Enerjide bağımsızlık için hidroelektrik santrallerin önemi

Abone ol

Serdar İSKENDER / Makina Yük. Mühendisi/TÜTEV Enerji Danışmanı

2008 yılında Gayri Safi Milli Hasılamız 950 milyar TL seviyesinde gerçekleşmiş ve Gayri Safi Milli Hasıla içerisinde enerjinin payı 110 milyar TL seviyesinde. Diğer bir ifadeyle, Gayri Safi Milli Hasıla'nın yaklaşık yüzde 12'si enerjiye gidiyor. Yıllık bazda inceleme yapıldığında, Gayri Safi Milli Hasıla içerisindeki enerjinin payının sürekli arttığı gözleniyor.

Ülkemizin enerji portföyü incelendiğinde ise dışa bağımlı, ithalata yönelik bir enerji yönetimiyle karşılaşıyoruz. Enerji üretimimizin tüketimimizi karşılama oranı yüzde 25'in altına düşmüş durumda. Bir başka bakış açısıyla, enerji tüketimimizin yüzde 75'ini ithalatla karşılıyoruz ve bu oranda her geçen gün artıyor. Hedeflenen büyüme değerlerine ulaşılabilirse, 2020 yılında enerji ithalatımız yüzde 80'nin üzerine çıkabilir.

Ülkemizde 2008 yılı itibariyle, yıllık kişi başına düşen elektrik enerjisi tüketimi incelendiğinde, ekonomik büyümenin  en temel göstergesi olan elektrik tüketiminde de çok gerilerde olduğumuz görülüyor. ABD'nde yıllık kişi başına düşen elektrik enerjisi tüketimi 12.300 kWh (kiloWattsaat), gelişmiş ülkelerin ortalaması ise yaklaşık 9.000 kWh olmasına rağmen, ülkemizde bu değer 2.800 kWh olarak gerçekleşti. Gelişmiş ülkelerin gelişmişlik düzeyini yakalayabilmek ve sürdürülebilir büyüme hedefine ulaşabilmek için kişi başına düşen elektrik tüketimimizi üç kat arttırmamız gerekiyor.     Ülkemizde ki, enerji üretiminde kullanılan kaynakların dağılımı incelendiğinde, yüzde 90 oranında petrol, doğal gaz ve kömür gibi fosil kaynaklara bağımlı olduğumuz görülüyor. Kullandığımız petrolün yüzde 92'sini, kullandığımız doğal gazın ise yüzde 99'unu ithal ediyoruz. Enerji üretiminde, fosil kaynakların kullanım oranlarının yüksek olması, enerjide dışa bağımlılığımızı arttırmasının yanında, çevreye geri dönüşünü olmayan zararların verilmesini de beraberinde getirmektedir. Globalleşen dünyada,  ülkelerin  küresel ısınma ve sera etkisini azaltabilmek için fosil enerji kaynaklarının kullanımının düşürülmesi için çalıştığı bir dönemde, bizim enerji üretimimizin fosil kaynaklara çok yüksek oranlarda bağlı olması, enerji politikalarımızın yanlışlığını da ortaya koymaktadır.

Başta Avrupa Birliği ülkeleri olmak üzere, gelişmiş ülkeler, yeşil, yerli, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını arttıracak enerji politikaları uygulayarak, çevreci olan bu kaynakların kullanımını teşvik etmektedirler. Yenilenebilir enerji kaynaklarımız açısından değerlendirme yapıldığında, ülkemizin değerlendirilmeyi bekleyen büyük bir hidroelektrik potansiyelinin olduğu görülmektedir. Birçok ülke enerji ihtiyacının yüzde 25'inden fazlasını hidroelektrik santrallerden karşılamaktadır. Hidroelektrik enerji, 65 ülkenin ulusal elektriğinin yüzde 50'sini, 32 ülkenin yüzde 80'nini ve 13 ülkenin de elektrik ihtiyacının neredeyse tamamını sağlayan önemli bir enerji kaynağıdır.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın verilerine göre, 128 milyar kWh/yıl  hidroelektrik potansiyelimiz bulunmaktadır. Bugün itibariyle, hidroelektrik enerji kaynaklarımızın, sadece yüzde 35'i değerlendirilebilmiştir. Elektrik ihtiyacımızın sadece yüzde 25'ini hidroelektrik kaynaklardan sağlayabiliyoruz.

Hidroelektrik santrallerin üretiminin yüzde 80'lik bölümü yerli kaynaklar kullanılarak yapılabilmektedir. Bu açıdan değerlendirme yapıldığında, hidroelektrik santrallerin kuruluşu, diğer santrallere göre daha az dışa bağımlıdır. Hidroelektrik santrallerin verimleri yüzde 90'a kadar çıkarken, termik santrallerde bu oran yüzde 30-35'ler de kalıyor.  Hidroelektrik santrallerin yakıt maliyeti olmadığı için en ucuz elektrik üreten santrallerdir.  Bu sayede, fosil yakıtların fiyat istikrarının sağlanmasında, sigorta olarak, enerji portföyünün sigortası olarak kullanılırlar. Doğalgazla çalışan termik santrallerde elektrik üretim maliyeti ortalama 4 cent/kWh,  kömürle çalışan termik santrallerde 5 cent/kWh iken, hidroelektrik santrallerde 0,20 cent/kWh'dır.

Hidroelektrik santraller, yakıt kullanmadıkları için sera gazı emisyonları üretmiyorlar ve havayı kirletmiyorlar. Küresel ısınmanın önlenmesi için katkıda bulunuyorlar. Akarsuların akış hızını düşürerek, erozyonun önlenmesine de yardımcı oluyorlar.

Hidroelektrik santrallerin teorik ortalama ömürleri 75 yıldır. Fakat, elektromekanik makina ve ekipmanları yenilenen, hidroelektrik santrallerde  işletme ömürleri 200 yıla kadar çıkarılabiliyor. Termik santrallerin işletme ömürleri ise ortalama 25 yıl. Diğer taraftan bir hidroelektrik santral, 10 yıl içerisinde kendisini amorte edebilmektedir.

Hidroelektrik santraller, en az düzeyde çevresel etki yaratmaları, işletme ve bakım masraflarının düşük olması, en  önemlisi de yerli olmaları nedeniyle, enerji ihtiyaçlarımızın karşılanmasında hızla değerlendirilmesi gereken kaynaklardır. Ülkemizin içerisinde bulunduğu enerji krizinin aşılmasında, dışa bağımlılığımızın azaltılmasında ve döviz kaybımızın düşürülmesinde,  hidroelektrik enerji kullanımımız acilen arttırılmalıdır. Bu hedefe ulaşabilmek için tüm dünyanın yaptığı gibi  boşa akan sularımıza sahip çıkmamız  ve son damlasına kadar kullanmamız gerekiyor.

Gültan Kışanak tahliye edildi DÜNYA’ya “Yılın Gazetesi Ödülü” “Perakende sektörünü yeniden şekillendirenler ayakta kalacak” Hazır giyim sektörü Afrika’da yatırım arayışında İstanbul ve Ankara, rekabette diğer illerle makas açtı