Kendimizi sorgularsak, iyi yerlere ulaşırız

Gökyiğit ile sosyal sorumluluk projeleri üzerine...

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

Tekfen'in temellerini atan (1956) üç genç girişimciden - Feyyaz Berker, Ali Nihat Gökyiğit ve Necati Akçağlılar – biri olan Nihat Gökyiğit, bu haftaki Çarşamba Söyleşileri'nin konuğu... TÜSİAD Yönetim Kurulu üyeliği (3 yıl), Türkiye-BDT İş Konseyleri Başkanlığı (10 yıl), Karadeniz İş Konseyi Türkiye Temsilciliği (10 yıl), DEİK (Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu) Yönetim Kurulu Üyeliği (15 yıl, halen Şeref Üyesi) yapan A. Nihat Gökyiğit, TEMA (Türkiye Erozyonla Mücadele Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı) Kurucu ve Mütevelli Heyet Başkanı, uluslararası düzeyde faaliyet gösteren su, enerji, çevre ve doğal varlıklar ile ilgili pek çok kuruluşun faal üyesi, her yıl İstanbul'da düzenlenen "Üç Denizin Öyküsü" Enerji Konferansı'nın Kurucusu ve Eş Başkanı, Gürcistan ve Kırgızistan Fahri Konsolosu... İstanbul'da eşi adına yaptırdığı 50 hektarlık Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi'ndeki çalışmalar, bir eğitim ve araştırma merkezi olarak sürdürülüyor. Gürcistan'da Fahri Vatandaşlık, Akdeniz Üniversitesi Çevre Hizmet Ödülü, Çukurova, Boğaziçi ve Gazi Osman Paşa üniversiteleri tarafından "Fahri Doktora" unvanları verilen Gökyiğit, 1997 yılında Devlet Üstün Hizmet Madalyası ile onurlandırılmış…

Karadeniz, Hazar Denizi ve Doğu Akdeniz'in 23 ülkesinin müzisyenlerini bir araya toplayarak kurduğu Tekfen Filarmoni Orkestrası, Nihat Gökyiğit'in dünya barışına hizmet eden önemli kültür faaliyetlerinden birisi. Orkestra, 24 Ekim 2008 tarihinde İstanbul Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'nda bir konser verecek. Bu konserde, Mehmet Akif Ersoy'un Milli Mücadele Dönemi'nde kaleme aldığı şiirin 12 Mart 1921 tarihinde milli marş güftesi olarak kabulünün ardından açılan beste yarışmasına katılan eserler, 87 yıl sonra ilk kez bir araya getirilerek seslendirilecek.

Araştırmacı-yazar Mehmet Altun ve ekibi, Tekfen Vakfı adına resmi ve özel arşivlerde uzun süreli bir çalışma yürüterek yarışmaya katıldığı tespit edilen bestelerden 11 tanesinin orijinal notalarına ulaştı. Öte yandan, Kâzım Karabekir Paşa'nın yine aynı dönemde, ancak yarışma dışı bestelediği, güftesi de kendisine ait "Türk Yılmaz" adlı eseri de on ikinci marş olarak diğer yapıtların yanında yerini aldı.

Gürzap ve Tekindor sahnede

Kapanışı resmi İstiklâl Marşı'mızın bestesi ile yapılacak gecede, o dönemin atmosferini seyirciye daha iyi hissettirmek amacıyla eserler arası geçişlerde, tiyatro yönetmeni Yücel Erten'in sahneye koyduğu narasyon ve anekdotlara da yer verilecek. Bu sayede Milli Mücadele Dönemi'nin duyguları Arsen Gürzap ve Çetin Tekindor'un anlatımıyla yeniden yaşatılmış olacak. Konserden elde edilecek gelir, Vakfın eğitim bursu fonuna aktaracak...

Nihat Gökyiğit ile sohbetimize, Tekfen Vakfı'nın Cumhuriyet'in kuruluşunun 85. yıldönümü için hazırladığı bu özel projeyi konuşarak başlıyoruz:

"İstiklâl Marşı'nın tarihçesi bizim orkestraya çok yakıştı. Neden yakıştı? Çünkü, orkestranın birkaç misyonu ve özelliği var ki bunlara çok önem veriyoruz. Nedir onlar? Milli Mücadele'den çıkarken büyük Atatürk'ün 'Yurtta sulh, cihanda sulh' diyerek komşuları - birkaç sene evvel harp halinde olduğu - Yunanistan'la, Balkan ülkeleriyle hemen bir pakt yapma arzusu, anlaşması, dostluk kurmasını düşünecek olursak, orkestra da bu bölgedeki üç denize kıyısı olan - Karadeniz, Hazar Denizi, Doğu Akdeniz - yirmi üç ülkenin müzisyenlerini bir araya topladı. Bu bölge, bu üç deniz dünyanın en problemli yerlerinden birisi. Hatta silahlı çatışmalar var burada. Ama bakıyoruz bölgenin müzisyenleri yan yana gelip bir arada, kardeşlik ruhu içinde musikiye hizmet ediyorlar... Bunun, çok büyük önemi var. Barışa bir çağrı söz konusu. Atatürk'ün önemli misyonlarından birine hizmet eder gibi...

Bir şey daha yapıyor bu orkestra: Bölgenin yerel enstrümanlarını, yerel ezgilerini topluyor. Suriye'nin 'ud'u, Bulgaristan'ın 'kaval'ı, Rusya'nın 'domra'sı, Kazakistan'ın 'kılkobuz'u, Azerbaycan'ın 'kemança'sı, Ukrayna'nın 'bandura'sı, Gürcistan'ın 'salamuri'si, İran'ın 'tar'ı, Kırgızistan'ın 'komuz'u, Yunanistan'ın 'buzuki'si ve Türkiye'nin 'ney, bağlama, kanun, kemençe ve tulum'u gibi yerel çalgıları yer alıyor. Bunları kullanan kişiler, biribirlerini anlamaya çalışıyorlar. Sanatın evrensel dilinin beşeri farklılıkları nasıl bir zenginliğe dönüştürebildiğinin bir örneği sergileniyor orkestrada. Medeniyetler niye çatışsın ki? Görüyoruz ki 'batı'yla 'doğu' kucaklaşabiliyor...

Bu güncel projemizde de orkestranın çalacağı kimi eserler, doğu kültürüyle, ezgisiyle, enstrümanlarıyla hazırlanmış, ancak batı'ya ağırlıkları var. İkisinin ortasında olanlar da bulunuyor. Bu orkestra, bütün bunları birleştirmeye hazır. Dedim ya bize çok yakıştı bu proje... Ve de hakikaten çok heyecan duyuyoruz..."

Yeni bilgiler geliyor

Nihat Bey'in ofisinin hemen dışındaki camlı dolapta, yerel çalgılardan örnekler sergileniyor.  Söyleşiye başlamadan önce, bunları uzun uzun seyretmiş, tanımaya, benzetmeye çalışmıştım. Sohbetimize, onun anlattıklarının ışığında şöyle bir yorum ve soruyla devam ediyorum: Bu projenin duyulmasıyla birlikte, konuyla ilgili bazı kimseler sizi arayacak, böylelikle yeni bilgiler, kaynaklara ulaşma imkânları doğacaktır. Bu geniş çalışmanın haberleri medyada yer aldıktan sonra sizi arayanlar oldu mu?

"Evet, yakınlarda İstiklâl Marşı'mızın bestecilerinden udi Ali Rıfat Çağatay'ın torunu aradı... Sesi titreyerek, heyecanla çok mutlu olduğunu, mutlaka katkıda bulunmak istediğini, hatta oğlunu hemen bilet almaya yolladığını söyledi. Biz de 'Siz, bizim onur misafirimiz olacaksınız' dedik. Araştırma ekibi, yazarlarımız evine gitti, sohbet ettiler. Ali Rıfat Çağatay'dan kalma resim, heykel ve şahsi eşyalara erişme imkânı oldu. Dileriz bunların devamı gelir..."

Büyük olasılıkla gelecektir... Tekfen Vakfı, Milli Mücadele Dönemi'nin bu unutulan notalarını sadece konserle değil, hazırlanmakta olan kitapla da geniş kitlelerle paylaşacak. Mehmet Altun'un kaleme aldığı kitapta, Milli Marş'ın seçilmesi öncesinde Millet Meclisi tutanaklarına geçmiş hararetli tartışmalardan gazetelere konu olmuş ilginç haberlere, bestecilere ait anekdotlardan farklı yorum ve önerilere kadar bugüne kadar bilinmeyen birçok ilginç bilgi ve belge ile birlikte yarışmaya katılan bestelerin öyküsü de yer alacak. Nihat Bey, 1925 doğumlu. Yani tam Cumhuriyet çocuğu... Bu projenin önemini en iyi dile getireceklerden birisi:

Projenin önemi

"Bu proje neden önemli? Kimi mebuslar o dönemde, bu kadar büyük dertler içerisinde 'Ne gerek var buna? Zamanı mı? Biz ölüm-kalım savaşı veriyoruz, siz burada Milli Marş'ı konuşuyorsunuz" diyorlar. Ama o büyük Atatürk biliyor ki bu Milli Mücadele'den sonra bir meselesi daha var: Bir ulus devlet kurmaya çalışıyor.  Bu birleşmeyi yaparken, bayrak kadar Milli Marş'ın da önemli olduğunu biliyor. Ve birleştirici bir unsur olarak ona önem veriyor. Çünkü o büyük Atatürk'ün zamanı yok, her şeyi daha Cumhuriyet'i ilan etmeden yapmak istiyor, sanat okulları kurduruyor. Diyor ki, asıl iki büyük düşmanım var: Biri yoksulluk, diğeri cehalet. Bu sözler çok şey ifade ediyor. Cumhuriyet ilan edilmemişken şûralar topluyor. Lider, vizyonu geniş, geniş olduğu kadar aceleci. Muhalefete rağmen Milli Marş projesini gerçekleştiriyorlar. Birtakım eserler geliyor, bunların içinden birini seçiyorlar..."

24 Ekim'de bu eserleri dinleyecek, kitapta bestelerin öyküsünü okuyacağız. Biz, şimdi Tekfen'in sosyal sorumluluk projeleriyle devam edelim:

"Sosyal sorumluluk alanında hizmet etme heyecanı hepimizde daima var. Sosyal sorumluluk alanında hizmet etmek çok kolay değil. Bir taraftan şirketi güçlendirirken, yeni şirketler kurarken, acaba sosyal sorumluluk alanında ne yapabiliriz diye hep kendimizi sorguladık. Ve şu an içinde bulunduğumuz bu odada, birçok ticari kararlar alınmasının yanı sıra sosyal sorumluluk projeleri de oluşturuldu. Örneğin, TEMA da burada kuruldu.

"Üç Denizin Sesi"

Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı Öğretim Üyesi Prof. Saim Akçıl, 1992 yılında geldi, şu karşıdaki koltukta oturdu, Karadeniz Oda Orkestrası projesini teklif etti, ben hazırım dedim. Ve orkestranın yapılanması, beş hafta içinde gerçekleşti. Daha önce, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Konseyi kurulmuştu. Bu nedenle de bölgedeki kültürel ilişkileri zenginleştirmek ve geliştirmek amacıyla oluşturulan projelere sıcak bakıyordum. Orkestra başlangıçta konseye üye Arnavutluk, Ermenistan, Azerbaycan, Bulgaristan, Gürcistan, Romanya, Türkiye, Moldova, Rusya, Ukrayna ve Yunanistan'dan 17 sanatçıyla başladı. 1993'de Uluslararası İstanbul Müzik Festivali'ne katılan orkestra, Türkiye başta olmak üzere, Almanya, Azerbaycan, Belçika, Bulgaristan, Fransa, Gürcistan, İngiltere, Japonya, Katar, Kazakistan, Kırgızistan, Kuzey Kıbrıs, Özbekistan, Romanya, Rusya, Ukrayna, Yunanistan'da konserler verdi.

İki önemli konsey vardı. Türk - Sovyet İş Konseyi, Türk - Amerikan İş Konseyi. Ben, Türk – Sovyet İş Konseyi'ne başkan oldum, on sene bırakmadılar. Sovyetler dağılırken de son derece faaldi konsey. Bugün, bu yerlere gelindi. Sovyetler Birliği ile dört yüz milyon dolarlık ticaretin otuz milyar dolara çıkmasında iş konseyinin çok önemli hizmetleri olmuştur.

1998 yılında, 'İki Denizin Öyküsü Enerji Konferansı' vesilesiyle orkestraya Hazar Denizi Bölgesi'nden 5 ülkenin daha sanatçıları katıldı.

Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in, 'Neden iki deniz? Bir de Doğu Akdeniz var' sözü üzerine ertesi yıl enerji konferansının adı 'Üç Denizin Öyküsü' olurken, orkestranın 'lakabı' da 'Üç Denizin Sesi' oldu. Böylece Doğu Akdeniz'in 6 ülkesinden de sanatçıların katılımıyla genişleyen orkestra, 50 sanatçıya ulaştı."

Nihat Gökyiğit'in ticari ve kültürel işbirliklerini birlikte yürütmesi, meyvelerini çok hızlı bir biçimde veriyor:

"Sovyetler Birliği'yle ilişkileri o derece ileri götürdük ki Türk - Amerikan Konseyi'nin Eş Başkanı bize müracaat etti, 'Türk ve Amerikan işadamlarından bir grupla Sovyetler'e ortak bir seyahat yapalım' dedi. Oralarda çok iyi ilişkilere girdiğimizi görmüşlerdi. Kazakistan'dı ilk durağımız. Sonra Kırgızistan'a geçtik. Devlet yöneticileriyle iyi ilişkilerimize, Amerikalılar da tanık oldular. Gürcistan'la da yakın ilişkilerimiz vardı. Daha sonra, oranın fahri vatandaşlığı unvanı verildi."

Ticari boyutlardan yine sosyal sorumluluk projelerine dönelim. Tekfen'in çok sayıda gence verdiği burslardan söz edelim:

14 bin başvuru var

"Tefken Grup Şirketler Başkanı Erhan Öner, Tekfen'in bir numaralı bursiyeridir. Tekfen Eğitim, Sağlık, Kültür, Sanat ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı, 12 Nisan 1999 tarihinde kâr amacı gütmeyen bir organizasyon olarak Tekfen Holding'in ortakları, kurucu aile üyeleri ve Grup Şirketleri tarafından kuruldu. Vakıf olarak her sene iki yüze yakın çocuğa karşılıksız burs veriyoruz. Lise, üniversite ve lisansüstü. Bugüne kadar binin üzerinde öğrenciyi mezun ettik. Liseden mezun olunca hakları sıfırlanıyor, üniversite için tekrar yarışa giriyorlar. Şu anda başvurular tamamen online alınıyor. Her sene mezun sayısı kadar yeni yer açılıyor. Bu yıl, altmış mezunumuz oldu. Onların yerine şu gün itibariyle 14 bin başvuru geldi..."

Tekfen'in sosyal sorumluluk projelerinin yanında, kitaplarla da kültürel dünyamıza katkıları var. Yayınlarına dönecek olursak:

"Aslında, düzenli bir yayıncılığımız yok. Ama şimdiden üç kitap oldu. Biri Fatih Orbay'ın Anadolu'nun Çiçekleri, diğeri kendi kurum tarihçemiz: Tarih Vakfı'yla birlikte hazırlandı, satışı olmadı, ama ikinci baskıyı gördü. Herhalde kurum tarih kitabı olarak ikinci baskıyı gören az yayınlardan biridir. Şimdi, Milli Marş kitabı yayınlanacak. Bir de Cumhuriyetin 85. yılında, Atatürk'ün unutulmaz söylemleri, 'Kendi Sözleriyle Yaşayan Atatürk' kitapçığında buluştu. Türkiye ilk Kültür Bakanı Prof. Talat S. Halman'ın derlediği ve Tekfen'in kurucu ortaklarından işadamı Feyyaz Berker'in katkılarıyla yayınlanan kitap, Türkiye Cumhuriyeti'nin 85. yılı dolayısıyla Türk gençliğine ithaf edildi."

Gençlere öğüt

Nihat Gökyiğit'e söyleşimizin sonunda, gençler için neler söylemek istediğini soruyorum:

"Şunu söylüyorum gençlere, başkalarını suçlamak yerine kendinizi sorgulayın. Bu enerjinizi, vaktinizi neyi yanlış yapıyorumu keşfetmenin peşinde harcayın. Kendimizi sorgularsak çok daha iyi yerlere ulaşırız. Üşenmekten ve boş kalmaktan deliler gibi korkun. Her ne yapıyorsanız daha iyisini yapmaya gayret edin. Er geç fark edilirsiniz. Elli senelik iş hayatımda bunların çok örnekleri var."

Bu keyifli sohbetin sonunda, Nihat Bey'in verdiği kitaplar ve DVD'lerle ayrılırken Ulus'taki Tekfen binasından, "Bir dakika" diyor. "Son bir sosyal sorumluluk projesinden bahsetmek istiyorum: Çevre Dostu Binalar Derneği. En yenisi bu. Ve bunu da çok önemsiyorum. Dünyanın başındaki dert, doğal varlıkların süratle tahrip edilmesi, yok edilmesi. O kadar süratli ki, onlara kendilerini yenilemelerine fırsat vermiyor artık son elli yılda. Bu, doğal varlıkları sermayeden yemek anlamına geliyor. Ve bu da ekosistemi, her şeyi bozuyor. Bu doğal varlıkları kullanmada binaların payı yüzde 35 – 40 arası. Enerjide, suda her şeyde. O hâlde bu kadar önemli bir kısmını tüketen, kirleten, yok eden binaları nasıl yapmalı ki, bunlar çevre dostu olsun. Proje bu... Epey hazırlıklar yaptık, komiteler kuruldu. Çalışıyoruz şimdi. Bir eğitim programı yapıyoruz. Sadece bunu okullarda başarabilirsek bile yeter. Milli Eğitim Bakanlığı'nın bundan sonra yapacağı okulları yeşil yapma olasılığı sağlanırsa, yeni nesiller öyle yetişir. Çünkü çevre dostu bina demek, insan dostu demek, daha az hastalanır, daha çok mutlu olursunuz..."

Her şey doğanın korunması için...

İstiklâl Marşı'mızın bestelerinin serüveni, önümüzdeki günlerde kitaplaşacak. Tekfen'in başka kitapları da var. Örneğin, belgesel yapımcısı Fatih Orbay'ın 20 yıllık çalışması sonucu biriktirdiği Türkiye'nin florasını belgeleyen fotoğraflar, Tekfen Holding'in 50'inci yılı nedeniyle hazırlanan özel bir kitapta toplanmıştı. İngilizce ve Türkçe olarak hazırlanan bu kitaptan öğrenmiştik ki 10 bin çeşit çiçek türüne sahip Türkiye'de her yıl 60 yeni tür daha keşfediliyordu ve bu türlerin yüzde 34'e yakını yalnızca Türkiye'de bulunuyordu. Nihat Gökyiğit, Türkiye'nin biyolojik zenginliklerinin korunmasıyla da yakından ilgileniyor. Ve diyor ki:

"Beni çok heyecanlandıran, Türkiye'nin biyolojik zenginlikleriyle ilgili bir yayınımız var. Avrupa Parlamentosu'nda, Brüksel'de dediler ki: 'Burada Türkiye'nin biyolojik zenginliği ve korunması hakkında bir sunum yapar mısın?' Hocalarla görüşe görüşe hazırladım ve orada bir sunum yaptım. O sunumun bir yerinde diyoruz ki: Türkiye sahip olduğu doğal değerlerle, Avrupa Birliği üyesi olduğunda, tek ülke, Birlik'in biyolojik zenginliğini neredeyse ikiye katlayacaktır.

Bu arada, doğal varlıkların tahribindeki süratlenmeye çare de gene doğanının içerisinde. Mesela benim botanik bahçemde böyle çareler üzerinde duruyoruz. Altı köyü içine alan İzole Maçahel beldesinde TEMA, soyu tükendiği düşünülen saf Kafkas arısını keşfedip damızlık arı üretti. Bu proje, uluslararası ödül aldı. Baklagiller familyasından yalnızca Akşehir ve Eber Gölü çevresinde yetişen piyan bitkisinin fasulye, mercimek veya nohutla evlendirilmesiyle verimin üç katına çıkacağından, bu konuda çalışmalar sürdürülüyor. Türkiye'nin doğal değerlerini anlatan bir belgesel yaptık. O belgeselimiz, Barselona'da, 7 bin kişinin katıldığı bir kongrede gösterildi. Başka belgesellere de çok destek verdim. GAP belgeseli hazırlattık. Ali Koç da bu konuda bana ortak oldu."

Bunlar, Nihat Bey'in kişisel desteklerinden yalnızca birkaçı...