Her alanda diyalog çok büyük önem taşıyor

Faruk Şüyün'ün bu haftaki konuğu; Dr. Eckart Cuntz

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Almanya'nın Türkiye ile ilişkileri Selçuklular dönemine ve Osmanlı İmparatorluğu'na kadar uzanıyor. Prusya Krallığı ve daha sonra Alman İmparatorluğu ile Osmanlı İmparatorluğu arasında çok sayıda dostluk ve ticaret anlaşması imzalanmış. O dönemde monarşiyle yönetilen her iki devlet, Birinci Dünya Savaşı'nda müttefik olmuşlar.

Türkiye ve Almanya, yani Weimar Cumhuriyeti, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasından sadece birkaç ay sonra ilişkilerini yeniden canlandırmış ve bir dostluk anlaşması imzalamışlar. Nasyonal Sosyalist diktatörlük döneminde çok sayıda Alman biliminsanı ve profesör ülkemizde büyük bir konukseverlikle karşılanmışlar. Bu biliminsanları ülkemizdeki üniversitelerinin kuruluşuna katkıda bulunmuş, sanat, kültür, şehircilik ve sanayi alanlarında çalışmışlar.

Almanya'ya Türk işçilerinin gönderilmesi hakkında 1961 yılında imzalanan anlaşmayla yeni bir dönem başlamış: Günümüzde Türk asıllı üç milyon kişi Almanya'da ikamet ediyor ve 100 binlercesi Alman vatandaşlığına sahip.

Ülkemizde ise 70 bin Alman yaşıyor. Yılda 5 milyona yakın Alman turist Türkiye'yi ziyaret ediyor. 3 bini aşkın aktif Alman şirketinin Türkiye'deki yatırımları (iki ülke arasındaki ticaret hacmi) yılda 25 milyar Avro'nun üzerinde.

İşte bu haftaki konuğum, bu ülkenin, yani Almanya Federal Cumhuriyeti'nin Türkiye Büyükelçisi Dr. Eckart Cuntz. Söyleşimizi, Almanya Büyükelçisi'nin Tarabya'daki Yazlık Konutu'nda gerçekleştiriyoruz. Dr. Cuntz'dan öncelikle rezidansın tarihçesini anlatmasını rica ediyorum.

"Burası Türk-Alman ilişkileri, Türk-Alman dostluğu açısından çok tarihi bir mekân, uzun bir geçmişi, tarihi var. Tarabya, 16. yüzyıl ortalarına kadar bir balıkçı kasabasıymış. Sultan II. Selim buraya bir köşk ve muhteşem bir bahçe yaptırmış. Alman yazlık rezidansı öncesinde arazi üzerinde 1828/29 Osmanlı-Rus Harbi sırasında Osmanlı Ordu Karargâhı olarak kullanılan bir köşkün kalıntıları bulunmaktaymış.

125 yıl önce...

Rezidansın üzerinde bulunduğu arazi 1880 yılında Sultan II. Abdülhamit tarafından diplomatik kullanım amaçlı olarak Alman İmparatoru Wilhelm'e hediye edilmiş. 14 hektardan oluşan bir alan. 1885 yılında Alman İmparatorluk Meclisi'nden imar izni alınmış ve İstanbul'un merkezinde bulunan eski Prusya Elçiliği'nin satışından sonra rezidansın yapımı için yeterli para toplanabilmiş.

1882 tarihli ilk imar projesi Cingria isminde bir mimar tarafından tasarlanmış, Atina'da arkeolog olarak görev yapan Wilhelm Dörpfeld tarafından gözden geçirilmiş ve üzerinde bazı değişiklikler yapılmış. Cingria'nın çalışmalarına karşın Dörpfeld, Osmanlı mimarisini dikkate almış."

Evet, dikkat ettim ki rezidansın merkez odasının sekizgen yapısı ve kullanılan ahşap sütunlar, Boğaz'da bulunan yazlık evlerin karakteristik özelliklerini yansıtıyor. Lütfen devam edin...

"Binanın 1885 yılında başlayan inşaatı Armin Wegner tarafından üstlenilmiş ve iki yıl sonra tamamlanmış.

1916 yılında burada Çanakkale Savaşı'nda hayatını kaybeden Alman askerleri için bir şehitlik inşa edilmiş. Özellikle Birinci Dünya Savaşı'nda hayatını kaybeden 600'den fazla Alman'ın ve bir İngiliz askerinin mezarı bulunuyor. Bu mezarlık aynı zamanda Türk-Alman silah arkadaşlığının, silah kardeşliğinin de bir ifadesi. Türk ordularına da kumanda eden Colmar von der Goltz Paşa'nın mezarı da burada. Biliyorsunuz Goltz Paşa Alman'dı, ama Türk generaliydi.

Ayrıca arazi üzerinde hem Protestan, hem de Katolik kilisesi tarafından kullanılan küçük bir şapel de yer alıyor: 'Denizci Evi – Matrosenhaus.' Burada zamanında imparatorluk yatının denizcileri kalmaktaymış."

Tartışma mekanı

Günümüzde bu tarihi yazlık rezidans Alman-Türk Diyaloğu'nun mekânı olarak hizmet veriyor. Buraya "Diyalog Evi" de deniliyor. Almanya Büyükelçiliği ve Başkonsolosluğu olarak kültür, politika ve ekonomi ile ilgili organizasyonlar düzenliyorsunuz.

"Evet, burası pek çok karşılaşmaların, bir araya gelişlerin, buluşmaların ve düzenli olarak birtakım diyalog konularının ele alındığı bir mekân. Uzun yıllardır burada diyalog konuları çerçevesinde örneğin entegrasyon; İslami dini temsilcilerin veya Hıristiyan teologların eğitimi; Aleviler, Sünniler; Almanya'daki İslam gerçeği; kadının eşitlik statüsü gibi konular ele alınıp tartışılıyor."

Geçtiğimiz günlerde de bir Türk-Alman ortak projesi olan "Tarabya Çeviri Ödülü" burada verildi.

"Çeviri çok önemli bir konu. Eğer iki dile de hâkim değilseniz biribirinizin edebiyatlarını, edebi eserlerini anlamanız, bilmeniz mümkün değil. Örneğin biz eğer çevirileri olmazsa Orhan Pamuk'un yazdıklarını bilemeyiz yahut da tersi Türk okuyucular da Goethe'yi veyahut da Walter Benjamin'in eserlerini...

Uzun bir dönem çevirmenlerin rolü küçümsendi. Bu nedenle bunu değiştirmek için her iki taraf da desteklemeye karar verdiler. Ödülde Türkiye ve Almanya arasında düşünsel ve kültürel alandaki mübadelenin teşvikini ve çevirmenlerin kültür alanında aracı olarak üstlendikleri önemli rolünü vurgulamak amaçlanıyor.

Güzel olan 'Kültürlerarası Diyalog ve Anlayış için Ernst-Reuter Girişimi' çerçevesinde S. Fischer Vakfı, Robert Bosch Vakfı ve Goethe Enstitüsü, Almanya Federal Cumhuriyeti Dişişleri Bakanlığı ile Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından desteklenmesi. Dolayısıyla ödüller her iki yönlü çeviriler için de veriliyor.

Burada ilâve etmeme izin verirseniz, 2008 yılında Türkiye, dünyanın en büyük kitap fuarı olan Frankfurt Kitap Fuarı'nın partner ülkesiydi. Biz orada Türkiye edebiyatının çok yönlülüğü, çeşitliliği konusunda oldukça büyük hayranlık duyduk, bunları görebildik. Ve orada Türkiye kendisini, edebiyatını tüm renkleriyle tanıtabildi."

"Türk kütüphanesi"

Son yıllarda Türk edebiyatının seçilmiş örnekleri ilk defa Almanca'ya çevrildi. Robert Bosch Vakfı, Alman Başkonsolosluğu'nda gerçekleşen bir etkinlik ile 2005 yılında çevirileri başlayan Türk Kütüphanesi'nin tamamlanmasını kutladı geçtiğimiz günlerde.

"Türk edebiyatından 20 cilt geçtiğimiz yıllarda Türkçe'den Almanca'ya çevrildi 'Türk Kütüphanesi' başlığı altında. Bu girişimdeki bütün masraflar da Almanya tarafından karşılandı."

Bulunduğumuz mekânda aynı zamanda en üst düzeyde diyaloglar da gerçekleştiriliyor. Örneğin Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wulff ile Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün burada yedikleri bir öğle yemeği var.

"Evet, buradaki o öğle yemeğinde Türk resmi dünyasının pek çok önemli kişileriyle, temsilcileriyle önemli konular görüşüldü."

Üst düzey bir merkez

Bu konulardan birisi de Türk-Alman Üniversitesi idi değil mi?

"Sadece konunun görüşülmesiyle kalmadı aynı zamanda iki cumhurbaşkanı Beykoz'da üniversitenin yapılacağı alana ilk taşı da koydular. Buradaki çok harikulade bir etkinlikti, aynı zamanda iki ülkenin birlikteliğinin önemli bir göstergesi ve onun ortaya konulması, demonstre edilmesiydi.

Bu üniversite oldukça üst düzeyde araştırmaların yapılacağı ve elitlerin yetiştirileceği bir eğitim merkezi olacak. Eğer yanılmıyorsam Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Gül de burası için 'mükemmeliyet merkezi' sözcüklerini kullandı."

Kültürel alanda, eğitimde çabalar son derece yoğun, üst düzey politikacıların çok sayıda karşılıklı ziyaretleri de ikili ilişkilerimizin niteliğinin önemini ortaya koyuyor. Ama turizm alanında Almanya, gezilecek, görülecek çok önemli yerleri olmasına rağmen Türkiye'den gidecek turistlere karşı biraz çekingen mi davranıyor?

"Bir kere her şeyden önce Alman turistlerin Türkiye'ye olan ilgileri malûm. Bildiğiniz gibi yılda 4,5 milyon Alman turist geliyor ve bu yıl sayının daha da artacağı düşünülüyor. Gelen Alman turistler sadece turizm merkezi olan Alanya, Antalya veya İstanbul'u değil,  bunların dışındaki yerleri de ziyaret ediyorlar.

Bunun tam tersi olarak Alman Turizm Merkezi (DZT) var,  ben onlarla da konuştum Türkiye'de Almanya'nın reklamını yapmaları için. Bunu önerdim, arkasındayım. Çünkü Almanya'da görülecek çok güzel yerler olduğuna inanıyorum ben de."

Ben de böyle düşünüyorum. Gerçi Türk vatandaşlarının 2009 yılında gerçekleştirdiği toplam 4.4 milyon yurtdışı seyahatinin 1.2 milyonunun Almanya'daki destinasyonlara olduğu söyleniyor. Yine de çok daha fazla bir ilgiyi hak ediyor Almanya.

"Alman turizm sektörü de buna çok büyük ilgi duyuyor."

Uluslarımızın geleceği

Peki. Turizmden ayrılalım ve başka bir konuya geçelim: Bu söyleşimizde de sık sık vurguluyoruz Türkiye ile Almanya diğer ülkelerle olduğundan daha derin ve çok yönlü boyutlarla birbirine bağlı. İki ülkenin birbiriyle olan ilişkilerinde medya önemli bir rol üstleniyor. Çünkü medya diğer ülkeye bakışı ve genel kanıları şekillendiriyor. Bu nedenle Türk ve Alman medyası arasındaki diyalog büyük önem taşıyor. Bu diyaloğu ve karşılıklı iletişimi güçlendirme hedefiyle geçtiğimiz Cuma ve Cumartesi günleri yazlık rezidansta Almanya Federal Cumhuriyeti Büyükelçiliği ve Dışişleri Bakanlığı tarafında düzenlenen "Medya Diyaloğu Toplantısı" vardı. Toplantının bu yılki konusu, "Kadınların Rolünün Medyadaki Yansıması"ydı. Bu çok önemli konu hakkında neler söylemek istersiniz?

"Bu konuyu çok yakından izliyoruz, izliyorum ve çok önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü, bunun uluslarımızın geleceği ile ilgisi var. Büyükelçilik bu konuda oldukça çok girişimlerde bulundu şimdiye kadar. Örneğin 'Uçan Süpürge'ye destek oldu, kadınlara karşı şiddet uygulanmasına karşı veyahut da başka konularda birtakım etkinlikler düzenlendi. Ve çeşitli derneklerle de, aynı zamanda Avrupa Birliği projeleri, meselâ Twinning  (Eşleştirme) Projeleri çerçevesinde bu konu ele alınıyor. Elçilikte bir sosyal işler bölümümüz var. Onun özel konusu da kadınlar."

Almanya'daki Türk kadınların durumu için neler söylemek istersiniz?

"Bu konu da önemli. İşte haftasonundaki etkinlikte medya diyaloğu çerçevesi içerisinde bu konu da tartışıldı. Almanya'da doğmuş olan, orada yaşayan kadınların eğitim olanakları tabiî ki önem arz ediyor. Bu, büyük bir konu. Meselâ orada doğmuş büyümüş olanların ne gibi eğitim şansları olduğu konusu var. Diğer taraftan bir başka konu da Almanya'ya yeni gelmiş olan, Almanca bilmeyen ve izole olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunan kadınların durumu.

Onlar için de elden geldiğince oraya uyum sağlamaları, Almanya'ya gidince yabancı kalmamaları için dil açısından yapılan birtakım girişimler var. Çünkü dil onların mesleki alanda eğitim şansını elde etmelerini ve topluma katılımlarını sağlayabilir. Onlara bu alanda erkeklerle fırsat eşitliği tanır. Dolayısıyla bu önemli bir hedef, ama genel olarak denilebilecek olan şu ki bizde yaşayan bütün kadınlar eşit haklara sahip olmalı."

"PASCH ile dünya çapında kardeş okul ağı oluşturulacak"

Türk-Alman ilişkileri çok yoğun. Türkiye'deki Alman okulları, Anadolu Liseleri, Almanca eğitim veren bölümler ve Ankara, İstanbul ve İzmir'deki Goethe Enstitüleri Almanya ile Türkiye arasındaki kültürel ve bilimsel patnerliğin birer göstergesi. Birçok Alman üniversitesinin Türk üniversiteleriyle işbirliği ve öğrenci değişim programları mevcut. Almanya'daki kimi okullarda Türkçe ikinci dil olarak okutuluyor, artı son yıllarda Alman lise öğrencileri de ikinci bir dil öğrenmek için bir süreliğine Türkiye'deki Almanca eğitim veren okullarda okumayı seçiyorlar. Nasıl yorumluyorsunuz?

"Gençlik arasında alışveriş, gençler arası mübadele çok önemli bir konu olarak çıkıyor karşımıza. Buna Federal Hükümet'in yanısıra Alman vakıfları da ilgi gösteriyorlar ve aynı ilgi Türk tarafında da mevcut.

Son yıllarda çok önemli bir girişim başlatıldı: Ortak okullar projesi. PASCH (Partner-Schule der Zukunft) Okulları denilen bir proje bu. 2008 yılında "Okullar: Geleceğin Partnerleri" adı altında hayata geçirilen PASCH inisiyatifi, dünya çapında bir kardeş okul ağının oluşturulmasını amaçlıyor. Alman Dışişleri Bakanlığı tarafından koordine edilen PASCH Programı, Federal İdare Dairesi Yurtdışı Eğitim Merkezi, Goethe Enstitüsü, Kültür ve Eğitim Bakanları Konferansı'na bağlı Pedagojik Değişim Servisi ve Alman Akademik Değişim Servisi'nin işbirliği ile uygulanıyor. Bu çerçevede pek çok okul burada bu partnerliği gösteren plaketler aldılar.

Aynı ilginin Almanya'da da Türkçe için gösterildiği doğru. Örneğin Almanya'nın en büyük eyaleti olan Kuzey Ren-Vestfalya'da Türkçe de okullarda yabancı dil olarak öğretiliyor."

"Biz Birlikteyiz girişimi iki ülkenin sıkı sıkıya bağlılığının kanıtı"

Rezidansa girerken "Biz Birlikteyiz" başlıklı afişler gördüm. Sanırım Temmuz ayında başlayan bir kampanya vardı. Ayrıntılarını öğrenebilir miyiz?

"Ernst-Reuter-Girişimi çerçevesinde 'Türkiye ve Almanya - Biz Birlikteyiz' projesini hayata geçirdik. Bu proje kapsamındaki TV spotları 2 Temmuz 2010 tarihinden itibaren tüm televizyon kanallarında gösterilmeye başlandı. Bu televizyon spotları üç ay boyunca Türkiye'nin pek çok kentinde asılan afişlerle de desteklendi.

Bu, basın bölümümüzden kaynaklanan çok güzel bir girişimdi. Böylelikle Türkiye ve Almanya arasındaki bağları bir kez daha  gözler önüne sermiş ve bu iki ülkenin – olumlu anlamda – birbirine ne çeşitli yönlerden sıkı sıkıya bağlı olduğunu göstermiş olduk."