Yeşilçam'a sosyal destek çabası
Faruk Şüyün'ün bu haftaki konuğu; Ferdi Merter Fosforoğlu
Hülya Koçyiğit, Murat Soydan, Muazzez Arçay, Sırrı Gültekin, Mengü Yeğin, Enver Burçkin, Faruk Kenç, Ümit Utku, Emel Sayın, Ayla Algan, Şükran Özer Doruk, Nuri Sesigüzel, Erkan Özerman gibi sinema, tiyatro ve müzik dünyasının önde gelen isimleri tarafından 1975'te kurulan Film-San, 6 bin 800 üyesiyle sektör çalışanlarının sosyal hakları için destek arayan en eski kuruluş, ilk sinema meslek örgütü... Ferdi Merter Fosforoğlu geçtiğimiz aylarda Film-San Vakfı Yönetim Kurulu Başkanlığı'na sinema ve tiyatro sanatçısı seçildi. Bugün de "Haftanın Konuğu." Vakfın kurucu üyelerinden olan annesi Muazzez Arçay'ın vasiyetini yerine getirmek için bu göreve talip olduğunu belirten Ferdi Merter, söyleşimizde yakın çevresinden pek çok sanatçının acılar çekerek parasızlık içinde vefat ettiğini vurguladı... Renan Fosforoğlu'nun oğlu olan yılların sanatçısı, "çocukluğumda geçirdiğim bütün olumsuz olaylar nedeniyle bu görevi kabul ettim" dedi ve şöyle devam etti:
"Vakıf 1975 yılında kurulmuş ve sahipsiz olan Yeşilçam sanatçılarına destek noktaları aranmış. Hiçbir ekonomik güvencesi olmayan sanatçılara birtakım uğraşlar sonucunda bir avuç insan, bazı güzellikler kazandırmış. Emekli olmalarını sağlamış. Bana da bu işin gelişinin nedeni, o bir avuç insan içerisinde bulunan kurucu üye annem Muazzez Arçay... Üyelik, vakıflar yasası gereği oğlu olarak bana intikal etti. Çocukluğumda geçirdiğim bütün olumsuz olaylar nedeniyle bu görevi kabul ettim ve sanatçıların, film çalışanlarının, film sanayiinin ileriye yönelik bir kalkanı olmak için 'ne yapabiliriz?'i ön plana çıkaracak çalışmalar için kolları sıvadım..."
Olumsuz olaylardan kastınız, sanatçıların zor durumlara düşmesi, sıkıntılı dönemler geçirmesi... Yani 40'lı yıllardan bu yana acı tanıklıklarınız değil mi?
"Evet, ben çocukluğumdan beri tanığım, o yıllardan beri bu sıkıntıların hepsini gördüm. 1975'te çıkan yasa bazılarına birazcık nefes aldırdı. Alamayanlar da vardı... Alamayışlarının nedenlerinden biri de birbirimize olan inançsızlığımızdı. Buradan bir iş çıkmaz, bu iş olmaz inançsızlığından dolayı eski arkadaşlarımız başvurularını yapmadıkları için yasadan yararlanamamışlardı.
Şimdi gerek yasanın o maddesinin tekrar gündeme gelmesi, gerek başka birtakım olanakların ortaya çıkması için uğraşa kalkıştık. Bu camiada 1955'lerden yana var olan Nilüfer Aydan'la - sağ kolum, başkan yardımcısı - işin içine balıklama daldık. Tek amacımız, dediğim gibi yalnız bırakılan sanatçıların - bunlara çok örnek verebiliriz Cahide Sonku'dan Kenan Pars'a, Suphi Kaner'e – zor koşullar içerisinde ölümü beklemiş olan arkadaşlarımızın artık bunlara maruz kalmamaları... Onların bu yalnızlığını ortadan kaldıracak birtakım projelerin yapılması gerekliliğine inanıyoruz."
PROJELER...
Bu projeler neler?
"Birincisi, çok kötü istismar edilen kullanım, yani telif yasası… Biliyorsunuz bir yapımda çalışan kişi, işin ilk başında bir para alıyor. Yapım daha sonra ne kadar kullanılırsa kullanılsın beş kuruş verilmiyor, ama işi yapanlar almaya devam ediyorlar. Burada o sanatçının yüz eskitme diye bir olayı da var. Yani eğer filmi normal gösterime girdikten sonra arka arkaya oynarsa, satılırsa ne oluyor başka şirketler 'şimdi filmi oynuyor, yüzü eskidi' diye onu mağdur ediyorlar. Bunun bir karşılığı olması gerekiyor. İşte onun için bir çözüm bulduk, onun üzerine gidiyoruz.
Artı çoğu eski arkadaşımızı bulamıyoruz. Ya Sirkeci'de bir otel köşesinde, ya bir hastanede ya da İstanbul'un dışındaki bir köyde, bir ilde ailesinin yanında, neden? Bir dinlenme evi projemiz var. Büyük bir inşaat şirketiyle anlaştık. Güzel bir site yapılacak. Yani dışarıya satılacak binaların yanı sıra – zaten 'kültür sitesi' adı altında yapılıyor - orada bir tiyatro, bir okul ve bir ev yapılacak. Dinlenme evi. Bu dinlenme evinde araştırmalarımız sonucu ortaya çıkacak olan bazı arkadaşlarımız, dinlendikleri kadar dinlenecekler.
Bunların yanı sıra şu anda beş ya da altı hastaneyle bağlantı kurduk, protokol yaptık. Bu beş- altı hastaneye elinde bizim kartımız olup da başvuran arkadaşlarımız, duruma göre eğer harcama gerekiyorsa, bunun belirli miktarını ödeyerek, harcama olmayan bir kontrolse bedava olarak bakılacak."
Bir de kitap çıkacaksınız değil mi?
"Evet. Bu sene, Türk Sinemasının 97. yılı... Kasım ayında büyük bir gece yapmayı düşünüyoruz. Bir araya gelsin arkadaşlarımız istiyoruz. Herkes birbirinden koptu. Geçenlerde Bakırköy Titanic Resort Hotel'de 'Yeşilçam'ı Hatırlatma Gecesi' yaptık. Çok katılım olmamasına karşın yine de gayet güzel bir karşılaşma oldu, insanlar birbiriyle merhabalaştılar, çok sevindiler. Şimdi onun daha büyüğünü yapacağız ve 97. yıl adına 'Bir Asırlık Yeşilçam'dan Serpintiler' isminde bir kitap çıkartacağız. Bu bir tarih kitabı değil, bir hatırlatma kitabı olacak. Bulduğumuz, elimize geçen söylemleri yönetmenden set işçisine kadar herkesin hatırlatılması için kitaplaştıracağız..."
KİTAP HAZIRLIĞINDALAR...
Kim hazırlıyor?
"Biz, vakıf olarak hazırlıyoruz. Bir firma bize bunu basmayı taahhüt etti, sponsor olarak. Amacımız, dediğim gibi ileriye yönelik sanatçılarımızın, özellikle çalışanlarımızın, oyuncularımızın arkalarında bir güç olduğunu hissetmeleri ve küstükleri Yeşilçam'a, küstükleri sinemaya ve küstükleri dizilere dönmeleri. Çünkü insanlar arkalarında bir gücü hissederlerse yaşama dönme arzuları canlanır. Amacımız bu. Bunun için de dediğim gibi 70 küsur yıllık deneyimlerimden yararlanarak, gördüğümüz rezillikleri, yanlışları göz önünde bulundurarak planlar çizmeye çalışıyoruz."
Bunları biraz daha detaylandırsak... Sanatçılar, set işçileri, binlerce insan... Bunların içinde size ihtiyaç duyabileceklere nasıl ulaşmayı planlıyorsunuz?
"Elimizdeki bütün olanakları kullanacağız; işte bugün internetten yararlanıyoruz, birçoğunun telefonlarını bulduk. Seferber olunacak, burada görev taksimleri yapılacak ve herkes dağılacak, gidecek, bulacak. Bulmakla yükümlü. Bu insanlar buhar olup uçmadılar ya! Yalnızlıktan bunaldıkları ve utandıkları için saklanıyorlar. Bulunmaz diye bir şey yok. Gazetelere belki ilan veririz.
Her televizyon konuşmamızda da bu çağrıyı yapıyoruz. Lütfen gelin ve yakınınızda olanlara duyurun, diyoruz! Yalova'dan telefon geliyor. İsmini de söyleyeyim: Ahmet Mersinli. Zamanında Cüneyt Arkın'ın sağ kolu olan Ahmet Mersinli, Yalova'nın bir köşesinde oturuyor; hasta. Hasta olduğunu bize belgeleyen arkadaşları Kültür Bakanlığı'na yönlendirip bir katkı çıkması için de uğraşıyoruz. En az 20 kişiye böyle bir teşebbüste bulunuldu ve çıktı."
GELİR KAYNAKLARI...
Bu çalışmalar için nasıl bir bütçe oluşturdunuz, gelirleriniz nereden?
"Kartlarımız var örneğin, vakıflar yasasına göre her yıl yenilenmesi gereken. O kartlar yenilenirken cüzi bir para alınıyor. Bize yapılan bağışlar var. Mümkün olduğu kadar para harcamadan birtakım şeyler yapmak çabasındayız. Çalışanlarımız ise vakıf adına çalıştıkları için herhangi bir karşılık almıyorlar."
Kaç kişi bu iş için seferber oldu?
"Şu anda eski tüzüğe göre yapılmış bir yanlış var. Eski tüzüğe göre 6 bin 800 yüz üyemiz görünüyor. Fakat maalesef bu 6 bin 800 üye vakıflar yasasına göre tam işlenmemiş. Şu anda bu işlerle uğraşması için belirlenen kişilerin listesinde 14 kişi mevcut."
Kurucu üye mi bunlar?
"Evet. Hayatta kalan 14 kurucu üyemiz var. Artı genel kurul, emek vermek isteyen arkadaşları da kurucu üye sıfatına geçirebiliyor. Yeni tüzüğümüze böyle bir madde koyduk. Örmeğin son olarak Ediz Hun, Nebahat Çehre, Oya Aydoğan da var olmak istediler bu olayda. Bütün bu isimler genel kurula, kurucu üyelere bildirildi."
Şimdiii, 6 bin 800 üyeniz var vakıfta, genel kurul kaç kişiyle toplanıyor?
"Yalnızca kurucu üyeler. Yani seçme ve seçilme hakkı, kurucu üyelere ait."
Ne zaman yapılacak yeni genel kurul? Burada tüzük de mi oylanacak?
"Evet. Tüzüğün kullanılması ve mahkemeye gönderilmesi kararı çıkacak."
Ne zaman?
"17 Ağustos'ta yapıyoruz kısmetse. O çıktıktan sonra çalışmalarımız daha da rahatlayacak. Çünkü dediğim gibi 1975'lerde yapılan bir tüzükle bugün yaşantı kurmak, yol çizmek çok zor. Onu hallettik, sanıyorum bundan sonra daha hızlı koşturacağız atı."
Kültür ve Turizm Bakanlığı'yla da yakın ilişkiler içinde olmak zorundasınız... Problemlerin çoğunun çözümü, oradaki çalışmalardan geçiyor...
"Kültür Bakanlığı ile, sinema dairesiyle çok güzel ilişkimiz var. Benim, biraz Ankaralı oluşumdan, Devlet Tiyatrosu'ndan kaynaklanan güzel bir muhitim olduğu için çok güzel bakıyorlar olaylara. Çerçeveletip duvara astık, gördüğünüz gibi işte Avrupa Bakanı'mız hemen yazı yollayarak kutladı, ki Avrupa Bakanı'mızla ilişkimiz Avrupa'ya açılacaksak çok önemli. Bir sanatçı grubunun orada oluşu, onlarla işbirliği yapma meselesi çok önemli.
Bir de teklif var, daha gündeme almadım: Edirne Belediyesi, Bulgar tiyatro sendikasıyla Türkiye Film-San Vakfı'nı Edirne'de el sıkıştırmak istiyor, karşılıklı olarak birtakım şeyler yapmamız adına. Bu da güzel bir atılım dışarıya açılmamız için. Oraya sanatçı göndeririz, oradan sanatçı getiririz, konferans verdiririz... Yani yapılmayacak şeyler değil."
Beyoğlu'nun tam göbeğinde bulunan bu vakıf binasının da bir hikâyesi var değil mi?
"İçerisinde bulunduğumuz bina, Suzan Yakar Rutkay'ın zamanında eviydi. Fakat öyle bir noktaya geliyor ki Suzan Hanım, Ümit Utku'ya, bütün olayları başlatan Ümit Utku'ya, 'bu binayı vakfınıza hediye etmek istiyorum' diyor."
Suzan Hanım, Adnan Şenses'le mi evliydi?
"Evliydi, bu bina da onların eviydi. Ve Ümit Utku'ya 'sen madem ki böyle bir şey başlattın, sinemacı arkadaşlara destek olmak için bunu başlattın, ben de sana bu binayı vakıf için armağan ediyorum' diyor. Bu, tabii ki özellikle bugün çok önemli bir şey. Biz, vakıf binası için kira vermiyor, üstelik alıyoruz kullanmadığımız iki dairemizden. Yani, bizim aylık giderlerimizi karşılayan bir gelir oluyor."
ÖRNEK ÜLKELER...
Yurtdışında sanatçıların hayat şartları daha kolay...
"Hiçbir sanatçının hayatı kolay değildir."
Mutlaka, ama sahip çıkılma anlamında söylüyorum, örnek aldığınız ya da benzer bulduğunuz biz sistem var mı?
"Ben, genelde İtalya'daki sinema sanayiini hep ön planda tutarım. Bir de İngiltere'deki 'art council' olayını. Yani Türkiye çapında bütün sanatsal olayları yönlendiren, - denetleyen değil - sanatçılardan, prodüktörlerden, üniversitelerdeki öğretim üyelerinden, meslekle ilgili gibi kişilerden oluşan bir 'art council' olayı. Çok önemli…
İtalya derseniz, meselâ İtalya'da bir film yapmaya gidiyorsanız, İtalya öyle kurmuş ki düzenini götürdüğünüz kişilerin yönetmen, yardımcısı, prodüktör, hatta figüran karşılıkları İtalya'da var. Diyor ki İtalya, gel kardeşim burada filmi çek, ama o kişileri getiriyorsan sen ülkenden, o getirdiğin kişilerin bende olanlarının karşılığını bana yatır, sizin dediğiniz gibi mağdur etmeme adına... Yani bu kadar güzel kurmuşlar sistemlerini."
Bu "art council"ı öneri olarak götürdünüz mü, götürmeyi planlıyor musunuz?
"Art council'ı biz yıllar önce Çetin İpekaya ile birlikte ortaya koymuştuk daha o zamanlar, Türkiye'deki tiyatro karmaşasını ortadan kaldırmak adına. Dönemler değişti, şunlar değişti, bunlar değişti; her şeyin, yerinden öz yönetim esprisinin planlamaları yapıldığı halde havada kaldı. Şimdi sinemanın içerisinde olarak ve bu sinemayla bağlantılı olarak bu 'art council'ı, yeniden önerilerimiz içine aldık. Ama, Türkiye çapında yapılacak bir olay, yalnız sinemada değil."
Hazırlanan kitabın ayrıntılarına girebilir miyiz?
"Biyografiler, Türk sineması adına söylenen sözler, fotoğraflar var... Yani baktığımız zaman bunlar gelmiş geçmiş, şu işleri yapabilmişler veya yapmamışlar…"
Bir örneği var mı daha önce?
"Olmadığı kanısındayım, çünkü hep ansiklopedi nitelikli ya da meselâ tarihi nitelikli yapılıyor işte Türk Sineması Tarihi diye. 'Serpintiler'e söyleşiler, hafif, rahat okunan metinler koyacağız. Okuyanlar, arayanlar baksınlar kimler gelmiş kimler geçmiş, belki ne zorluklar geçirmişler bunları anlatacağız. Dediğim gibi set amirinden, dekoratöründen bir başrol oyuncusuna, bir yönetmenine kadar elimize geçen belgeleri, bulabildiğimiz herkesi kullanmak istiyoruz. Bunun için de adı 'Serpintiler.' Bir iddiamız yok. Serpintiler!"
Bu nedenle de ikinci, üçüncü ciltler gelebilir...
"Evet, son sayfasına da zaten böyle bir şey yazıyoruz: 'Biz bu kadarını yapabildik, varsa elinizde doküman, varsa elinizde söylenmesini istediğiniz bir şey lütfen bize iletin, ikinci kitabımızı onlarla çıkaralım."
Yayınlara devam etmek istiyorsunuz yani…
"Tabii… Sanatçılar, çalışanlar, emekçiler ne varsa elinizde buyurun getirin, ikinci 'Serpintiler' olarak onu çıkaralım."
Peki, Film-San'ın arşivi var mı?
"Yavaş yavaş oluşturuyoruz."
Daha önce yok muydu?
"Maalesef… Yalnız buraya üye olanların üyelik formları bulunuyor."
Film-San Vakfı'nda yeni yönetimin amaçları
1. Sanatçıların barınabileceği "Sanatçı Evi" projesi.
2. Sosyal güvence yasasının yeniden çıkarılması.
3. Maddi sıkıntı içindeki sanatçılara yardım sağlanması.
4. Vakıf üyelerine sanatçı kartıyla indirim sağlayacak firmaların tespiti
5. Telif hakları yasasının gündeme getirilmesi.
6. Sosyal güvence yasasının çıkarılmasıyla sanatçılara, geriye doğru borçlanabilmeleri için bankalardan kredi sağlanması,
7. Sektöre ilişkin kitaplar yayınlamak.
8. Anlaşmalı hastanelerde ücretsiz veya indirimli tedavi imkânı.
Büyük bir mücadelenin sonucu...
Film-San'ın kuruluş yıllarından söz etsek?
"1975 yılında prodüktör Ümit Utku, piyasada bu işten hakikaten çok çekenler olduğunu görmüş ve etrafına onlardan 5- 6 kişiyi toplayarak bir harekete girişmiş. O günlerden örnek vermek gerekirse annem Muazzez Arçay'ın bir gazete beyanı var meselâ: 'Türkiye'deki sinema oyuncularına haklar veren bir yasa çıkmazsa, kendimi meclisin önünde yakacağım.' Böyle bir beyanı var gazetede ve o zamanlar ayağı da sakattı. Ve bu bir avuç insan Süleyman Demirel'den diğer yetkililere kadar birçok ismin kapısını aşındırarak, kapılar kapalıysa, pencerelerden girerek bu yasanın çıkması için mücadele vermişler. Çıktığı zaman da duyurmuşlar."
Yasa dediğiniz?
"Sanatçılara emekli olma hakkının tanınması ile ilgili madde. Tabii ki burada şöyle bir şey var; geriye dönük borçlanmaları çoğu üyemiz yapamadığı için yararlanamamışlar bu yasadan. Şimdi tekrar bu yasayı gündeme getiriyoruz. Şayet çıkarabilirsek, Film-San Vakfı'nın garantisiyle diyelim bir-iki bankadan bu kişilere kredi talebinde bulunacağız, cüzi ödemelerle. Onlar aldıkları krediyle borçlanmayı yaptıkları için hakkın sahibi olacaklar ve o bankaya çok cüzi miktarlarla ödemeler yapacaklar. O kişiler ödeme yapacak durumda olsalardı, zaten bu uğraşları vermezdik. Yani bu, bankaları ikna etmemize bağlı, garantisi dediğim gibi vakfın kişiliği olacak..."