye’de bu dil Turglish. Turglish yarısı Türkçe yarısı İngilizce olan saçma sapan bir dile verilen isim. Söz gelimi, “Kriz zamanlarında personelin moralini kreatif motivasyon programları düzeltebilir” tümcesi Türkçe ama bu tümcede Türkçe iki kelime var: Zamanlarında ve düzeltebilir. Onun ötesinde bu tümcenin ne dediği açık gibi ama bir dikkatli okursanız, kullanılan kelimeler tanımsız olduklarından ne dediği belli değil.

Başlıkta kullandığım kelimelerden inovasyon’ı icat, yenilik diye çevirenler de var, bunların hiç biri kelimenin hakkını vermiyor deyip İngilizcesinde ısrar eden var. Türk Dil Kurumu ‘yenileşim’ kelimesini öneriyor. Sonu ‘loji’ ile biten terimler Yunanca’da ussal (rational-rasyonel) yasa anlamına gelen bir ifade olan logos kelimesinden geliyor. Ussal yasa geliştirmeye çok meraklı olmadığımızdan herhalde biz ussal yasa yerine bilim kullanırız. Söz gelimi, psikoloji yerine ruh-bilim, sosyoloji yerine toplum-bilim, antropoloji yerine insan bilim gibi. Bu paralelde teknoloji kelimesini, biraz zorlayarak, yöntembilim olarak çevirdim.

Son zamanlarda sık karşılaştığım bir yenice terim ‘yıkıcı’. İngilizce ‘disruptive’ kelimesinin Türkçesi olarak önerilmiş. Aslında ‘disruptive’ sorun yaratarak bir şeyin alışılagelmiş şekilde akışını engellemek demektir. Yani bozucu, aksatıcı anlamındadır. Zaten ‘yıkıcı’ olumlu bir özellik de değil. Neyse şimdilerde yıkıcı kelimesi bir sıfat olarak özellikle iki şeye yakıştırılıyor: İnovasyon ve teknoloji. İşletmecilik yazınının takip ediyorsanız mutlaka rastlamışsınızdır. ‘Yıkıcı Yenilik’ ve ‘Yıkıcı Teknoloji’ terimleri adeta moda oldu. Gün geçmiyor ki bir yeniliğe, bir teknolojiye yıkıcı sıfatı yakıştırılmasın. Bir sürü ‘yenileşime’ yıkıcı sıfatı yakıştırılmış. Nesnelerin İnterneti, yapay zeka, uzay kolonileri; üç boyutlu baskı; düzenli aralıklarla bölünmüş palindromik tekrar kümeleri; hız yuvarları; robotik; blok zinciri; özerk araçlar; ileri sanal gerçeklik ve yenilebilir enerji yıkıcı yöntembilimlere örnek olarak veriliyor. Şimdi ben size “Bugünkü yıkıcı yöntembilimlere bir örnek olarak sizlere bölünmüş palindromik tekrar kümelerini anlatacağım” desem siz bana ne dersiniz?

Neyse, söylemeyin, ağzınızı bozmayın, gazetede basamayız. Muzır yasasına girer. Yani bu tür şeyleri herkesin anlayacağı Türkçeyle yazmak da ciddi bir sorun.

Neyse dönelim şu yıkıcı yenileşim ve yıkıcı yöntembilim konusuna. Bower ve Christensen 1995 yılında bir makale yayınladılar. Başlığı disruptive technologies . Nerede mi yayınladılar? Elbette Harvard Business Review dergisinde. Aşağısı kurtarmaz. Dediler ki: Teknolojik gelişmelere ve pazarlardaki değişikliklere ayak uyduramayan, sektör liderleri bu pozisyonlarını koruyamıyorlar. Kimse de kalkıp “Yok canım. Demeyin. Sahi mi?” demedi. Diyemezler. Harvard Business Review Basmış. Demedikleri gibi kelime de yapıştı. Yıkıcı aşağı, yıkıcı yukarı. Aradan 20 sene geçti. Christensen baktı ki işler iyi gidiyor, yanına iki kişi daha aldı yıkıcı yenileşim nedir diye bir makale yazdılar. Yıkıcı teknoloji fikrini övdükten sonra şöyle diyorlardı: “Maalesef yıkıcılık teorisi kendi başarısının kurbanı olma tehlikesiyle karşı karşıya. Geniş bir çevreye yayılmasına rağmen teorinin esas kavramları genellikle yanlış anlaşılmakta ve temel ilkeleri yanlış uygulanmakta. Bunun da ötesinde kuramda son yirmi senede yapılan ilerlemeler de orijinal formülasyonun gölgesinde kaldı. Bunun sonucu kuram bazen aslında çözüme kavuşturulmuş sorunlar yüzünden eleştiriliyor.”

Şimdi incir çekirdeğini doldurmayacak bir fikre teori demelerini bir tarafa bırakırsak geriye şu kalıyor. Bu teorinin! Eksikleri varmış. Onlar son yirmi senede düzeltilmiş. Düzeltilmiş ama bu teoriyi! Kullananlar 1995 yılından kalma formülasyona o kadar kapılmışlar ki bu düzeltmeleri bir türlü uygulamıyorlarmış. Bu bazı münafıklara kuramı eleştirme fırsatı veriyormuş. Peki neymiş orijinal kuramda olup da düzeltilen şeyler?

Birincisi, yıkıcılık bir anda olan bir şey değil bir süreçmiş. Diyorlar ki, “Yıkıcı yenileşim dediğimiz zaman bir yeniliğin birden bire yıkıcı olacağı anlaşılmamalıdır. Yıkıcı olsun olmasın her yenileşim küçük bir deney olarak başlar. Yıkıcılar sadece yanileşime değil iş modellerine odaklanırlar. Özellikle iş modeli geliştirmek zaman alır. Bu yüzden de yıkıcı yenileşim gözden kaçırılabilir”. Ben Harvard falan bilmem, buna “Yok canım. Demeyin. Sahi mi?” derim.

İkincisi, diyorlar ki: “Yıkıcılar (yıkıcı teknoloji ve/veya yenileşim kullanan işletmeleri kastediyorlar) sektördeki eski işletmelere oranla çok değişik iş modelleri kullanırlar”. Bu teze örnek olarak Apple’ın akıllı telefonlarını gösteriyorlar. Diyorlar ki: “Apple’ın 2007 yılında piyasaya sürdüğü iPhone akıllı telefon teknolojisindeki yenilikleri taşıyordu. Ancak telefonun sonraki başarısı İnternet’e girişlerde bilgisayarlar yerine telefonların da kullanılabileceğine dayalı ‘yıkıcı’ bir iş modeli yüzündendir.” Ben Harvard falan bilmem, buna “Yok canım. Demeyin. Sahi mi?” derim.

Üçüncüsü, diyorlar ki: “Bazı yıkıcı yenileşimler başarılı oluyor bazıları olmuyor. Yaygın bir yanılgı başarılı işletmelerin yıkıcı yenileşim yüzünden başarılı olduklarının sanılmasıdır. Başarı, yıkıcılık tanımında yoktur. Her yıkıcı yenileşim başarı getirmediği gibi her başarının arkasında yıkıcı yenileşim de yoktur.” Ben Harvard falan bilmem buna “Yok canım. Demeyin. Sahi mi?” derim.

Dördüncüsü, diyorlar ki “Ya yıkarsın ya da yıkılırsın demek bizi yanıltabilir. Eğer yıkıcı bir yenileşim veya yöntembilim sektöre girdiyse Sektörün yerleşmiş işletmeleri buna tepki göstermelidirler. Ancak tepki göstereceğim diyerek karlı işlerini bozmamalıdırlar. Onun yerine ellerindeki müşterilerini yeniliklerle kaçırmamaya çalışmalıdırlar. Bu yenilikler işletmenin değişik bir iş tanımına sahip yeni bir iş yaratmasına neden olabilirler. Bu yerleşik işletmelerin iki ayrı iş yürütmeleri demektir. Yeni işi işletmenin temel işiyle karıştırmayanlar genelde başarılı oluyorlar.

Elbette yıkıcı rakipler büyüdükçe yerleşik işletmelerin müşterilerini kapabilirler. Ancak yerleşik işletmeler sorun bir sorun olana kadar sorun çözümüne kalkışmamalıdırlar”. Ben Harvard falan bilmem buna “Yok canım. Demeyin. Sahi mi?” derim.

Neyse gördüğünüz gibi 1962 yılında Thomas Kuhn tarafından önerilen (paradigm shift) paradigma kayması denilen kavramdan alıp Türkçeye yıkıcı-yenileşim veya yıkıcı-yöntembilim diye çevrilen, yeni terimleri yeni bir şeymiş gibi bize satmışlar. Kimse de “Ne bu yahu” dememiş. Siz deyin kardeşim. Bu tür yazılara “Bu bir aparma,” veya “Buna teori denemez,” veya “Mesnetsiz laf kalabalığından oluşan bir modelin eleştirilmesine yanlış anlamışlar diye korumacı çıkmak esas yanlışlıktır” Siz demedikçe bunlar saçmalamağa devam edecekler.
Sağlıcakla kalın

----------------

(1) Bu anatomideki en uzun terimdir
(2) Palindromik tersinden de aynı şekilde okunabilen kelime, cümle, rakam dizesi veya mısra gibi şeyler için kullanılan bir terim. Söz gelimi, ‘efe’, ‘ebe’ gibi kelimeler palindromik kelimelerdir.
(3) Joseph L. Bower and Clayton M. Christensen, Disruptive Technologies: Catching the Wave, HBR, Jan.-Feb. 1995
(4) What Is Disruptive Innovation? Clayton M. Christensen Michael E. Raynor and Rory McDonald, HBR, December 2015.
(5) Kuhn, Thomas S, The Structure of Scientific Revolutions (1st ed.), University of Chicago Press. 1962.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Teknokrat-Politikacı 30 Ekim 2019
Strateji mi? 23 Ekim 2019
Tenkisat 16 Ekim 2019
Kasvetli ilim 02 Ekim 2019
Zombiler 25 Eylül 2019
Yeni Bull 18 Eylül 2019
Bull 11 Eylül 2019
Neden olmuyor? 04 Eylül 2019
Olmayacak duaya... 28 Ağustos 2019