Bolu, teşvikten pay almak için 61 kritere 'ayar' istiyor

Sosyo-ekonomik Gelişmişlik Endeksi'nde 11'inci sırada olan Bolu, bunun dezavantajını yaşadığını söylüyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

HANDAN SEMA CEYLAN

SABİHA TOPRAK

BOLU - Bolu, yeterince ‘teşvik’ alamamaktan şikayetçi. Kalkınma Bakanlığı tarafından 2011 yılında hazırlanan Sosyo-Ekonomik Gelişme Endeksi’ne (SEGE) göre Bolu, 81 kent içinde 11’inci sırada yer alıyor. SEGE 61 kritere göre belirleniyor. Yeni Teşvik Yasası’da bu kriterler bazında Bolu’yu 2.Bölge teşvik alanında değerlendirdi. Bolu iş dünyası komşu kentlerin kendilerinden daha fazla teşvik edildiğinden şikayet ederek, bu 61 kriterin yeniden gözden geçirilmesini istedi. Türkiye son teşvik yasasına göre 6 bölgeye ayrılmış ve en az teşviki SEGE’ye göre en iyi durumda olan kentler almıştı. 

SEGE, 8 başlık altındaki 61 göstergenin bir araya gelmesi ile oluşturuluyor. Buna göre demografik, eğitim, sağlık, istihdam rekabetçi ve yenilikçi kapasite, mali kapasite, erişilebilirlik ile yaşam kalitesi göstergesi başlıklarından oluşuyor. Bu başlıklar altında yer alan önemli kriterlerden biri de kişi başına düşen gelir. Bolu’nun TÜİK tarafından hesaplanan en son kişi başına düşen geliri 4.216 dolar. Söz konusu rakam, il bazlı yayınlanan son veri tarihi olan 2001’e ait. İş dünyası il bazlı rakamların henüz güncel haliyle açıklanmadığından şikayet ediliyor. 

81 kent içinde bu kriterler bazında 11’inci sırada yer alması nedeniyle kentin 3 ayrı teşvikten yararlanamadığı iddia ediliyor. Bunlar; ‘Yeni Teşvik Yasası’, ‘Tarımsal ve Kırsal Kalkınma Destekleri’ ve ‘SGK Prim teşvikleri’ olarak sıralanıyor. Tarım ve hayvancılıkta önemli bir merkez olan kentte, kırsal kalkınma desteklerinden yararlanılamaması üreticiyi de zorluyor. Kent kanatlı sektöründeki yüzde 30’luk payı ile Türkiye’nin protein ihtiyacının önemli bir bölümünü karşılıyor. 

SEGE kriterlerinden önemli bir bölümü de sağlık ve eğitim gelişmişliğini kapsıyor. Kente damgasını vuran hayırsever işadamı İzzet Baysal’ın kent için yaptığı sağlık ve eğitim yatırımlarının adeta Bolu’nun dezavantajı haline getirilmek istendiğini belirten iş dünyası temsilcileri, bu yanlıştan dönülmesi için kriterlerin güncel verilerle yeniden değerlendirilmesini istiyorlar. Öte yandan nüfusu 283 bin 496 olan kent, yaşanabilir iller sıralamasında 7’nci. 

Hizmetler sektöründe kentin eli ise güçlü. Lojistikte önemli bir hacme sahip olan Bolu’nun ‘14’ plaka numaralı araçları Avrupa başta olmak üzere Ortadoğu, Rusya ve Kafkasya’da otobanlara hakim. Ancak son dönemde Bulgaristan ve Romanya’nın Türk plakalı araçlara çıkardığı zorluklar kente lojistik sektörünü endişelendiriyor. Hem devlete hem de ihracatçılara seslenen lojistikçiler, uluslararası nakliyede yerli taşıt kullanmanın stratejik bir durum olduğunun altını çiziyor ve destek bekliyorlar. 
Turizmdeyse kent gelişen doğa turizminin avantajı ile yükselen bir değer. Kartalkaya Kayak Merkezi ile kış turizminde Türkiye’nin önemli merkezlerinden olan kentte turizm belgeli 19 tesis var. Bu tesisler 3 bin 550 yatak kapasitesine sahip. Yerel belgeli 65 tesisin ise 3 bin 438 yatak kapasitesi var. Öte yandan kentin son olarak çektiği Narven’in inşa edeceği 7 bin kişilik termal tatil kasabası yatırımı ile kentin bu kapasitesi ikiye katlanacak. Yeni yatırım 250 milyon dolara mal olacak. 

Turizm sektörü için 5. Bölge çalışması 

Öte yandan kentin turizm potansiyelinin daha da canlandırılması için Bolu Ticaret ve Sanayi Odası, ‘Sağlık Turizmi Fizibilite Projesi’ hazırladı. Projenin devamı niteliğinde Sağlık Turizmi Derneği tarafından da rapor hazırlandı. Yine Bolu Valiliği bünyesinde MARKA ile işbirliğinde Kültür ve Turizm koruma ve Gelişim Bölgesi (KTKGB) dosyasının oluşturuldu. Dosya tescil için sunulma aşamasında. KTKGB tescil edildikten sonra, bu alanda yapılacak olan yatırımlara 5. Bölge teşviki uygulanabilecek. 

İstihdam 8 bine ulaşacak

Türkiye’nin önemli kanatlı sektörü firmalarına ev sahipliği yapan Bolu, Türkiye’nin en küçük OSB’lerinden birine sahip. 73 hektardaki 61 parselde 51 firma faaliyet gösteriyor. Bu firmalar 3 bin kişiye istihdam sağlıyor. Ancak kısa bir süre önce kentin bu OSB’sinin genişletilmesi için çalışmalar tamamlandı. Altyapı çalışmalarının bitirildiği ilave alan 74 hektar ve 41 parsele sahip. Burası için öngörülen istihdam toplam 8 bin olarak açıklanıyor. Üç firma bu bölgede çoktan faaliyete başlamış durumda. 

Arçelik gibi önemli bir markaya da ev sahipliği yapan kentte Gezer Terlikleri gibi ulusal markalar da üretim gösteriyor. 

Ayakkabılık derinin yüzde 40’ı Gerede’den 

Ayrıca kentin önemli sanayi merkezlerinden biri de Gerede. 127 dericinin faaliyet gösterdiği ilçe ayakkabılık derinin yüzde 40’ını tek başına karşılıyor. Kentte 180 tane deri kemer üreticisi var. Kemerciler büyük markalara fason üretim yapıyorlar. İlçe de çanta ve cüzdan da üretiliyor. 

“Üreten Kentler Anlatıyor” yazı dizisi ile gazeteniz DÜNYA Gazetesi, Anadolu iş dünyasının nabzını tutuyor. Yazı dizisi kapsamında bugüne kadar 18 kentte incelemelerde bulunuldu. DÜNYA ekibinin mercek altına aldığı 19’uncu kent ise Zonguldak oldu. Kentteki sanayicilerle bir araya gelen DÜNYA ekibine Bolu Ticaret ve Sanayi Odası ev sahipliği yaptı.

DÜNYA Gazetesi Yazarı Dr. Rüştü Bozkurt ve DÜNYA Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Yardımcısı ve Bölgeler Yayın Koordinatörü Talip Aktaş’ın ile yaptığımız incelemelerde Bolulu iş adamları ve sanayicilerle görüş alışverişinde bulunuldu. DÜNYA ekibi ayrıa incileme kapsamında, kentteki fabrikaları da gezdi.

Yaşanabilir iller sıralamasında Türkiye'de 7'nciyiz

Türker Ateş / Bolu TSO Kurulu Başkanı 

Bolu’da ekonominin yüzde 21’ini sanayinin, yüzde 38’ini tarımın, yüzde 41’ini diğer hizmetlerin oluşturduğunu belirten Bolu Ticaret ve Sanayi Odası (TSO) Yönetim Kurulu Başkanı Türker Ateş, ilin sosyo-ekonomik gelişmişlik sıralamasında 11. sırada yer aldığını, en yaşanabilir iller sıralamasında ise 7. olduğunu söyledi. Ateş,  Bolu’daki temel sıkıntının teşvikten, kırsal kalkınma desteklerinden ve SGK prim teşviklerinden yararlanamamak olduğunu kaydetti. Türkiye beyaz et üretiminin yüzde 30’unu Bolu’nun tek başına karşıladığını anlatan Başkan Ateş, ”Bu sektörde 6 büyük firmamız var.  2 beyaz et endüstrisi kuruluşumuz Türkiye’nin İlk 500 Sanayi Kuruluşu arasında. Metal sanayide Bolu yüzde 18,2’lik bir paya sahip. Arçelik’in buradaki faaliyetleri yanında yardımcı sanayi alanında hizmet veren 34 firma bulunuyor ve 3 bin 141 kişiye istihdam sağlanıyor. Orman ürünleri konusunda da faaliyetlerde bulunan ilimizde orman ürünleri alanında bin 249 kişi bulunuyor, bunun yanında bir diğer faaliyet alanının bulunduğu tekstil sanayi konusunda odamıza kayıtlı 18 firma 2 bin 5 kişi istihdam edilmektedir” dedi. Bolu’da, uluslararası taşımacılığın önemli bir sektör olduğunu belirten Ateş, ayrıca iki büyük metropolün arasında bulundukları için iç nakliyede de isimlerinden söz ettirdiklerini kaydetti.  İhracat-ithalat oranının ihracat lehine fazla vermesi,40 banka şubesinin faaliyet gösteriyor olmasının kentin avantajları arasında yer aldığını da belirten Ateş, “Kent merkezinde 2, Gerede’de 2, Yeniçağa’da 1 olmak üzere 5 OSB’miz var. Bu güçlü yönlerimizle yatırımda önemli bir avantaja sahibiz” diye konuştu.

"Kayıtdışı ekonominin en düşük olduğu kentiz"

Mustafa Gülen / Bolu OSB Müdürü

Mustafa Gülen, Yeni Teşvik Yasası’nın beklentilerini karşılamadığını kaydederek, “Bolu kayıtdışının en az olduğu kent. Ama Bolu’nun çevre illerinde teşvik daha fazla. Başarılı öğrenci cezalandırılmamalı, ödüllendirilmeli. OSB‘yi cazibe haline getirecek bir takım teşvikler olması gerek. OSB’lerin çevre ve doğa ile uyumlu olması gerek. Ayrıca OSB’ler olarak kamulaştırma yetkimiz vardı ama elimizden alındı. Kalkınmanın önündeki engeller açılmalı” şeklinde konuştu.

[PAGE]

HALİT ERGÜL GAZELLE OTEL YÖNETİM KURULU BAŞKANI 

KARTALKAYA YOLLARINA ‘TABELA’ İSTİYOR

Bolu’da turizmci olmanın zor olduğunu belirten Halit Ergül, turizm konusunda ilde Yedigöller, Abant, Kartalkaya’nın önemli bir yere sahip olduğunu, Bolu’nun Türkiye’nin dörtte birine ulaşacak potansiyelde olmasına rağmen hak ettikleri yerde olmadıklarını ifade etti. Ergül, “Afyon’a sağlanan destekler buraya sağlanmıyor” diyerek, şöyle konuştu: “5 işletmeci kar yağdığında kendi yolumuzu kendimiz açtırıyoruz. Bu kış Kartalkaya’ya az kar yağdı sıkıntıya girdik. 3 aylık sezonumuzun yarısı boş geçti. Ancak şimdi durum düzeldi. Kartalkaya’da günde 3 bin kişi kayıyor. Kartalkaya’nın en büyük sorunu yol tabelasının olmaması. Gelen konuklarımız ve bizim için sıkıntı. Bunun çözülmesini istiyoruz.”

HAKKI FİDAN FİDAN NAKLİYAT YÖNETİM KURULU BAŞKANI

FİYATA DAYALI ACIMASIZ REKABET VAR

Hakkı Fidan ise yurtiçi nakliye yaptıklarını söyleyerek, ”Fiyata dayalı acımasız rekabet var. Devlet nakliyeciye sahip çıkmalı, fiyat farkları ile ilgili düzenleme yapılmalı ve ulaştırma ile ilgili belge politikalarında değişiklik yapmalıdır” diye konuştu.

ABDULLAH UZUN ATILIM ORMAN ÜRÜNLERİ 

ORMAN ÜRÜNLERİNDE ÖZEL SEKTÖRÜN ÖNÜ AÇILMALI

Orman ürünlerinin, orman işletmesinden aldığı hammaddeyi, tomruğu yarı mamul olarak yurt içi yurt dışı pazarladığını aktaran Abdullah Uzun, sektörde özel girişimcinin desteklenmesini istedi. Yerli piyasadan tek hammadde alınacak yerin orman işletmesi olduğuna dikkat çeken Uzun, kamunun özel sektöre Türkiye çölleşecek diye üretimi vermediğini söyledi. Orman Genel Müdürlüğünden talepleri olduğuna dikkat çeken Uzun, üretimi ve pazarlamayı özel sektöre devretmeleri gerektiğini savundu. 

ŞURA ÖZTUNCAY TUNCAY KONTRPLAK YÖNETİM KURULU BAŞKANI

MALEZYA VE ÇİN TOMRUKTA TOPLU ALIM YAPIYOR

Fonlu kontrplak üretimi yapan Şura Öztuncay; ”Yüksek frekans teknolojisi ile sektöre yarım ağlı ürünler üretiyoruz. Tomrukların soyulup kalıba sokulup, ahşaba şekil verilmesi ile oluşturulan üretimlerimiz var. Teknoloji kullanımıyla ilgili iyi bir noktaya geldik. Yurtdışında fuarlara katılıyoruz. Ama rakiplerimizden bizi güçsüz duruma düşüren tomruk maliyetinin yüksek olması. Sektörümüzde Malezya ve Çin devletleri toplu alım yapıyor. Bizim de desteklenmemiz için Orman İşletmesi’nin mevzuatı değiştirilmeli” şeklinde konuştu. 

ÖMER GÜLEN BOLU BEYİ ULUSLARARASI TAŞIMA GENEL MÜDÜRÜ

DEVLET TÜRKİYE’DE NAKLİYECİNİN YANINDA OLMALI

Uluslararası nakliyede Bolu’nun önemli bir yere sahip olduğunu kaydeden Ömer Gülen, şöyle devam etti: “Bolu plakalı araçlar Rusya ve Avrupa’da aranan araçlar oldu. Ancak Bulgaristan’la sıkıntılarımız var. Haksız rekabet yaratıyorlar. Türk nakliyecilerine önem verilmeli. Çünkü şimdi ihracatçı yabancı nakliyeci ile çalışırsa, stratejik öneme sahip Türkiye’deki sektör zarar görür. İhracatçı, yabancılara gebe kalır. Uzun vadeli düşünmek lazım. Ayrıca vize engeli kaldırılmalıdır. Devletimiz yanımızda olsun başka bir isteğimiz yok.” 

YILMAZ BAKIRCI KÖKEZ ULUSLARARASI NAKLİYAT AŞ YÖNETİM KURULU BAŞKANI

NAKLİYECİNİN ARACI ONUN DEMİRBAŞI OLARAK KABUL EDİLMELİ 

Uluslararası nakliyat yapan firmalar olarak demirbaşlarının araçları olduğuna dikkat çeken Yılmaz Bakırcı, “Bizim sektörümüzde araçlarımız oldukça önemli yere sahip, amortisman giderlerimiz çok yüksek, amortisman giderlerimiz konusunda düzenleme yapılmalı, yabancı plaka sorunları çözülmeli, bizim sektörümüze teşvikler verilebilir, vergiler ile ilgili düzenleme yapılmalıdır” dedi.

ERHAN ÖZDEMİR ÖZ SAĞLIK HİZMETLERİ YÖNETİM KURULU BAŞKANI 

DİYALİZ MERKEZLERİ CİDDİ SIKINTI YAŞIYOR

”Kalifiye eleman sıkıntısı yaşıyoruz” diyen Erhan Özdemir,  şunları kaydetti: “Sekiz yıldır bu sektördeyim, bizler özel hastanelerden farklı olarak çalışıyoruz. Denetleme ya da diğer tüm işlemlerimiz devlete ait. Yani devlet hastanelerinden farkımız yok. Tüm malzemelerimiz yurt dışından geliyor. İçeriye giren ürün bedellerinin fiyatları arttı. Günümüzde Türkiye’de diyaliz merkezleri ciddi oranda sıkıntı altında.”

CAVİT DEMİR ÇAĞSU HASTANESİ YÖN. KUR. BAŞKANI

SAĞLIK SEKTÖRÜNÜN AÇIĞI YETİŞMİŞ ELEMAN

Tüm işverenlerin sıkıntısının yetişmiş eleman sıkıntısı olduğunun altını çizen Cavit Demir, yetişmiş hemşire ve ebe bulamadıklarını belirtti. Demir; ”Günümüzde sağlık kolejinden yetişen hemşireler daha pratik. Ama artık hemşire yardımcısı olarak konumlandırılacaklar. En büyük sıkıntımız özel hastanelere yıllardır aynı oranda ödeme yapılması. Artık mal almakta zorlanıyoruz. Çünkü Bakanlık fiyatları sabitledi ama döviz iki katına çıktı. Çalışıyoruz ve çalıştığımızı bankalara veriyoruz” dedi.

UĞUR İLHAN MİMARLAR ODASI BAŞKANI

MİMARLIKTA MESLEKİ YETERLİLİK ARANMALI 

Mimar unvanı taşıyan herkesin imza yetkisinin olmasından şikayet eden Uğur İlhan, “Ancak sektörden uzak insanlar sadece imzalarını kullandırıyor. Bu da uygulamada sıkıntı yaratıyor” diye konuştu. İnşaat sektöründe mimar ve kalfa arasında ara eleman bulunmadığının altını çizen İlhan, mimarların eğitimlerinin kaliteli olması şantiye şeflerinin ve çalışacak kişilerinde eğitimli olması gerektiğini, mesleki yeterlik kavramının ortaya atılarak uygulanması gerektiğini aktardı.

SELMAN AKKAYA ERAK MÜHENDİSLİK SAHİBİ

BOLU’DA KAT SINIRLAMASI SIKINTI YARATIYOR

Selman Akkaya, ”Kanatlı fabrikaları inşa ediyorum. Bünyesinde sektörle ilgili uzman olmayan insanlar bir anda inşaatçılığa soyunuyor” diye konuştu. Bolu’da sektörün durumunu da değerlendiren Akkaya, “Bolu’da kat sınırlaması sıkıntılı, İstanbul Beylik düzünde birinci derece deprem bölgesi olduğu halde 52 kat sınırı verildi ama ne yazık ki Bolu’da böyle bir durum söz konusu değil,  TOKİ’ye böyle bir sınırlama yok ama özel sektöre sınır var” dedi.

İSMAİL YERLİKAYA AYNA YAPI İNŞAAT LİMİTED ŞİRKETİ 

İNŞAAT SEKTÖRÜ DE YETİŞMİŞ İNSAN GÜCÜNDEN YOKSUN

İsmail Yerlikaya, ”Tüm sektörlerde yaşanan sıkıntı aynı. İnşaat sektörü de yetişmiş insan gücünden yoksun. Bolu’da da durum aynı. Ekonomik kalkınmanın olmadığı yerde sıkıntılar vardır” dedi. 

ERCAN ALBAYRAK ALBAYRAKLAR OTOMOTİV LTD. ŞTİ. SAHİBİ 

OTOMOTİVDE COĞRAFİ AVANTAJIMIZI KULLANMALIYIZ

Ercan Albayrak, ”Coğrafi olarak önemli bir noktadayız. Bunu avantaja çevrimeliyiz. Otomotiv sektörü Türkiye’de, ara üretim yapan bir durumda. Ana sanayilere yedek parça yapıyoruz. Bolu bu konuda ikinci bölge konumunda, firmalara yedek parça üreten bir konumdayız. Beyaz eşya ve otomotiv konusunda yatırımcı çekilebilir ilimize” dedi.

PROF. DR. HAYRİ COŞKUN BOLU ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜ

ÜNİVERSİTENİN YURT İHTİYACI VAR

Üniversitelerinde sanayiye yönelik kimya bölümlerinin güçlü olduğunu dile getiren Prof. Dr. Hayri Coşkun, “Bunun yanında tıbbı aromatik bitkiler bölümümüz var. Öğrenci sayımız 25 binlere vardı, 5 sene içinde 30 bine ulaşırız. Öğrencilerimizin 3 bini ilçelerde diğerleri merkezde” diye konuştu. “Teknokentimiz 2010 yılında açıldı ama üniversite sanayi işbirliği ile yürütülecek alan 600 bin metrekare küçük bir alana sahip, kapasiteyi artırma hedefindeyiz bu hizmeti iyi sunmak için de kamulaştırma çalışmaları yapıyoruz” diyen Prof. Dr Coşkun, şunları kaydetti: 

“Büyüyen üniversitemizin yurt ihtiyacı var. Üniversitemize yabancı öğrenci de kazandırmaya çalışıyoruz. Şu anda 40 farklı ülkeden 200 yabancı öğrencimiz var. Lojistik konusunda 4 yıllık bölüm açma hedefimiz var. Sanayi ile iç içe olmak için çalışmalar yapacağız.”

[PAGE]

Kanatlı sektörü Bolu’yu uçurabilir

TALİP AKTAŞ / GÖZLEM

Birçok kentimiz gibi orta gelişmişlik seviyesine takılıp kalan merkezlerden biri de Bolu... Hatta metropoller ve yıldızı parlayan birkaç merkez dışında, Türkiye’nin ortalama gayri safi hasılasında son yıllarda payı azalan kentlerden. Üstelik de, İstanbul ve Ankara gibi iki büyük kentin ortasındaki hakim ve stratejik konumu, ekilebilir verimli topraklarının büyüklüğü, ciddi orman varlığı ve taşıdığı eşsiz turizm potansiyeline rağmen… Kent ekonomisinde yüzde 41’le hizmet sektörü ilk sırada; onu yüzde 38’le tarım ve yüzde 21’le sanayi izliyor.  Bolu denince akla gelen ilk üretim alanı ise kuşkusuz kanatlı sektörü… Kent genelindeki 6 büyük üretici, Türkiye üretiminin yüzde 30’undan fazlasını gerçekleştiriyor.  

Dünya Gıda Örgütü (FAO) verilerine göre, 2012 rakamlarıyla dünyada piliç eti pazarı 132 milyar dolarlık bir üretim hacmine sahip. Yıllık, 92.7 milyon ton seviyesinde üretim var. Türkiye, pazarda en hızlı büyüyen ülkelerden biri. Dünya üretiminde 2010’da 11’inci sırada bulunan Türkiye, 2011’de Güney Afrika’yı geride bırakarak ilk 10’a girdi, 2012’de ise Arjantin’in de üstüne çıktı ve 9’unculuğa yükseldi. FAO rakamları, 2012 yılı itibarıyla Türkiye’nin piliç üretimi bir milyon 724 bin ton civarında, pazar büyüklüğü ise 2.4 milyar dolar… Bu rakamlar, kümes dışı üretimi de kapsıyor.  TÜİK verilerine göre ise, 2013 yılında 1 milyon 758 bin ton piliç ve 42 bin ton hindi eti üretildi.  

Bolu’nun üretimi ise 480 bin tonu piliç, 12 bin 500 tonu hindi olmak üzere 492 bin 500 tonu buldu. Kentteki 6 entegre tesiste günlük bir milyon adet civarında kesim yapılıyor. Sözleşmeli üretim modelinin ağırlıklı olduğu sektörde, 3 bine yakın kişi doğrudan istihdam ediliyor. Önemli şikayetlerden biri, desteklerin entegre yapıya değil, kümese verilmesi… “Sözleşmeli kümes sahibinin tüm girdilerini biz veriyoruz, ürettiğini biz alıyoruz, ancak teşvik kümes sahibine veriliyor. Burada bir yanlışlık var” diyorlar. Bolca Hindi Genel Koordinatörü Şerafettin Erbayram, sözleşmeli üretimin başarısı için öncelikle elini taşın altına koyacak ve üretim için sözleşme yapabilecek yatırımcının olması gerektiğine işaret ediyor ve ekliyor: “Şu anki bireysel teşvik sistemi yerine sözleşmeli üretim teşvik edilirse, kanatlı üretimi tüm yurt sathına dağılır ve bunu yapacak kuruluşlar da artar. Yatırımcı yeni pazarlar arar, küçük üreticilere de eşit pazar şansı yaratır.” Erbayram, teşvik unsurlarını da, yatırım indirimi ve yatırımda KDV muafiyeti, vergi ve harç muafiyeti ile ihracat teşvikleri olarak sıralıyor. 
Erpiliç Genel Müdür Yardımcısı Mustafa Ericek ise, piliç eti konusunda kamuoyunda oluşturulan negatif algının yanlış bilgilendirmeye dayandığını belirtiyor. “GDO’lu yemle beslense bile piliç eti GDO kalıntısı içermiyor. İlaç ve antibiyotik önemli; kullanıyoruz ancak, etten atılım süresi önemli. Üretici kontrolsüz kullanmasın diye yoğun bir denetim uyguluyoruz” diyor. Şöyle devam ediyor Ericek:

“Devlet tarafından, Tarım İl Müdürlüğü tarafından kontrol edilen bir sektörün bu derece haksız yere zan altında bırakılmasına üzülüyoruz... Yerel üretimi teşvik ediyoruz, istihdam ve yerel katma değer yaratıyoruz. Bu sektörün çevre ülkelere ihracat potansiyeli oldukça yüksek ve daha gitmemim gereken çok yol var. Protein açığı bulunan bir ülkeyiz ve kırmızı ete göre oldukça düşük fiyatla bu ihtiyacı gidermek mümkün. Ama olan bitene bakıyoruz ve haksızlığa uğradığımızı düşünüyoruz.”  
Türkiye hem kanatlı eti, hem yumurta üretiminde dünyada önemli bir aktör olma potansiyelini taşıyor. Başta sözleşmeli üretimin özel desteklerle geliştirilmesi olmak üzere, yem ve yem katkı maddelerinde girdi maliyetlerinin düşürülmesi, dışa bağımlılığın ortadan kaldırılması,  etkin yatırım teşvikleri ve daha kanatlı etine itibar kazandırma hamlesiyle kısa sürede dünyada ilk beş arasına rahatlıkla girebilme şansına sahip. Türkiye bu potansiyelini, kalıcı devlet politikalarıyla harekete geçirmek zorunda. Brezilya, Meksika, İran ve Endonezya Türkiye’nin üretimde geride bırakamayacağı ülkeler değil…  Bolu ise, sadece Türkiye’nin değil, dünyanın da kanatlı üretim üssü olabilir…

[PAGE]

“Rasyonel otorite” ve piliç üretimi

RÜŞTÜ BOZKURT / ANALİZ 

Bolu’da iş insanlarıyla görüştüğünüzde “piliç üretimi” konusunu görmezden gelemezsiniz. İki gün sayıları 20’ı aşan iş insanıyla ve üretim tesislerinde yaptığımız incelemelerde güncel sorunları, gelecekle ilgili beklentileri tartıştık. Gördük ki, Türkiye’de üretilen tüm piliçlerin üçte birini ürettiklerini söyleyen Bolu’daki piliç üreticileri çok dertli ve ciddi biçimde haksızlığa uğradıklarına inanıyorlar.
Bolu’da piliç üreticilerinin kendilerini savunurken gerekçelerinin neler olduğunu özenle net etmek istedim. Piliç üreticileri diyorlar ki,

1. Öncelikle üretimimiz ülkeye ciddi ‘katma değer” yaratan bir alan.
2. Sözleşmeli üretimle kırsal kesimde ciddi bir “istihdam” yaratıyoruz.
3. Kırsal kesimde yarattığımız gelir ile “göç baskısını” azaltıyoruz.
4. Uluslararası beslenme standardının oluşması ve  “toplum sağlığına” katkı yapıyoruz.
5. Çevre ülkelere yaptığımız ihracatla “döviz geliri” sağlıyoruz.
6. Çevre ülkelere yaptığımız ihracatla “ihracat tabanını genişletme potansiyeli” yaratıyoruz.
7.Yurt içi pazarda “20 kg/kişi tüketim düzeyini, gelişmiş ülkelerdeki 40/kg düzeyine”  çıkarma potansiyellerini oluşturuyoruz.
8.Dünya beslenme standardına göre eksik olan “protein açığımızın” kapatılması için önemli bir işlevi yerine getiriyoruz.
9.Kırmızı ete göre  “görece ucuzluk” nedeniyle  “ete erişebilirliği” artırıyoruz.
10.Tesislerimizde kadın istihdamı oranı ile “kadının işgücüne katılımına”  katkı yapıyoruz.
11.Tesislerimizde dünyanın en gelişmiş “teknolojik donanımları” kullanıyoruz.
12.Sektörü geliştirmede bir “ulusal politika” uygulamazsak “Ukrayna ve Rusya” yakın gelecekte ciddi rakiplerimiz olacak, onlarla rekabet sürdürüyoruz 

Notlarımda, kullanılan yemlerden, ilaçlara, hijyenik önlemlerden dünya sistemlerindeki gelişmelere ilişkin daha bir dizi gerekçe var.

Eskilerin deyimi ile sadede gelmek için ayrıntıdaki diğer gerekçeleri başka zaman ele alma sözünü vererek “merkezi düşüncemizin” ne olduğunu açıklayalım.

Temel varsayımımız şöyle: Eğer ülkemizde “rasyonel otorite boşluğu”  yaratmasaydık, altın madenlerinden krom bileşikleri üretimine, piliç üretiminden fındık çıkmazına, nar ağaçlarının sökülmesinden, zeytinde giderek yükselen üretici çığlıklarına, “tartışma enerjimizi” bu kadar boş yere, verimsiz ve etkisiz biçimde harcamazdık.

Rasyonel otorite, kimliği, kişiliği, bilgisi, bilgeliği, ilkeli tutumu, ürettiği yarar nedeniyle çoğunluğun zihninde meşruluğu kabul edilen gücün otoritesidir. İyi öğretmenlerin öğrenciler üzerindeki otoritesi gibi… İlkelere, kurallara, yasalara uyan, kapsayıcı, paylaşımcı, katılımcı anlayışına saygı duyulan kamu yönetiminin oluşturduğu saygı gibi... Kısa, rasyonel otorite saygı duyulan ve ilham veren liderlik otoritesidir. Bu birey de olabilir, kurum da...

Ülkemizde bakanlık, üniversiteler, STK’larda piliç üretiminde nelerin yararlı nelerin sakıncalı olduğunu söyleyebilecek bir rasyonel otorite olsaydı, tartışma enerjimiz üreticinin “gelişmeyi engellediği”, bazı sağlıkçıları “insan sağlığını ipotek altına aldığı”  genellemelere hapsedilmez, dünya ve ülke gerçeğini hep birlikte öğrenir; gerçekten hangi tarafta yer almamız gerektiğine daha kolay karar verebilirdik.
Ülkemizde birçok alanda olduğu gibi “piliç üretiminde”  yaşanan tartışmalardaki sıkıntı  “rasyonel otorite eksikliği” dir. Bu temel soruna çözüm üretmeden bilgi eksikleri nedeniyle yarattığımız “haksızlıklar” önlenemez, ülkemizin kaynakları israf edilmesinin önüne geçilemez.

Bu konularda ilginizi çekebilir