Teknoparklardan umuda yolculuk

Türkiye’de kurulu 50 Teknoloji Geliştirme Bölgesi’nin 36’sı faaliyetlerini aktif olarak sürdürüyor. Şimdiye kadarbiten proje sayısı 10 bin 783’e, üzerinde çalışılan proje sayısı ise 5 bin 717’ye ulaştı...

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

tekno55.jpg

- Türkiye'de teknoparkların sayısı hızla artıyor. Teknoparklar, üretimlerini sadece ticarileştirmiyor; ihracatta da hızla yol alıyor. Türkiye'de bugün ilan edilen 50 Teknoloji Geliştirme Bölgesi'nin (TGB) 36 tanesi faaliyetlerini aktif olarak sürdürüyor. Şimdiye kadar biten proje sayısı 10 bin 783'e, üzerinde çalışılan proje sayısı ise 5 bin 717'ye ulaştı.

- Teknoloji Geliştirme Bölgeleri'ndeki şirketlerin ihracatı bugün yaklaşık 900 milyon dolara çıkmış durumda. Firmalar, ABD başta olmak üzere Japonya, İsrail, İngiltere ve Almanya gibi ülkelere yaptıkları ihracatla ön plana çıkıyor. Yabancı sermaye açısından ise Teknoloji Geliştirme Bölgeleri'nde 72 adet yabancı/ yabancı ortaklı firma yer alıyor.

-Başvurusu yapılan ya da tasdik edilmiş patent sayısı 322'ye ulaşan TGB'lerdeki şirket sayısı, bu yılın Nisan ayına göre 2 bin 209'u buldu. Yine aynı döneme göre sağlanan istihdam 19 bin 496. En çok TGB'nin yer aldığı il sıralamasında Ankara birinci. Onu İstanbul ve Kocaeli takip ediyor. K.Maraş, Van ve Elazığ da dikkat çeken iller arasında…

- Teknoloji Geliştirme Bölgeleri'nde ağırlıklı olarak yazılım, bilişim, elektronik, ileri malzeme teknolojileri, tasarım, nanoteknoloji, biyoteknoloji, otomotiv, tıp teknolojileri ve yenilenebilir enerji konularında çalışan yenilikçi firmalar faaliyet gösteriyor. Bölgelerde yürütülen toplam Ar-Ge proje sayısı ise 5 bin 717'ye ulaşmış durumda.

 

İTÜ ARI Teknokent Genel Müdürü Kenan Çolpan:
Ar-Ge firmaları, üniversiteye yakın olmak için gayret göstermeli


İTÜ Teknokent kaç yılında kuruldu? Şu an kaç firma var?

İTÜ ARI Teknokent girişimini başlatan ilk adım, 1992 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi ve KOSGEB işbirliği sonucunda İTÜ-KOSGEB TEKMER'in (Kuluçka Merkezi) faaliyete geçmesi ile oldu. Kuluçka Merkezi, 1997 yılında İTÜ'ye 'teknokent' kurma ilhamını veren önemli bir başarı göstergesi oldu ve teknokentimiz, 2002 yılı Mart ayında faaliyete geçti.

Teknokent'te kaç proje hayata geçti ve kaç proje daha yılsonunda hayata geçmiş olur?

Kuruluşumuzdan itibaren geçen 10 yıllık süreçte 1700'den fazla Ar-Ge projesi üzerine çalıştık. Bu projelerden 1300 tanesi başarıyla tamamlandı; 300'ü ise hali hazırda devam ediyor. Yıl sonuna kadar toplam proje sayısının 2000'i geçmesini bekliyoruz. Ar-Ge projelerinin hayata geçmesi için insan kaynağı ve araştırmacıların çalışacağı fiziksel alanın oluşturulması çok önemli. Bu nedenle girişimci firma sayısı, çalışan sayısı ve Ar-Ge projelerinin sayısı yapılan yeni yatırımlarla orantılı olarak artıyor.

İTÜ Teknokent'te bugüne kadar yapılan yatırım miktarı nedir?

Teknokentte kuruluduğu günden bu yana yatırımlarımızı sürekli olarak sürdürüyoruz. 90 bin m2'lik kapalı alanda, 2002 yılından bugüne kadar 8 adet bina yatırımı kapsamında 110 milyon liralık bir yatırım yapıldı.

Kaç proje patent sahibi? Öne çıkan ve Türkiye'nin ihracatında ve Ar-Ge'sinde önemli olan patentler nelerdir? Birkaç örnek verebilir misiniz?

Teknoloji Geliştiren kurum ve kuruluşlarda patent sayısı ile proje sayısı birbirinden bağımsız ilerleyebiliyor. Bir proje için birden fazla alt geliştirme modülüne ilişkin patent alınabilecekken, başka bir proje için hiçbir patent alımı söz konusu olmayabilir. Ya da bir projenin temel çalışma prensibi üzerine alınmış olan patent konusunun ek geliştirmeler de yapılabiliyor. İTÜ ARI Teknokent'te faaliyet gösteren girişimci firmaların çoğu, yazılım geliştirme alanında çalışıyor. Bu yüzden patent, öncelikli hedef olmayabiliyor. Toplam patent sayısı bugün, 148'e ulaştı.

İTÜ ARI Teknokent'te patent sahibi buluşlara örnek olarak ekranlarda renk doygunluğu ayarlama yöntemi ve cihazı, kullanıcının pozisyonuna göre uzaktan kumandanın gücünden tasarruf için metot ve devre, operatör destekli ses tanıma metodu, mobil mesajlaşma sistemlerinde müşteri önceliklendirme sistem ve yöntemi gibi buluşlar doğrudan kullanıcı odaklı çıktılar üretebildikleri gibi mikroelektronik, mekanik, yazılım ve haberleşme modellemesi verilebilir.

Türkiye'deki Teknokentlerin yönetim sistemini nasıl değerlendirirsiniz? Teknokentlerdeki pek çok şirket, dağınık bir yapı olmasından şikayetçi ve daha çok Silikon Vadisi gibi büyük ve tek bir alana yayılan sistemin, beyin fırtınasını artıracağını öne sürüyor. Sizin bu konudaki görüşleriniz nedir?

Bu fikir elbette güzel ve verimli sonuçların elde edilebileceği bir model; zaten Silikon Vadisi'nin de başarılı çıktıları 'bir bölgede kümelenme arttıkça sinerjinin de arttığını' gösteriyor. Ancak elbette fiziki olanaklarla da doğru orantılı bir imkandan söz ediyoruz burada. 240 yıllık bir teknik üniversite olan İstanbul Teknik Üniversitesi'nin altyapısı ve akademik birikimi ARI Teknokent ve girişimci firmalar için çok kritik bir rol oynuyor. Ve ARI Teknokent firmalarının İTÜ ile fiziki yakınlığı (aynı Silikon Vadisi firmalarının Stanford Üniversitesi ile fiziki yakınlığı gibi) üniversite-sanayi işbirliğinin temelini oluşturuyor.
Maslak bölgesinin doğasına da uygun olarak, dikeyde büyümeye odaklanmış durumdayız. Şu anda bünyemizdeki 125 teknoloji firmasının orta vadeli büyüme planlarımız kapsamında 200'e çıkacağını öngörüyoruz. Ayrıca Türkiye'de her ne kadar 'dağınık' diye eleştirilse de teknoparkların bölgeye ve üniversite uzmanlıklarına göre kümelendiğini; dolayısıyla tek bir bölgede kilometrekarelerle ölçülen bir yapı olmasa da firma sektörüne ve bölgesine göre sinerjinin arttığı alanlar yaratılmış durumda.

Teknokentte kurulmuş bir şirketin avantajları nelerdir?

Bir teknoparkta yer almak, sağladığı vergisel avantajların çok daha ötesinde büyük bir kümenin parçası olmayı, dolayısıyla işbirliğinden faydalanarak firma gelişimlerine katkıda bulunmayı sağlıyor. Dünyaca kabul edilen 'teknolojik gelişimin üniversite-sanayi işbirliği ile daha da ivmelendiği' gerçeğinden yola çıkarak aslında tüm Ar-Ge firmalarının üniversitelerimize yakın olmayı ve üniversitelerimizin sunduğu her imkandan faydalanmak için azami gayret göstermeyi ilke edinmesi gerek. Kanuni avantajlara ek olarak ve daha da önemlisi, firmalar gelişimlerini desteklemek, rekabet edebilirliklerini artırmak ve hatta sosyal gereksinimlerini de tamamlamak amacıyla pek çok olanak sunan bir 'ekosistem'in parçası haline getiriyor.


Teknokentlerle ilgili yapılan düzenlemelerde "şu da olsa çok daha iyi olur" ya da "keşke şu hiç olmasaydı" diyebileceğiniz bir işleyiş var mıdır?


Aslında 2001 yılında yayınlanan Teknoloji Geliştirme Bölgeleri kanunu ile Ar-Ge ve inovasyon alanındaki gelişmeler büyük bir hız kazandı. Ancak kanunun uygulanabileceği alanlar olarak belirlenen teknoparkların kurulması (gereken yatırımın bulunması) açısından pek çok üniversite o kadar büyük sıkıntılar çekiyor ki çok istemelerine rağmen teknopark kurulumu ile ilgili gerekli adımları atamıyor. Bugün İTÜ bunu başarabildi ancak elbette yatırım alanında devletin de katkıları olmuş olsaydı belki de 90 bin m2 değil 200 bin m2 ile çok daha verimli ve daha fazla girişimci firmanın faydalandığı bir yapı olabilirdi. 'Keşke'  diyeceğimiz diğer bir konu da revize edilen TGB Kanunu'nun bir yılı aşkındır beklediğimiz yönetmeliğinin çıkarılması. Kanunun nasıl uygulanacağı ile ilgili bir yönetmelik bulunmadığı için yeni düzenlemelerle ilgili bilinmeyen ve firmaların, teknopark yönetimlerinin zihninde birçok soru var. Yönetmeliği şekillendirmek ve sonlandırmak konusunda ilgili yöneticilerimizin desteklerini bekliyoruz.

Silikon Vadisi'nin 3. kuşağı Yoğurt'un ortağı oldu

[PAGE]

Silikon Vadisi'nin 3. kuşağı Yoğurt'un ortağı oldu

Dünyayı değiştirmek için yola çıkan Yoğurt Bilgisayar Teknolojileri, kurduğu fonla Silikon Vadisi kurucusunun torunlarını kendine ortak yaptı.
Yoğurt Bilgisayar Teknolojileri, kendisini madencilik yapan bir teknoloji şirketi olarak tanımlıyor. İTÜ Arı Teknokent'te bulunan merkezlerinde "Amacımız dünyayı değiştirmek" diyerek yola çıkan Yoğurt'un sahibi Cemil Türün, kurdukları fona Silikon Vadisi kurucularının 3. neslinin de ilgi gösterdiğini söylüyor.
Yoğurt ismini seçerken yazılımdan ilham aldıklarını belirten Türün, yoğurdun da tıpkı yazılım gibi teknolojik bir ürün olduğunu ifade ediyor ve "Sütü bıraktığınız zaman kendi kendine yoğurt olmuyor. İçine know-how koymanız lazım. Yoğurt, bir teknoloji ürünü ve Türkçe isim. Ben de o yüzden şirkete bu ismi verdim" diyor. Teknoloji şirketinin Türkiye'de farklı algılandığından yakınan Türün, "Teknoloji şirketleri çok çok nadirdir Türkiye'de. Teknoloji şirketi deyince farklı bir şey algılanıyor. Turkcell ya da Vestel bir teknoloji şirketi değildir. Google, Facebook ya da Apple ise teknoloji şirketidir" açıklamasını yapıyor.

Yıl sonunda hedef 100 dükkan

Türün, 'Yoğurt İstanbul'la kendi ekonomisi ve sosyal hayatı olan ileri bir sosyal ağ kurmayı hedefliyor. Yaptıkları şeyin şu ana kadar dünyada bir benzeri olmadığını hatırlatan Türün, şu bilgileri veriyor: "Yoğurt İstanbul'da kendi içinde para sistemi olacak ve kullanıcılara evler vereceğiz. Facebook'tan girilerek erişilebilecek bir uygulama. Ticari bir hayat olacak. Gerçek alışveriş yapılabilecek ve evlere gönderilecek. Tamamen Türk mühendislerinin ve tasarımcılarının işi. Migros dışında 25-30 tane daha müşterimiz var. Biz buraya yüzlerce dükkan açılacağını ve binlerce insanın geleceğini öngörüyoruz. Hedefimiz yıl sonuna kadar 100 dükkanı burada görmek."

Silikon Vadi kurucuları fona ortak

Şirketin kurulduğu 5 yıl içinde yaklaşık 6 milyon dolarlık yatırım yaptıklarını söylüyor Türün ve ekliyor, "Hem kendi sermayemiz hem de TÜBİTAK desteği var. Harcanan paranın yüzde 85'i yatırımcı parası. Bize inanan fonlar bizden hisse satın aldılar. Fikrimize para yatıran fonlar yabancı ülkede kurulmuş ama paranın hepsi Türkiye'deki büyük ailelerden geliyor. Kriz döneminde yabancı yatırımcı da girdi. Fonun ortaklarından biri Silikon Vadisi'nin kuran ailenin 3. nesli, yani o ailenin fonu. Fonumuzu Mehtap Özkan kurdu. Kendisi Silikon Vadisi kökenli. Biz de o sayede tanıştık."


Boğazda balık tutmakla aynı iş

Yoğurt'ta bugün 30 kişi çalışıyor. "Dünyayı değiştirdiysek sayımız artar. Ne zaman dünyayı değiştirmiş oluruz? Pes edene kadar" diyen Türün, beceremediğine ikna olduğu ana kadar bu uğraştan vazgeçmeyeceğini belirtiyor. Bu anlamda her yıl ne kadar ciro elde edeceği de ikinci planda… Türün'e göre 'bir'in 'sıfır'dan bir farkı yok: "Eğer dünyayı değiştiremiyorsak yaptığımız iş zaten anlamsız. Gider, balıkçılık yaparım. Boğazda balık tutup yemenin hiçbir farkı yok. Ya biriz ya da sıfırız. Teknoloji start-up'ı para için başlamaz. Para için başlayan da girişimci değildir. Aksini iddia edenler gerçekçi değil."

"Girişimciye en büyük engel yakınları"

Girişimci olmanın en zor yanı Türün'e göre, 'sosyal riskler'. En büyük zorluğun da daima yakın çevreden kaynaklandığının altını çizen Türün, "Bir girişimci olarak dünyayı değiştirmeye kalktığınız zaman, oturmuş bazı şeylere karşı bir hareket yapmış oluyorsunuz. Bu hareketinizin sizi tanımayanlar açısından önemi yok; en büyük sıkıntı, sizi tanıyan insanların size verdikleri tepki. Siz dünyayı değiştirmek istediğinizde en çok rahatsız ettiğiniz kişiler, sizin yakınlarınız oluyor" diyor.

Adı: Yoğurt Bilgisayar Teknolojileri
Faaliyet Sektörü: Bilişim
Yatırım miktarı: 6 milyon dolar
Teşvik aldığı kurum: TÜBİTAK
Teknokent: İTÜ Teknokent

 

Bu konularda ilginizi çekebilir