Galata’da bir ateş böceği: Fosforlu
Tiyatrokare imzalı sıcacık müzikali; 27 Aralık Pazar ve 2 Ocak Cumartesi Kenter Tiyatrosu’nda, 7 Ocak’ta Kozyatağı Kültür Merkezi’nde ve 9 Ocak’ta Moi Sahne’de izlemek mümkün.
Yazarının adının önüne geçmiş yapıtlar vardır. Suat Derviş’in, macerası 1944-1945 yılları arasında bir gazete tefrikası olarak başlayan, toplumcu gerçekçi ve feminist izler taşıyan “Fosforlu Cevriye”si buna bizim edebiyatımızdan verilebilecek en güzel örneklerden biri. İlk baskısı 1968 yılında yapılan roman, yarattığı capcanlı kadın karakteriyle önce sinemanın, ardından da tiyatronun ilgisini çekti, çekmeye devam ediyor. Bu sezon da Tiyatrokare’de izliyoruz onu, hem de, en üretken tiyatro yazarlarımızdan Tuncer Cücenoğlu’nun müzikal formatındaki yepyeni uyarlamasıyla.
“Fosforlu Müzikali”; sokaklarda büyüyen ve ekmeğini sokağın bir kadına çizdiği yazgıdan kazanmak zorunda olan Cevriye’nin naif, buruk, bir o kadar da suratlarımıza tokat gibi çarpan hikâyesi. Toplumun kıyılarına atılmış bir avuç kadın arasında geçen öykünün yüzü, Galata’nın kaldırımları kadar sert ve soğuk aslında. Yaşamak için etini satmak zorunda kalan gencecik kadınların şiddetle, yoklukla, hastalıkla ve aşağılanmayla dolu acı masalları anlatılan. İşte bu hayatı kalender bir neşeyle karşılayan Fosforlu namlı Cevriye’nin karşısına kader, ona “hanımefendi” diyen; insan gibi davranan bir adam çıkarıyor hiç beklemediği bir anda. Bir kaçak; bir siyasi; bir idam mahkumu... Cevriye gibisi de âşık olsa olsa, ona olur...
Tiyatrokare’nin “Fosforlu Müzikali”- ni genç kuşaktan Serkan Üstüner, son derece enerjik bir üslupla sahneye taşıyor. Tuncer Cücenoğlu’nun uyarlamasında Cevriye’nin aynı zamanda anlatıcı da olması, yönetmenin bu tarzı benimsemesini kolaylaştırmış. Ana hatlarıyla bir Galata sokağının dış görünüşü olan dekor sabit tutuluyor; sahne, Cevriye bizi ona “hazırlarken” kâh karakola, kâh meyhaneye dönüşüyor. Tabii uyarlamanın bu tavrının Suat Derviş’in eserinin ruhunu koruma adına da önemli olduğunu söylemek lâzım.
Dev bir dolunay ve Galata Kulesi
Dekordan başladık, oradan devam edelim... Aslı Varlıer Pelit’in tasarımını beğendim, bir kere “kullanışlı.” Pek çok şehirde, onlarca farklı sahnede oynayan “Fosforlu Müzikali”nin pratik olması şart. Düşünsenize bir gün Zorlu’da, bir gün Kenter Tiyatrosu’ndasınız. Sahne imkânları sürekli değişiyor, ama Fosforlu’nun dünyası bu sahnelerin hepsine “yakışıyor.” Fonda dev bir dolunay, onunla yarışan Galata Kulesi, öndeyse rengarenk -çoğunluğu kadın- çamaşırlar gerilmiş iplerin gölgesindeki yıprak evler. Arkaya yerleştirilen merdivense, Cevriye’nin Galata sokaklarındaki koşuşturmacasını yaşatmak adına önemli... Kostümler de son derece gerçekçi. Karakterlerimizin o devirde, o dekor evlerde yaşayan insanlar olduğuna görür görmez inanıyorsunuz. Eylem Pelit'in şarkıları da müzikale yakışmış, ama şarkı sayısını fazla buldum doğrusu.
Genç oyuncuların enerjisi yüksek
Müzikalde Ayça Varlıer “Fosforlu”yu, Fatih Dönmez onun siyasi suçlu aşkını oynuyor, diğer oyuncuların hepsinin birkaç rolü birden var. Bu bağlamda alkışlar önce Pınar Yıldırım, Mert Carim, Ece Duran ve Cem Güler’e... Hiçbir karakteri es geçmemişler, yönetmenleriyle birlikte hepsine “huy ve suy” icat etmişler; üstelik artık başarılısına çok az rastladığımız Ermeni ve Rum aksanlarını da kusursuz kotarmışlar... Özellikle; Pınar Yıldırım “Sürmeli”de, Cem Güler “Kambur Barba”da, Mert Carim “Hacı”da, Ece Duran'sa “Sarhoş”ta alkışları kaptılar... Fatih Dönmez ise tam da Fosforlu’nun ona âşık olma nedenindeki gibi o dünyaya alabildiğine uzak ve farklı... Naif bir yorum çıkarıyor o da, sevgiyle yaklaşıyor karakterine, oyunun diğer yüzü oluyor böylece...
Bu arada, ben oyunu Kenter Tiyatrosu’nda seyrettim... İstanbul’un kültür vahalarının en birincilerinden olan, fakat bu sezon sessizleşen o emek dolu mekânda... Kadirşinas Nedim Saban’a yolumuzu Kenter Tiyatrosu’na düşürdüğü için de teşekkürler... Kenter kardeşlerin, Şükran Güngör’ün, Kâmuran Yüce’nin ve diğer tüm o ustaların emeği... Yaşatılmalı...
Şeytan çekici Cevriye'de Ayça Varlıer...
Fosforlu öyle bir karakter ki romanını hiç duymayan geniş bir kitle bile onu ismen tanıyor, seviyor... Neşesiyle hüzünlüyle, şarkısıyla dansıyla, argosuyla ve yakası açılmadık şakalarıyla ışıl ışıl, ele avuca sığmaz bir şeytan çekici Cevriye... Masumiyetine kılıf olarak kuşandığı argo, ona o kadar yakışıyor ki... İşi romandan oyuna getirirsek, önce Tuncer Cücenoğlu’nun hakkını vermek lâzım. Kendisi de kadınların sorunlarını defalarca yazan Cücenoğlu, Cevriye’yi sevmiş bir kere, içtenlikle yaklaşmış ona. Dozunda kullanılan argo da oyunu süslemiş; öyle ki biraz abartsa -ki epey geçmişte de kalmış bir argo bu- “ne diyor?” sorusunun kucağına düşebilir seyirci... Ama uyarlama buna hiç izin vermiyor... Gelelim Cevriye’nin sahnede yorumlanışına... Başarısını defalarca kanıtlamış bir aktris Ayça Varlıer, kimsenin itirazı yok. Fosforlu’daysa karakterinin şeytan tüyünü göğsüne iğne diye takmış; oynamıyor, uçuşuyor adetâ... Sıcak, güzel, ele avuca sığmaz, masum, işveli ve "delikanlı." Argoyu şiar edinmiş Cevriye’yi sadece diliyle değil, bütün bedeniyle; elini savuşuruyla, belini kıvırışıyla, topuğunu vuruşuyla yaşıyor, yaşatıyor... Hayret verici derecede yakıştırmış, bravo doğrusu! İyi bir şarkıcı da olduğu için Eylem Pelit'in şarkılarını -bazen doğaçlama da yaparakmis gibi yorumluyor. Ödüller açıklanmaya başladığında Ayça Varlıer'in adını çok sık duyacağız, benden söylemesi...