Elektrikte ithal kömüre yakalandık
Elektrik üretiminde yerli kaynakların payını arttırma çabaları patinaj yapıyor. İlk 11 ayda elektrikte doğalgazın payı azalırken, fark ithal kömürle ikame edildi. (Mehmet Kara)
MEHMET KARA
Yılın ilk 11 ayında toplam elektrik üretimi aşağı yukarı aynı kalırken, doğalgazın payı yüzde 44’ten yüzde 37’ye geriledi. Doğalgazın payındaki azalmadan kaynaklanan yaklaşık 16.5 milyar kilovatsaatlik açığın 10.5 milyar kWh’lık kısmı bir başka ithal kaynak olan kömürle kapatıldı. Açığın kalan kısmını ise yerli ve yenilenebilir kaynaklardan rüzgar ve jeotermal kapattı.
Türkiye, yıllardır makro ekonomik dengeler üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle enerji ithalatını kısmaya çalışıyor. Bunun için bir yandan yerli birincil enerji kaynağı (kömür, petrol, doğalgaz) arama ve üretim çalışmalarını hızlandırmaya çalışırken bir yandan da elektrik üretiminde yerli kaynakların payını arttırmaya ağırlık veriyor. Bu çerçevede rüzgar, güneş, biyokütle ve jeotermal gibi yenilenebilir enerjiye dayalı santral yatırımlarını cazip kılacak düzenlemeler de devrede. Peki harcanan tüm bu çabalar ne istenilen sonuçları ne ölçüde doğurdu? Bu soruya sağlıklı cevap verebilmek için elektrik üretim rakamlarındaki son durumu mercek altına aldık.
Kaynaklar bazında elektrik üretimi
Yılın ilk 11 ayında Türkiye’deki toplam elektrik üretimi yüzde 0.76 azalışla 225 milyar 91 milyon 233 bin kilovatsaat (kWh) seviyesine geriledi. Bu dönemde elektrik üretiminde en büyük paya sahip birincil kaynak 83 milyar 733 milyon 468 bin kilovatsaat ile doğalgaz oldu. İkinci sırada 60 milyar 689 milyon 255 bin kilovatsaat elektrik üretimiyle kömür (termik santraller), üçüncü sırada ise 54 milyar 72 milyon 977 bin kWh ile su (hidroelektrik santralleri) yer aldı.
Doğalgazdan elektrik üretimi azaldı
Elektrik üretiminde doğalgazın payı geçen yılın aynı döneminde ciddi şekilde azalmış durumda. 2017 yılının ilk 11 ayında doğalgaz santrallerinin toplam elektrik üretimi içindeki payı payı yüzde 44 iken 2018’in aynı döneminde bu rakam yüzde 37.20’ye geriledi. Doğalgazdan üretilen elektriğin payı azalırken, kömürden üretilen elektriğin payı geçen yılın aynı dönemine göre 4.66 puanlık artışla yüzde 26.96 seviyesine yükseldi.
Kömür elektriğinin payı yükseldi
Yılın ilk 11 ayında elektrik üretiminin kaynaklar bazında dağılımında yaşanan en dikkat çekici değişikliklerden biri, yakılan kömürün yerli-yabancı dengesinde yaşandı. Kömürden üretilen elektrik miktarı yılın ilk 11 ayında yüzde 20’ye yakın artış gösterdi. Ancak bu artıştaki en büyük rol ithal kömüre ait. Çünkü yerli kaynaklardan taş kömürü ve asfaltite dayalı elektrik üretiminde sırasıyla yüzde 5.33 ve yüzde 14.72 gerileme yaşanırken, ithal kömüre dayalı santrallerin ürettiği elektrik miktarında yüzde 23.21’lik artış yaşandı.
İthal gaz yerine ithal kömür
Bu rakamların da ortaya koyduğu bir gerçek ise Türkiye’nin ithal kaynaklar yerine yerli kaynakları devreye sokma çabasında kömüre henüz bir rol düşmemiş durumda. Tamamına yakını ithal edilen doğalgazdan üretilen elektrikte yaşanan 17 milyar kilovatsaatlik gerilemenin 10.5 milyar kWh’a yakın kısmı yerli kaynaklarla değil, yine dışarıdan getirilen bir kaynak olan ithal kömürle ikame edilmiş durumda.
Rüzgar ve jeotermalin gücü artıyor
Doğalgazdan elektrik üretiminde yaşanan azalmayı ikame eden ithal kömür dışındaki ana kaynaklar ise rüzgar ve jeotermal başta olmak üzere yenilenebilir kaynaklar olarak dikkat çekiyor. İlk 11 ayda, rüzgar santralleri geçen yılın aynı dönemine göre yaklaşık 2.75 milyar kWh daha fazla elektrik üretirken, jeotermal santrallerde bu rakam 1.5 milyar kWh civarında.
Barajların gücü zayıflıyor
Yenilenebilir olup olmadığı tartışmalı yerli enerji kaynağı suyun durumu da incelenmeye değer görünüyor. Toplam elektrik üretiminde yüzde 24’lük paya sahip hidroelektrik santrallerin ürettiği elektriğin miktarında yüzde 1.6 gibi cüz’i bir artış yaşandığı için doğalgazın ikamesinde suya bir rol düşmemiş durumda. Aslında yenilenebilir kaynak sıfatını daha çok hak eden akarsu santrallerinde üretilen elektrik miktarında da yüzde 8’e yakın bir artış yaşanmış durumda. Ancak barajlı HES’lerdeki yüzde 1.06’lık gerileme, suya dayalı elektrik üretimindeki artışın yüzde 1.6 ile sınırlı kalmasına yol açmış durumda.
Rüzgar daha hızlı esmeli
Türkiye’de toplam elektrik üretiminde rüzgar enerji santrallerinin (RES) payı giderek artıyor. Geçen yılın ilk 11 ayında RES’lerden sağlanan elektrik miktarı 15 milyar 562 milyon kWh seviyesindeyken, bu yılın aynı döneminde ulaşılan rakam ise 18 milyar 274 milyon kWH oldu. Böylece RES’lerin toplam elektrik üretimindeki payı yüzde 6.86’dan yüzde 8.12 seviyesine yükseldi. İnşa halindeki santrallerin devreye alınmasıyla RES’lerin toplam elektrik üretimindeki payının yüzde 10’u yakalaması hiç de şaşırtıcı olmayacaktır. Bunda toplam RES kurulu gücünün artmasının yanı sıra, aynı rüzgardan daha fazla elektrik üretmeye imkan veren teknolojik gelişmelerin de etkisi olduğunu söylemek mümkün.
Jeotermal sessiz sedasız yükselişte
Bu arada toplam kurulu güç içindeki payları çok düşük görünse de, elektrik üretimindeki payı bunun çok daha ötesine geçen jeotermal elektrik santralleri (JES) ayrı bir parantez açılmasını hak ediyor. Yılın ilk 11 aylık döneminde JES’lerden üretilen elektrik miktarı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 31 artışla 6.2 milyar kilovatsaat seviyesini aştı. Böylece JES’lerin toplam elektrik üretimindeki payları yüzde 2.09 seviyesinden yüzde 2.8 seviyesine ulaştı.
JES’lerin YEKDEM ve çevre derdi
Kurulu güçteki düşük paylarına rağmen, toplam üretimdeki paylarının yüksek çıkması, yerli ve yenilenebilir kaynağa dayalı üretim yapan JES’lerin yıllık çalışma sürelerinin rüzgar ve güneş santrallerine nazaran çok daha yüksek olmasından ileri geliyor. Ancak yenilenebilir kaynaklarını destekleme mekanizmasının (YEKDEM) 2020 yılında sona erecek olması, JES yatırımcılarının elini zorlaştıracak görünüyor. Bu yüzden sektördeki oyuncular, yatırımların kesintiye uğramaması adına YEKDEM’in yerine JES’leri cazip kılacak yeni bir mekanizmanın mutlaka ve bir an önce açıklanması talebini gündemde tutuyor. Ancak oyuncuların gündemi bununla sınırlı değil. Bir kısmı eksik ve yanlış bilgilere dayalı da olsa jeotermal kaynaklara dayalı yatırımların çevreye etkisi konusundaki sosyal tepkilerin ve bu alana yönelik hassasiyetin giderek yükseldiği dikkatlerden kaçmıyor.