İzmir, geleceğini akıllı uzmanlaşmada arayacak

Ege Genç İşadamları Derneği tarafından İzmir’in mukayeseli üstünlüklerini ortaya koymak için hazırlanan raporda, kentin küresel ekonominin yeni dinamikleri ile uyumlanabilmesi için uygulanmakta olan gelişme stratejisine akıllı uzmanlaşmayı entegre etmesi gerektiği görüşüne yer verildi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Ahmet USMAN-Sedat ALP

Ege Genç İşadamları Derneği (EGİAD), hazırladığı ‘Ekonomik ve Demografik Göstergelerle İzmir' başlıklı raporun sonuçlarını, DÜNYA Gazetesi ile işbirliğinde düzenlediği toplantı ile kamuoyuna açıkladı.

Raporda, İzmir’in gelişmiş hava, kara, deniz ve demiryolu ağları ile sahip olduğu lojistik üstünlüğü, hammaddeye ulaşım kolaylığı, tarımsal zenginliği, serbest bölgeleri, OSB’leri, kalifiye insan gücü, sağlık ve turizm altyapısı ile Türkiye’de en çok yabancı yatırım çeken il olduğuna işaret edilirken, rekabet gücü sadece bunlara dayandırılarak kentin geleceğe hazırlanamayacağı vurgulandı.

Raporda, yeni teknolojileri içeren yükselen sektörlerin gelişmesinin koşulu olan Endüstri 4.0’ın gelişmesi için yüksek katma değerli üretimin şart olduğunun altı çizilirken, Avrupa Komisyonu’nun yaşlı kıtanın geleceğini belirleyecek stratejiyi geliştirmek için ortaya attığı Akıllı Uzmanlaşma kavramını kullanarak birçok sektörün gelişmesini tetikleyecek anahtar ve kolaylaştırıcı sektörlere odaklanılması önerildi.

Tarihi Havagazı Fabrikası’nda düzenlenen toplantıya İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu da katıldı.

Birleşik rekabet gücü en yüksek 3’üncü kentiz

Ege Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof.Dr.Neşe Kumral ve Necmettin Çelik ile birlikte “Ekonomik ve Demografik Göstergelerle İzmir” raporunu hazırlayan Dokuz Eylül Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr.Sedef Akgüngör yaptığı sunumda metropol şehirlerin üstün yetenek gerektiren ürünleri bir araya getirmesi gerektiğine dikkat çekerek, “İzmir bu konuda iyi bir noktada. EDAM’ın (Ekonomi ve Dış Politika Araştırma Merkezi) 2016’da yaptığı araştırmada İzmir çalışma hayatında birleşik rekabet gücü en yüksek 3. kent çıktı. Raporumuzda İzmir’i ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan Türkiye’nin belli başlı yatırım merkezleri ile karşılaştırarak, kenti farklı kılan özelliklerini ortaya koymaya çalıştık” dedi.

İzmir’in doğunun en batısında yer aldığı için Asya’nın Avrupa’ya açılan kapısı olduğunu söyleyen Akgüngör, “İzmir, geniş bir körfeze sahip doğal bir liman olarak hep önemli bir yerleşim alanı oldu. Doğal kaynaklar açısından zengin bölgede, çalışma hayatındaki eğitimli nüfus Türkiye ortalamasının üzerinde. Ulaşımda gelişmiş deniz, hava, kara ve demiryolu ağlarına sahip. En fazla 4 saat uçak mesafesinde Avrupa’nın en uzak noktasına rahatça gidilebilir. İzmir’i rakibi olabilecek İstanbul, Ankara, Bursa ve Kocaeli illeriyle karşılaştırdığımızda pek çok açıdan oldukça iyi durumda olduğunu görüyoruz. 35 ülkeden 183 yabancı sermayeli firmaya evsahipliği yapıyor. Bu firmalara neden İzmir’i seçtiklerini sorduğumuzda kentin lojistik olanakları, hammaddeye ulaşım, serbest bölgelerin varlığı ve yetenekli iş gücünün ön plana çıktığını gördük” diye konuştu.

İzmir’de 4 sektör yükseliyor

İzmir Kalkınma Ajansı’nın (İZKA) daha önce yaptığı çalışmalarda İzmir için öncelikli sektörleri endüstriyel makine, gıda, içecek, sağlık turizmi ve kimya olarak belirlediğini hatırlatan Akgüngör, “2011- 2014 döneminde büyüme trendi yakalayan 4 sektörün ise yenilenebilir enerji, bilişim, sağlık ile havacılık ve uzay sanayi olarak öne çıktığını görüyoruz. Mutlaka bunlarla ilgili eğitim, insan gücü ve yatırım lazım. Bu sektörler gelişirken, içerdikleri yeni teknolojiler sayesinde diğer sektörlerin de gelişmesini hızlandırıyorlar. Bu gelişmeler İzmir’i yeni sanayi devrimine, Endüstri 4.0’a hazırlayacaktır. İzmir düşük işgücü maliyetleri, özel konumu ve iyi altyapısı olan bir kent. Ancak İzmir’in rekabet gücünü sadece bunlara dayandırırsak kenti ileriki dönemlere hazırlamış olamayız” dedi.

İzmir’in üstün olduğu konuların başında kaliteli insan gücü varlığının geldiğini söyleyen Akgüngör, “Bunu yabancı dilde de iyi altyapısı olan, iyi eğitim veren 8 üniversitesi sağlıyor. Doğal kaynakları, hammadeye ulaşım, tarımsal zenginliği kentin ekonomik üstünlüğünü belirleyen etkenler. İzmir’de yükselen sektörler OECD’nin araştırmasında yükselen sektörler olarak ön plana çıkan sektörlerle bire bir uyumlu. Kente mukayeseli üstünlük sağlayan bir diğer etken de konumu. İzmir, kara, demir, deniz ve hava yolu ağlarının gelişmişliğinin yanı sıra hammaddeye ulaşım kolaylığı ile birçok büyük firmanın yatırımını çekmeyi başardı” diye konuştu.

Akıllı uzmanlaşma gerekiyor

Avrupa Komisyonu’nun 2006’da Avrupa’nın geleceğini inşa edecek stratejiyi belirlemek için ortaya attığı akıllı uzmanlaşma kavramının İzmir’in geleceğini şekillendirmede etkili olabileceğini ifade eden Akgüngör, “İzmir, girişimcilik, sağlık turizmi, teknoparklar, melek yatırımcılık, insan kaynakları, üniversiteler, biyomedikal tıp alanlarında güçlü altyapısı olan bir kent. İşbirlikleri, kümelenme çalışmaları yıllardır var. İzmir, küresel ekonominin yeni dinamikleri ile uyumlanabilmesi için uygulanmakta olan gelişme stratejisine akıllı uzmanlaşmayı entegre etmeli. Akıllı uzmanlaşma bölge için öncelikli olarak belirlenmiş olan faaliyetlerde araştırma ve yeniliğe dayalı bir uzmanlaşma ve bölgenin kendi kaynaklarına dayalı ekonomik dönüşümü hedefl eyen bir strateji. Bu raporun bu tür akıllı uzmanlaşmalar için bir başlangıç adımı olmasını diliyoruz” dedi.

Rapor, yol haritası niteliğinde

Toplantının açılış konuşmasını yapan EGİAD Başkanı Aydın Buğra İlter, İzmir’in, Türkiye’nin üçüncü büyük kenti olarak sosyal, ekonomik ve kültürel yaşam yönünden her kesimden insanın yerleşmek ve yaşamak istediği kentler arasında ilk sıralarda geldiğine dikkat çekerek, “Bu özellikleriyle yabancı yatırımcıların da ilgi odağı olan İzmir çeşitli sektörlerden doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının yoğun olarak yer aldığı illerden. İzmir için yapılan sayısız strateji toplantılarında ve arama konferanslarında bugüne kadar farklı hedefl er ortaya konuldu. Sanayi kenti, ticaret kenti, fuarlar ve kongreler kenti, finans kenti, turizm kenti, bilişim kenti gibi kimlikler gündeme getirildi” dedi. İzmir’in mukayeseli üstünlüklerini bütüncül bir yaklaşımla ve farklı parametreler açısından incelemeyi amaçladıklarını dile getiren İlter, çalışmanın yargısal olmaktan çok objektif bir yaklaşımla, güncel ve geçerli istatistik veriler ışığında ortaya konulduğunu ifade etti.

İlter, “Bu veriler çerçevesinde geliştirmeye muhtaç alanlar belirlenerek bu konularda resmi, özel ve gönüllü kuruluşların eylem planları ortaya koymalarını sağlamak amacındayız. Rapor, ekonomik kalkınma süreçlerinde önemli yeri olan bölgesel kalkınma dinamiklerinin harekete geçirilmesi için ekonomi, altyapı, sosyal yaşam, yatırım ortamı, eğitim ve iş gücü gibi çeşitli göstergeler açısından İzmir’in İstanbul, Ankara, Kocaeli, Bursa gibi belli başlı illerle karşılaştırmalı olarak ele alındığı bir referans kaynağı niteliği taşıyor”diye konuştu.

Kent ekonomisine ve ulusal ekonomiye katkı sağlaması için sadece yerli yatırımcıların değil aynı zamanda yabancı yatırımcıların da çekilmesinin şart olduğunu vurgulayan İlter, “Raporda öne çıkan hususların içinde en çok dikkat çekici olanlar İzmir’in insan kaynakları açısından ortaya koyduğu zengin profil, kültürel doku, sanayi ve hizmetlerde sektörel çeşitlilik, ihracata dönük üretim yapısı. Bütün bu faktörlerin dışında İzmir’de girişimcilik eko-sisteminin son yıllarda kaydettiği gelişme bu alandaki potansiyeli de gösteriyor.

İstanbul’un dışında Melek Yatırımcılık ve Girişimcilik alanında en hızlı yol alan kent İzmir oldu. Bu raporun İzmir ile ilgili karar vericilere ve politika belirleyici kurumlara yön gösterici olması en büyük dileğimiz” dedi.

'İzmir neden yabancı yatırım almalı?'

Raporun sunumundan sonra İzmir’in yerli ve yabancı yatırımcılar için sunduğu avantajlar ve dezavantajların tartışıldığı bir panel düzenlendi. DÜNYA Gazetesi Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Talip Aktaş’ın moderatörlüğünü yaptığı panelde gazetemiz yazarlarından Rüştü Bozkurt ve Gündüz Fındıkçıoğlu ile Ege Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Neşe Kumral “İzmir Neden Yabancı Yatırım Almalı?” sorusunun yanıtını aradılar.

'Endüstri 4.0 yakalanmazsa, Türkiye rekabet avantajını kaybeder'

Panelde dünya nüfusunun 2050’de 10 milyara çıkacağını dile getiren Ege Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Neşe Kumral, “Bunun dörtte biri Afrika’da olacak, büyük çoğunluğunu gençler oluşturacak. Bir yatırımcı genç ve ucuz işgücü ararsa Afrika’ya bakacak. İzmir için yetişmiş iş gücü avantaj olmaktan çıkacak. Batı ülkeleri buna yönelik tedbirler alıyor. Küreselleşmede büyük yatırımcıların Asya, Hindistan, Çin odaklı olduğunu görüyoruz. OECD geleceği belirleyecek anahtar teknolojilerden 40’ını ve bunlar arasındaki en önemli 10’unu belirledi. Nesnelerin interneti en önemlisi. Bu teknolojileri bilim alanında ABD, Kanada, Fransa, İngiltere, Çin, Almanya en iyi kullanan ülkeler.

Endüstri 4.0 alanında çok önemli yatırımlar yapıyorlar. Endüstri 4.0 büyük ölçüde maliyet düşüşü, verimlilik artışı ve nitelikli iş gücü ihtiyacı ortaya çıkarıyor. Türkiye’nin en büyük avantajı düşük iş gücü maliyeti. Fakat bu maliyet avantajı gelecekte devam edemeyecek.

İzmir ve Türkiye’nin eklemlendiği pazarlarda önemli bir şekilde üretim ve teknoloji biçimlerinin değişmesi ile bölge rekabet avantajını kaybediyor. Türkiye önemli bir işsizlik ile karşı karşıya. Türkiye’de gelecekte teknolojileri Endüstri 4.0’a geçilmez, yeni teknolojilere yatırım yapılmazsa önemli işsizlik ortaya çıkacak” dedi.

'Endüstri 4.0 moda değil'

DÜNYA Gazetesi Yazarı Rüştü Bozkurt ise Türkiye’nin Marmara’dan sonra ikinci en çok yatırım çeken bölgesi olan Batı Ege’nin iki ciddi sorunu olduğuna dikkat çekerek, “Kemalpaşa, Turgutlu istikametini, ister Manisa’yı, ister Bakırçay’ı, ister Aydın eksenini ele alalım hepsinde en temel sorun mevcut sanayilerin modernize ihtiyacının olması. İzmir gelişmiş olmasına rağmen sanayi ihraç mallarının ortalama kilogram değeri 1.44 centi geçmiyor. Bunu 3 dolar seviyesine çıkarmalıyız. Katma değer açısından yatırım hamlesine ihtiyaç var. İşletme büyüdükçe verimlilik artıyor. KOBİ’de rekabet edebilir, teknoloji ve üretim anlayışı olmadan başka yatırımları buraya getirmek mümkün değil” diye konuştu. Endüstri 4.0 moda bir kavram olmadığını anlatan Bozkurt, “Bu teknoloji ile emek bağımlılığı hızla üretimin dışına çıkıyor.

Bizim hızla ona göre bir strateji geliştirmemiz lazım. Günümüzde 1 milyon asansör merkezden kontrol ediliyor. Roys Roys 7 bin motorun bakım onarım zamanlarını merkezden kontrol eden bir sistemi kullanıyor. İzmir ileri uzman yetiştiren alanlara kaymadıkça, ucuz emekle buraya sermaye çekemez. 13 sanayi bölgesi var. Karma sanayi bölgelerinin geleceği yok. İhtisas sanayi bölgeleri yapmalı. İzmir teknoloji odaklı düşünerek önümüzdeki 5 yılda ne yapılması gerektiğini netleştirmeli” dedi. Yatırımcıların ülkenin siyasi söyleminden hukuk sistemine kadar her noktaya baktığını dile getiren Bozkurt, “Önceki yıllarda hukuk ihtilaf çekme aracıydı, şimdi fırsatları yaratma unsuru haline geldi. İzmir, Mersin-Urfa ekseni ile birlikte hızlı gelişme potansiyeli olan bir il ancak buna hazır olup olmadığı konusundan pek emin değilim” diye konuştu.

'Nitelikli insan konusunda adım atmazsak, öncüleri yakalayamayız'

Sanayi devriminin başladığı 1800’lü yılların başında 1 milyar olan dünya nüfusunun sanayi 4.0’ın konuşulduğu bugün 7.5 milyar’a ulaştığını ve 10 milyara doğru gittiğini dile getiren DÜNYA Gazetesi Yazarı Gündüz Fındıkçıoğlu, “Bütün bu artış 215 senede oldu. İngiltere'de 1800’lerde ortalama yaşam süresi 36 iken şimdi 77. Hiç ilgisi olmayan Afrika’da bile 56’ya çıktı. Ne o buluşları yaptılar, ne tıbbın gelişmesinde etkileri oldu. Bir şekilde bütün insanlar faydalandı. Kimse kapitalizmi övmez ama kapitalizm bir şekilde insanları bir yöne itti. Biz de orta halli bir ülkeyiz. Bir tarafa doğru gidiyoruz. Ama işin kalbinde olmadığınız, bilimi üreten kavramsal ağın içine girmediğiniz zaman, bunun dışında kalırsınız. Önümüzdeki dönem sanıyorum gelir ve servet itibariyle çok fena gitmeyecek.

Çok büyük bir siyasi kriz yaşamazsak, orta halli bir yerde duracağız. Ama zaman geçerse ve özellikle nitelikli insan konusunda bir adım atmazsak, eğitimi de üretim sağlayacak bir insana doğru çevirmezsek, daha fazlası olmayacak. 250 yılda 25 bin yılda olmayan şeyler oluyor. Bunu bir yerinden yakalamak lazım. Yakalamazsak sanırım bu yüzyılın sonunda, fosil yakıtlar bittiğinde bununla geçinen ülkelerin başına ne gelecekse, ona benzer şeyler başkalarının da başına gelebilir. Umutlu değilim o açıdan” diye konuştu. Türkiye’nin şu anda an da yüksek katma değerli ürün ihracatının çok düşük olduğunu hatırlatan Fındıkçıoğlu, “Bu işler kolay olmaz ama ileriye gitmeyi, sıçrama yapmayı düşünenler öncülere yaklaşabilir. Yoksa mesafe ya açılır ya aynı kalır.

Bunun için niyet ve irade lazım. İradenin adresi de topluma, tarihe, devlete nasıl baktığımızla ilgili. İrade siyasi otorite midir, büyük sermaye midir, halk mıdır? Bunu kim istiyor? Bunu isteyenler, KOBİ’ler de dahil olmak üzere işadamları, sermaye sahipleri, onların iradelerini idareye göstermeleri gerekir. Kimse niyet göstermezse sonuç olmayacaktır. Bana sorarsanız mantıklı olan yukarıdan aşağıya sinyal gelmesidir. Sanayi politikasının hızlı bir şekilde işin içine girmesidir ama makul, rasyonel olan her zaman reeli yansıtmıyor” dedi.