Buz gibi kış gecesinde tarçınlı sahlep tadında bir oyun: İstanbulnâme
TİM Show Center, 10. yılını “İstanbulnâme” müzikaliyle kutluyor...
“Bay Sinema” Türker İnanoğlu’nun İstanbul’a armağan ettiği TİM Show Center, 10. yaşını kutluyor, hem de yerli bir müzikalle... Prömiyeri önceki akşam yapılan “İstanbulnâme”; her yönüyle bu kutlamaya yakışan bir seçim olmuş. 8 kişilik orkestranın eşlik ettiği 50 kişilik kadro, “Türker İnanoğlu Sunar” ithafının altını bolca emek, sevgi ve kahkahayla dolduruyor.
Ferdi Merter’in yazdığı “İstanbulnâme”, Şakir Gürzumar'ın daima itinalı rejisinin ürünü. Fakat oyun, Merter’in ilk yazdığı haliyle değil, Selen Korad Birkiye’nin TİM'e özel uyarlamasıyla perde açıyor. Müzikalin konusu, izlemeye doyamadığımız Yeşilçam filmlerini hatırlatan ayrıntılarla bezeli. Hikâyenin odağında iki tulumbacı takımının rekabeti, Eğrikapılı Ali ile kantocu Angel’in aşkı ve hayatını çiçek satarak kazanan Ateşböceği’nin yıllar sonra çıkıp gelen kızına mahçup olmamak için bütün mahallenin el ele verip oynadığı “zengincilik” oyunu var.
Aslında kadroya bakınca bile iyi bir işle karşılaşılacağı belli olan bir oyun “İstanbulnâme.” Aynı zamanda anlatıcı da olan, sokaklarda çiçek satarak yaşayan sevimli alkolik Ateşböceği’ni Nükhet Duru oynuyor. Sahne karizması tartışılmaz Duru için ikinci perde kolay, ışıl ışıl her zamanki Nükhet olacak orada, ama ilk perdede geri durmaya ve çok zor bir iş olan alkoliği oynamaya da göğüs germiş... Tulumbacı reislerinden “iyi kalpli olan” Eğrikapılı Ali’yi Caner Cindoruk oynuyor. Cindoruk, galiba semtinin adından da etkilenerek hafif “eğri” bir duruş bulmuş kendine. Bir ayağıyla öbürüne vurduğu bir de hareket uydurmuş -Selçuk Borak’ın nefis hareket tasarımları ve koreografisi çok yükseltiyor oyunu.- Allahtan kartalkanadı ceketler omuzlara dikili de ne o, ne diğer külhanbeyler “madara” olmuyorlarlar... Ali’nin mizahını köpürtmüş, ortaya sevimli; sıcak bir serdengeçti çıkarmış Cindoruk. Hele bazı sahnelerde o kadar iyi ki, Ali’nin beğenme nidasını ona geri iade ediyoruz: Anam, anam, anam... “İstanbulnâme” nin kantocu güzeli Angel’de ise Pelin Akil var. Akil, Nurhan Damcıoğlu’dan feyz mi almış ne!
Sertel Çetiner’in bebek evleri gibi açılan dekorunun, Yakup Çartık’ın coşkulu ışıklarının kullanıldığı oyunun asıl gücü, tüm kadronun başarısında demiştim ya: Cezmi Baskın, artık adıyla anılan Rumelili taklidiyle rüşvetçi bir “Hasan Çavuş” oynuyor ve yine her zamanki gibi kalpleri kazanıyor. Melda Gür, cilveli Eleni’yi bir yüzyıl öteden reenkarne etmiş gibi, aksanı da mükemmel. “Kötü külhanbey” Ozan Çobanoğlu aman ne sert, ne sert; bizden de haraç isterse diye ürktük, doğrusu! Murat İpek, Hale Eren’in kostümleriyle “Budapeşte Oteli”nden sızıp Pera Palas’a konuk gelmiş “korkunç” Kosta’da, o kadar sevimli ki kahkahalarımızın çoğunun müsebbibiydi. Sahnemizin ve Yeşilçam’ın “kontu” Kayhan Yıldızoğlu’nu Kont’da, sektörün ağır işçilerinden Fuat Onan’ı birkaç rolde birden alkışlamak da çok iyi geldi. Badik’te Adem Yılmaz, beden kontrolü ve güçlü sesiyle külhanbeyler arasında hemen ayrıldı. Hırsız Hakkı’yı oynayan Selçuk Borak’a da rastlarsanız cüzdanınıza dikkat edin, benden söylemesi...
Özetle, buz gibi bir İstanbul gecesinde, içinizi ısıtan tarçınlı sahlep tadında bir oyun “İstanbulnâme.” İnanın ki salondan çıktığımızda lapa lapa yağan karın altında yürürken hiç üşümedik...
Nefis şarkılar, parlak yorumlar...
“İstanbulnâme” adı üstünde müzikal. En önemli yönü, hiç kuşkusuz müzikleri... Sıcacık bir yapıt ortaya koymaya karar veren TİM ekibi, ezgileri Cengiz Onural ve Bora Ebeoğlu'na emanet etmiş, iyi de etmiş! Onural ve Ebeoğlu'nun alaturkadan tangoya, incesazdan baladlara uzanan zengin ritmleri çok çok güzel... Canlı çalan orkestra da müthiş doğrusu. Ekipte başrollerden Uğurböceği'ni oynayan Nükhet Duru olmasına rağmen, kolaycılığa kaçılmamış, onun yorumculuğuna yaslanıp diğer oyuncular es geçilmemiş neyse ki... Eleni'yi oynayan Melda Gür'ün ve Angel'i canlandıran Pelin Akil'in soloları, hafızalarımıza kazındı böylece... Ama Nükhet Duru da Nükhet Duru'dur yani; “Aynadaki Kadın Ben miyim?” albüme alınacak kadar iyi bir yorum olmuş. Koro şarkıları da cıvıl cıvıl... Tertemiz; ışıl ışıl yorumlanıyorlar ekip tarafından... Eğrikapılı Ali'yi vicdanını dinlemeye çağıran şarkıyı özellikle sevdim... “Tramvay geliyor, tramvay”sa dilime dolandı, hâlâ mırıldanıyorum...