Çerezlerin kralı

Bugünler, her sene eylül ve ekimde hasadı yapılan kabak çekirdeğinin kavrulma zamanı.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

FARUK ŞÜYÜN

Doğrusunu isterseniz ben, ay çekirdeğinden çok kabak çekirdeğini severim... Uzun yıllar önce bazı kitaplarını hazırladığım yazar Cemal Kutay, “Faruk Beyciğim, lütfen her gün bir avuç kabak çekirdeği yiyiniz; çok yararlı” deyince, alışkanlık haline getirmiş, yakın tarihlere kadar bu öğüdünü tutmaya çalışmıştım. Anlamıştım ki “çerezlerin kralı”yla karşı karşıyayım...

İşte bu bilinçle profesyonel bir kabak çekirdeği tüketicisi olmuş, türlerini ayırt etmeye başlamış; işi, kavrulmamış ve tuzsuz olanını bulup alıp yemeye kadar götürmüştüm. Yine de aklım, sütle kavrulmuş Nevşehir kabak çekirdeğinde ve “Ürgüp sivrisi”nde kalmış, onlarla ara sıra kaçamaklar yapmayı da ihmal etmemiştim... 100 gramı 600 kalori içerdiğinden günde bir avuç ölçüsünü kaçırmamaya da çalışmıştım...

Kabak çekirdeği, adı üstünde çerezlik kabaktan çıkıyor. Kabak, enteresan bir bitki; sebze gibi yemeği, meyve gibi tatlısı yapılıyor. Rendelenip salatalara katılarak çiğ olarak da yenilebiliyor.
Kabak çekirdeği için olgunlaşmış çerezlik kabaklar, saplarından koparılarak pişmesi için güneş altında bekletiliyor.

Daha sonra makineyle veya elle çekirdekler çıkarılıyor, temizlenip doğrudan güneş görmeyen havadar beton zeminler üzerinde kurumaya bırakılıyor.

Bugünler, her sene eylül ve ekimde hasadı yapılan kabak çekirdeğinin kavrulma zamanı.
Çekirdekleri, yaş haldeyken veya kuruduktan sonra kavurmak mümkün. Örneğin, Nevşehir’de sütle kavrulmuş meşhur kabak çekirdeğinin kavrulma işlemleri için vatandaşlar taş fırınlara akın etmeye başladılar. Odun ateşiyle ısıtılmış fırında, sac üzerinde 1 saate yakın 120-150 derecede kavrulan kabak çekirdeklerinin tadı, aromaları doğrusu bir başka oluyor. Araştırmacılar, kabak çekirdeğinin kabuklarının da çok yararlı olduğunu söylüyorlar ama doğrusu ben, onları da yiyebilmek için bir yöntem bulamadım.

Bu nedenle, kabukların 30 gramında 4 mg civarında olan demiri, çöpe atmak zorunda kalıyorum!
Kabuk ve çöp deyince, kabak çekirdeğini nerede yersem yiyeyim, çevremi kirletmemeye çalışıyorum...

Sohbetimizi, Halide Edib Adıvar’ın 1922’de kaleme aldığı “Dağa Çıkan Kurt” adlı yapıtındaki öykülerden birisi olan “Kabak Çekirdekçi” ile bitirmek istiyorum. İşte birkaç satırı:

“Fazlı Paşa Yokuşu’nda akşam olurdu. Fazlı Paşa akşamla siner, çekilirken garip, ince bir ses bu sessizliği yırtar gibi çınlatırdı.

- Kabak çekirdeği taze taze yenir… Karanlık sessiz evlerden çocuklar evvela sönük, sonra telaşlı, birbiri arkasından haykırırdı; - Kabak çekirdekçi, kabak çekirdekçi!
(...) Bir gün aynı yokuşta yaşayan küçük yeğenim bana dedi ki:
- Eski gazeteleri bana verir misiniz, teyze?
- Ne yapacaksın kızım?
- İsmail Hakkı Bey’e vereceğim (...)
- Gazeteleri ne yapacak?
(...)
- Gazeteleri okumak için ister. O vaktiyle kâtipmiş, kadro harici olmuş, burada evi varmış, satmış, Karagümrük’e taşınmış. Kimseden bir şey istemez, ama gazeteye dayanamıyor. Hele okula giden küçük bir kızı var, o olmasa kendi gazetesini de alır. Bu kadar uzaklara da kabak çekirdeği satmaya gelmez. Hep sıkıntıyı onu mektebe göndermek için çekiyor.” Kabak çekirdeklerini mutlulukla çıtlattığımız günlerin sürmesi dileğiyle...

Bu konularda ilginizi çekebilir