Giacometti’nin evreni Pera Müzesi’ne taşındı

Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi, 10. yıl kutlama programını dünya sanatında çok özel bir yeri olan Alberto Giacometti’nin seçme yapıtlarından oluşan bir sergiyle başlatıyor

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

10. yılını kutlayan Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi’nde dün, iki yeni serginin açılışı gerçekleştirildi. Sergilerden biri dünya sanatında çok özel bir yeri olan Alberto Giacometti’nin seçme yapıtlarını, diğeri ise dünya tıp tarihinden bir kesite ışık tutan eserleri İstanbullularla buluşturuyor. 

Pera Müzesi, 10. yıl kutlama programını Alberto Giacometti’nin seçme yapıtlarından oluşan bir sergiyle başlatıyor. 1901-1966 yılları arasında yaşayan ünlü heykeltıraş ve ressamın retrospektif bir yaklaşımla hazırlanan Türkiye’deki ilk kapsamlı sergisi, 26 Nisan’a kadar görülebiliyor. Sergide, Giacometti’nin toplam 123 eseri yer alıyor (35 heykel, 19 resim, Sonsuz Paris dizisinden 37 desen, 28 fotoğraf ve 4 arşiv belgesi.) 

Paris merkezli Giacometti Vakfı’nın katkılarıyla hazırlanan ve Vakfın yöneticisi Catherine Grenier’in küratörlüğünü yaptığı sergi, Giacometti’nin gençlik dönemi çalışmalarından son yapıtlarına ve tamamlanmamış bir eserine dek büyük ölçüde, sanatçının yaşamı boyunca çalıştığı Montparnasse’taki atölyesinde geçen verimli sanat yaşamını gözler önüne seriyor. 

Sergi, Giacometti’nin çalışmalarının belirleyici iki dönemi olan, II. Dünya Savaşı öncesi ve sonrası çevresinde, Paris’te, dönemin önde gelen sanatçı ve entelektüelleriyle dostluklarına da uzanan zamandizinsel ve tematik bir güzergâh sunuyor. 

Gençlik dönemi yapıtlarına ayrılan ilk bölümde, az bilinen bir dizi resim üstünden, babası, İsviçreli Art-İzlenimci ressam Giovanni Giacometti’nin etkisi ve genç sanatçının gelişimindeki rolü ortaya konuyor. Alberto Giacometti’nin 1922-1935 arasında, Post-Kübist sanatçılar ve Gerçeküstücü akımla ilişkisi, Paris’te yaptığı önemli bir heykel grubu, Paris’teki ilk yıllarını ve dönemin sanat sahnesinde oynadığı belirleyici rolü açığa vuruyor. 

İkinci bölüm, büyük yapıtlarla birlikte çoğunluğu 1950-1960 yılları arasında gerçekleştirilmiş, sanatçının dünya algısını geliştirdiği ve gerçeği olduğu gibi değil de gördüğü gibi yansıttığı olgunluk dönemi yapıtlarını ele alıyor. Bu, ayrıca insan figürü üstüne çok yoğun biçimde çalıştığı bir dönem. Giacometti, resimde olduğu gibi, heykelde de, doğadan ya da bellekten aralıksız çalışıyor, yakınlarının yüz çizgilerinde insanlığın evrensel ifadesini yakalamaya uğraşıyor. 

1960’lı yıllarda, Giacometti yaşadığı kente, Paris’e, sokaklarını, kafelerini, atölyesini ya da karısı Annette’in dairesi gibi daha özel yerleri de çizerek saygısını sunmuştu; bu çizimler onun en son kitabını oluşturdu: “Paris sans fin.” (Sonsuz Paris) Sergide söz konusu çizimlerden geniş bir litografi seçkisi de yer alıyor. Sergiye ayrıca arşiv belgeleri (mektuplar, hazırlık desenleri, yayınlar) ve dönemin önde gelen fotoğrafçılarının sanatçıyı yorumladığı bir fotoğraf seçkisi de eşlik ediyor.

Bizans'ta hastalık ve şifa

Pera Müzesi’nde dün açılan bir diğer sergi de, adını Hippokrates’in ünlü aforizmasından alan “Hayat Kısa, Sanat Uzun: Bizans’ta Şifa Sanatı.” Sergi, Bizans’ta şifa sanatı ve pratiğini, Yunan-Roma döneminden geç Bizans dönemine uzanan bir süreçte inceliyor. Küratörlüğünü Dr. Brigitte Pitarakis’in yaptığı sergide, antik dünyanın kutsal şifacıları Apollo ve Asklepios ile rasyonel tıbbın ve farmakolojinin kurucuları Hippokrates ve Dioskorides’in altyapısını oluşturduğu Bizanslılar’ın şifa metotları (inanç, büyü, rasyonel tıp), İstanbul'daki şifa ve mucize merkezleri, doktor azizler gibi çeşitli konular; tıp ve botanik elyazmaları, mermer oyma eserler, ikonalar, rölikerler, muskalar, tıp aletleri, bitki örnekleri, nadir baskı kitap, gravür ve arşiv fotoğrafları aracılığıyla anlatılıyor. “Hayat Kısa, Sanat Uzun: Bizans’ta Şifa Sanatı” sergisi Bizans uygarlığına ve toplumuna, bir arada uygulanan üç geleneksel şifa yöntemi aracılığıyla kısa da olsa bir bakış sunuyor: İnanç, büyü ve tıp. Sergi, Bizans’ın kadim kültürel mirasının dinsel ve akılcı düşünceye ve bunun yanı sıra Akdeniz çevresindeki çağdaş bilimsel gelişmeler ve yenilikler üzerindeki etkisini gözler önüne seriyor. Bizans’ın şifa sanatının gelecek kuşaklara aktarılmasındaki merkezi rolü de vurgulanıyor. Hastalığın, birincil nedeninin şeytanlar olduğuna dair inanç ile Hippokratik öğretilere dayandırılan akılcı bir algılanışın “şifa sanatı”nın öncülerinde -hekimler, eczacılar, azizler ve büyücülerçarpıcı biçimde birlikte var oluşu ele alınıyor, sağlıklı olmak ve hastalıklardan, şeytanlardan korunmak, bedeni ve ruhu arındırmak için yapılan günlük ritüeller anlatılıyor. İstanbul’un Bizans geçmişiyle ilgili yenilikçi kavrayışlar sunan eserler; İstanbul Arkeoloji Müzeleri, İstanbul, İstanbul Rum Patrikliği, Heybeliada Aya Triada Manastırı Kütüphanesi, Yeniköy Panayia Rum Ortodoks Kilisesi ve Mektebi Vakfı, Suna ve İnan Kıraç Vakfı Koleksiyonu, Rezan Has Müzesi, Fransa Ulusal Kütüphanesi, Oxford Üniversitesi Bodleian Kütüphaneleri ile ve Oxford Üniversitesi Herbarium’ları, Atina Benaki Müzesi, Kastoria Bizans Müzesi ve özel koleksiyonlardan derlendi.