Temizlik kağıtları üretim kapasitesinin yüzde 80' i son 12 yıl içinde yaratıldı

Alp Örücü, kapasite fazlası olan sektörde "talep uyarma maliyetinin yüksek" olduğunu söylüyor. Temizlik kağıtları üretiminin genç sanayi olması nedeniyle teknolojisinin yeni, otomasyon uygulamalarına açık, "rekabetçilik performansının yüksek" olduğunu da ileri sürüyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

RÜŞTÜ BOZKURT

Temizlik kağıtları üretimindeki eğilimleri geçen hafta sizlerle paylaştık. Bu yazıda, geçmiş 10 yıla ilişkin saptamaları ve gelecek 10 yılla ilgili tasarıları paylaşarak gelişmelerle ilgili bir fikir vermek istiyoruz. Sektörü derinliğine kavramış, olayın içinde yaşayan Lila Kağıt Yönetim Kurulu Başkanı Alp Öğücü ve Yönetim Kurulu Başkan Yardımcası Celal Öğücü'ye geçmiş 10 yıla ilişkin saptamalarının neler olduğunu soruyorum.

Madde madde sıralayarak fotoğrafın bütününü tasvir etmeye çalışıyorlar:

Temel ihtiyaç maddesi olan temizlik kağıtları tüketiminin artış trendi sürüyor.
Başta elektrik olmak üzere enerji ihtiyacı artıyor.
Ambalajlar inceliyor; mukavemetleri artıyor.
Üretim tesislerinin ölçekleri büyüyor.
Yatırım ihtiyaçları da artış eğilimini sürdürüyor.
Kurulu kapasitelerin yüzde 80'i son 12 yıl içinde kuruldu.
Sektör henüz genç bir sanayi, otomasyonu yüksek ve yeni.
Sektörün ‘rekabetçi yapısı’ yüksek.
Büyük ölçekli yatırım gerektirmesi ve teşviklerin sınırlı oluşu sektöre giriş bariyerlerini yükseltiyor.

Tüketim alışkanlıkları çeşitleniyor. Ürün çeşitlemesi sürekli artıyor. Biz, Türkiye’de 2012 yılında ilk kez renkli ve kokulu temizlik kağıtlarını piyasaya sunduk. O yıllar için radikal bir karardı. Sektörde tek olan beyaz ve kokusuz kağıt ürünleri çeşitlendi. Bu girişimimizle ilk başta yüzde 5 pazar payı alınca rakiplerimiz de bu alana girdi. Şu an pazarın yüzde 15'i renkli, kokulu ve baskılı temizlik kağıdı ürünlerine dönüştü. Tüketici araştırması yapınca kimse talebini tanımlayamıyor. Ancak ürün piyasaya sunulunca benimseniyor. İnsanımız soyutlamadan çok, elle tutmak, gözle görmek ve denemek istiyor. Biz tüketicimize bu anlamda hep yakın olmayı ve ihtiyacını önceden görerek yenilikçi ürünlerle hayatını kolaylaştırmayı hedefledik.
Sektörde ‘talep uyarma maliyeti’ yüksek.Aracıları ikna etme, önyargılarını kaldırma konusunda bedel ödenmesi gerekebiliyor.

Türkiye'de yenilikçi çalışmalar yapmanın maliyet yüksek...

▶Sektörde gelecek 10 yılda neler olabilir?

Amca yeğen Öğücü'lere gelecek 10 yılda sektörün gündeminde nelerin yer alacağını da soruyoruz. Aldığımız yanıt şöyle:

Birincisi, sürekli olarak yenilikçiliği besleyen yatarımlar gerekecek. Bir tek yenilikçilikte marj var. Bu alanda bir stratejisi veya konsepti olmayanlar zorlanabilir. Zor da olsa yenilikçilik alanında yatırımların yapılması kesintisiz sürdürülmelidir.

İkincisi, ihracat sürekli artırıyor. Korumacılık eğilimi güçleniyor ama, kalıcı olmaz diye düşünüyoruz. Dış ticaret fazlası veren bir sektör oyuncusuyuz. Bunu sürdürmek istiyoruz. Bu konuda firmalar ölçeğinde olduğu gibi sektör ölçeğinde de strateji gerekiyor.

Üçüncüsü, iş modelinde yenilikçiliğe gidiyoruz. Sektörde yurtiçi dağıtımda sadece temizlik kağıdı işiyle ilgili değil, diğer alanlarda da işbirliği yapmayı hedefliyoruz. Firma olarak hızlı tüketim alanlarında işbirliği yaparak lojistik, bayi ağı, satış ekibi ve dağıtım ayağında maliyetleri düşürmeye çabalıyoruz. Buna yönelik güçlü bir platform olduğumuzu düşünüyoruz.

Dördüncüsü, yatırımcıları çeşitlendirerek bölgesel oyuncu olma amacıyla yeni yatarım seçeneklerini değerlendiriyoruz.

▶Dünya çapında oyuncu olabilir miyiz?

Sektörün dünya çapında oyuncusu olmamız ve katma değer yaratılması için ekonominin bütün aktörlerinin ortak sorumluluklarının neler olduğunu öğrenirsek, resmin bütününü daha iyi algılayacağımızı anımsatıyoruz.

Aldığımız yanıtları paylaşalım

Hammadde sorunlarına uzun dönemli bakış açısı gerekiyor. Bu konuda sektör ilgilileriyle iç ittifaklar kurmalıyız. Kamu yetkilileri, hammaddeye erişimin güvencesini yaratmalı.Eldeki olanaklar en akılcı şekilde değerlendirilmeli, dışarıya kaynak aktarmayı minum düzeyde tutmalıyız. Dış yatırımlara yönelmeliyiz. Dışarıda orman işletmeciliğini firma düzleminden ortak projelere taşımalıyız. Ortak yatırım kadar ortak alım imkanlarını da zorlamalıyız.
Kağıt sektörü genelinde 20'nin üzerinde fabrika var. 10 binin üzerinde çalışan var. Bunların yaklaşık yüzde 50'sinin sektöre özel deneyim sahibi olması gerekiyor. Büyüme hızı ile ihracat ihtimali düşünüldüğünde, yetişkin işgücü arzı yok. Yetiştiren elinden kaçırıyor. Bunun ortak çözümlere ihtiyacı var. İhracatı kolaylaştıran finansal, lojistik ve yönetsel kolaylıklar sağlanmalı. Kapıkule gümrüğünde bize 5 günlük artı yol parası verdirilmesin. Gümrük Birliği de "tek yönlü" gözden geçirilmeli. Perakendede büyük sorunlar var... Gelişmekte olan ülkede maliyetler olması gereken yerde değil. Verimsizlilik sorunlarının çözülmesi gerekiyor. Kira maliyetleri yapay biçimde şişmiş durumda.Yetişmiş eleman bulunamıyor. Müşteri tutmakta zorlanma var. Tüm tedarik düzeyinde zorluklar var. Maliyet olarak bize dönen eksiklerimiz var. Yerel perakendecinin yok olma sürecinin maliyeti düşünülmeli...Kâr marjlarını düşürüyor. İndirim marketi 2005'te 2000 iken 2017'de 20 bin dolayında.

Birkaç cümleyle son söz

İş dünyasında oluşmakta olan "ekosistemler" konusunda "erken farkındalık" hayatı önem taşıyor. Erken farkındalığın yaratılması da sadece "sonuçları" değil, "süreçleri" de iyi gözlemekle mümkün. Daha da net anlatalım: Sadece makro dengeleri ne kadar tartışırsak tartışalım, mikro ölçekteki dinamiklerin işleyişi hakkında bilgimiz, bilgiye dayalı fikrimiz yoksa, kaynak israfı kaçınılmazdır.

İş yönetiminde eşzamanlılık-senkronizasyon- potansiyelleri üretkenliği ve verimliliği artırmada büyük potansiyellere sahip. Ne yazık ki bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de 80/20 kuralı geçerliliğini koruyor; makro dengeler bütün medyada güncel tartışmanın yüzde 80'inden fazlasına hakim olurken; iş yeri ölçeğinde alınacak önlemleri tasarlamanın gerek şartı olan mikro dinamiklere çok az zaman ayrılıyor.

Teknolojik gelişmelerin iş yeri ölçeklerindeki yansımaları gerektiği kadar tartışılmaz, net bilgilere erişilemezse, bu konuları "paralel evren" gibi anlayan enerji yoksunu, yetmezliğin itişi ihtirasın çekişiyle yanıp tutuşanların ve makam rantiyelerinin yarattıkları "cilalı imaj devri" bize büyük kaynaklar israf ettirir. Makro analizler işin bir ayağı, öteki ayağı da mikro analizlerdir. Önemli olan olgunun bütününü değerlendirmektir. Her şeyin yarımı tehlikelidir. Cahilin de yarımı en tehlikeli olanıdır. "Yarım imam dinden eder, yarım doktor candan eder" diyen atasözü boşuna söylenmemiştir.