‘Sanayisizleşiyoruz, inşaat köpüğünden çıkış sancılı olur’

Türkiye’de benzerleri daha önce iki kez yaşanan ‘sanayisizleşme’ benzeri bir sürecin yaşandığını anlatan Prof. Dr. Serdar Sayan, “İnşaat bir köpük ve buradan rant yaratıp dağıtarak oluşturulan büyüme süreci sürdürülebilir değil” dedi

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

MEHMET KAYA - ANKARA

TOBB ETÜ Öğretim Üyesi ve TOBB ETÜ Sosyal Politikalar Uygulama ve Araştırma Merkezi (SPM) Direktörü Prof. Dr. Serdar Sayan, son zamanlarda sanayi kuruluşlarında üretimden kaçınma eğilimi baş gösterdiğini söyledi. DÜNYA’nın sorularını yanıtlayan Sayan, geçmişte iki kez 80’lerin başında ‘bankerler dönemi’ ve 90’lı yıllarda ‘repo dönemi’ olarak adlandırılabilecek dönemlerde de benzer bir eğilimin yaşandığını hatırlattı. Sayan, “Geçenlerde İzmir Ekonomi Üniversitesi’nden Doç. Dr. Alper Duman, İstanbul Sanayi Odası’nın en büyük 500 listesinde son şirketin cirosunun 200 milyon TL’ye kadar düştüğüne işaret etti. Bugün baktığınızda 200 milyon TL, konut sitesi inşa eden bir müteahhitin orta ölçekli bir inşaat projesinin bedeli. Bu, sanayisizleşme kaygılarını destekleyen türde ciddi bir örnek” dedi. 

Kuşaklar boyu sanayicilik yapan ve üretim tesisleri bulunan güçlü firmaların dahi inşaata yöneldiğinin altını çizen Sayan, “Bu eğilim giderek güçleniyor. Sanayicilik meşakkatli ve stresli. O kadar karlı da değil. İnşaat ise, özellikle iktidara yakınsan, çok karlı bir iş. Öte yandan, inşaat sektörünün tek tek sanayiciler için, müteahhitler için karlı olması, inşaata kaçışın ülke için iyi olacağı anlamına gelmiyor” ifadelerini kullandı.

‘Rant üretecek arsalar bitiyor’ 

Türkiye’nin emlak ve imar düzenlemelerinden elde edilen ranta dayalı bir ekonomi haline gelme eğilimini, memleketin ‘Büyükşehir Belediyesi’ tanımlamasına benzer şekilde bir ‘Büyükülke Belediyesi’ne dönüşmesi benzetmesiyle tarif eden Sayan, sözlerine şöyle devam etti: “İnşaat bir köpük ve buradan rant yaratıp dağıtarak oluşturulan büyüme süreci sürdürülebilir değil. Daha ne kadar gider bilmiyorum; çünkü rant üretecek arsalar bitiyor. Memleketin üzerine kat mı çıkılacak? Bu sürecin gitmeyeceği ortada. Kendisini düzeltmesi sancılı da olabilir. Tek tek kentlerde rant üretip dağıtarak yerel siyaset yürütülebilir ama bütün bir ülke ‘Büyükülke Belediyesi’ gibi yönetilemez.”

Türkiye’deki inşaat patlamasının döviz getirisi sağlamayan yönüne işaret eden Sayan, kaynakların büyük ölçüde bu yöne kaymasının sanayicilikten caydırıcı etkisine de dikkat çekti. İnşaat faaliyetindeki artışın sadece yapı malzemeleri sektörünü hareketlendirdiğini ve buradan ihracat yoluyla sağlanan döviz girdisinin yıllık 20 milyar dolarlara kadar çıktığını anlatan Sayan, bu ürünlerin de büyük ölçüde düşük katma değerli ürünler olması nedeniyle Türkiye’nin orta gelir tuzağını beslediğini söyledi. 

Türkiye’nin büyüme modelinin değiştiğini ve bu modelin rant-siyaset ilişkisiyle beslenir göründüğünü vurgulayan Sayan, “Türkiye sanayiyle, ticarete konu olan mallarla, ihracat kanalıyla büyümeyi hedefleyen bir ülkeyken; son yıllarda hızlanan biçimde inşaat rantıyla sermaye birikimi sağlayan bir ülke oldu. Önce TOKİ ile başladı, ardından şehirlerde imar düzenlemeleri ve arazi rantı yaratmak suretiyle sermaye birikimi sağlanmaya başlandı. Eskiden sadece belediyelerde geçerli olan bu tür uygulamalar bütün Türkiye çapına yaygınlaştı. Siyasetin finansmanı, kaynak yaratma Türkiye çapında oldu. Bunun sorunu ise adaletsiz bir durum. Rant yaratılıyor ve buradan elde edilen rantla siyaset süreci etkileniyor, istihdam sağlanıyor ve teşekkür oyları geliyor” dedi. 

Önemli miktarda istihdam yaratmasına rağmen, arazi rantına ve inşaata dayalı ekonomik büyümenin sürdürülemez olduğunu ifade eden Sayan, faizlerin düşük tutulması yönünde, inşaat talebini canlı tutmak üzere yapılan baskının da sonuna gelindiğini belirtti. ABD’nin faiz artırma kararının eli kulağında olmasının döngüyü daha da zorlayacağının altını çizen Sayan, Türkiye’de işsizlik oranının trendinin yukarıya dönmesinin de büyümedeki eksen değişikliğini daha kaygı verici hale getirdiğini dile getirdi. 

İşsizlik yükselme eğiliminde 

Yaptıkları analizlerde, mevsimsel düşüşlere rağmen, işsizliğin artış eğilimini tespit ettiklerini kaydeden Sayan, bu eğilimi tersine çevirecek bir işaret de göremediğini aktardı. Türkiye’nin kriz dönemindeki istihdam sağlamasının başarı öyküsü olduğunu anlatan Sayan, “Ama şu anda Türkiye’de yukarı yönlü olan işsizlik dünyanın bütün büyük bölgelerinde aşağı yönlü. Dünyanın geri kalanında, BRIC ülkelerinde azalma ya da yatay seyirdeyken bizde artış trendinde. Dünya iyiye giderken şimdi biz kötüye gitmeye başlıyoruz. İşsizlikte kısa vadeli, bir iki aylık düşmeler gözleyebiliriz ama uzun dönemli gidiş iyi değil” diye konuştu.

Üretimin katma değerini artıracak politikalar uygulanmalı

OECD’nin tanımlarına göre Türkiye’nin ihracatının ağırlıklı olarak düşük ve orta teknolojili ürünlere yoğunlaştığını kaydeden Sayan, bunun ülkenin içine düştüğü orta gelir tuzağından çıkmasını imkansız kıldığını belirtti. Sayan, hızla bu süreci tersine çevirecek reformların ve başta eğitimin niteliğinin artırılması olmak üzere, üretimin katma değerini yükseltecek politikaların uygulanması gerekliliğini vurguladı. Eğitim kadar, güvenilir ve mülkiyet haklarını koruyan, tutarlı bir hukuk sisteminin oturtulması gerektiğinin altını çizen Sayan, yatırımları özendirmede en etkili yollardan birinin, başta fikri mülkiyet hakları olmak üzere her türlü hak ve özgürlüğü koruyan bir hukuk sistemi olduğunu kaydetti.

Bu konularda ilginizi çekebilir