Hiç ticaret adil olur mu?
Uygun fiyatların tüketiciye ulaşma bedelini gelişmemiş ekonomilerdeki işgücü ödüyor.
Abone olNasrettin Hoca bir gün komşusundan ödünç bir kazan ister. İşini bitirdikten sonra kazanın içine bir tencere koyup komşusuna götürür. Komşu, tencereyi görünce:
- Hoca bu nedir böyle?
- Sorma komşu kazan gebeymiş. Anlayacağın senin kazan doğurdu.
Bu duruma sevinen adam kazanı tencereyle beraber alır.
Bir zaman sonra Hoca, komşusundan kazanını gene ister. Aradan epey zaman geçer; fakat bu sefer Hoca kazanı geri vermez. Sonunda komşusu Hoca'nın evine gidip kazanı ister. Hoca, üzgün bir şekilde:
- Aah komşum, başınız sağ olsun, kazan sizlere ömür…
- Aman Hoca'm ne diyorsun? Hiç kazan ölür mü?
- A komşucuğum, kazanın doğurduğuna inandın da öldüğüne mi inanmıyorsun?
800 yıl önce Nasrettin Hoca'nın hicvettiği gibi insanoğlu alışveriş konusunda ben merkezcidir. Alışveriş veya daha genel tanımıyla ticaret bir tarafın kazancı diğer tarafın kaybı olarak görülür. Bir malı ucuza alıyorsanız, bir mal ucuza satılıyor demektir. Siz kazanırken, satıcı zarar eder. Bugün kapitalist ekonominin rekabetçi düzeni gelişmemiş ekonomilerin doğal kaynaklarının gelişmiş ekonomilere en uygun fiyatlarla ticareti üzerine dayanıyor. Bu uygun fiyatların tüketiciye ulaşma bedelini gelişmemiş ekonomilerdeki işgücü ödüyor.
Tüketicinin kazancı, işçinin kaybı
Bir paket çikolata bizim için lezzet, mutluluk ve keyfi çağrıştırıyor, çikolatanın hammaddesi kakao tarlalarında çalışan çocuklar için ise, kakao kölelik ve eziyet demek. Çikolata köleliği Fildişi Sahili Cumhuriyeti'nde 12 yaşında başlıyor ve yaşamboyu devam ediyor. Çevre ülkelerden de kaçırılan çocuklar 16 yaşına kadar satılıp kakao tarlalarında çalışmaya zorlanıyor. İnsanlık dışı şartlarda fiziksel ve psikolojik eziyet görerek boğaz tokluğuna çalıştırılıyorlar. Sağlık, yaşam güvenceleri yok. Batı Afrika'da bulunan Fildişi Sahili dünyanın en büyük kakao ihracatçısı. Dolayısıyla, dünyanın neresinde olursak olalım yediğimiz çikolata çocuk köleliği sonucunda midemize giriyor. Mutluluk kaynağı serotonin salgılamamızı sağlayan çikolata tarlalarda çalışan mutsuz çocukların ürünü. Nasıl bir düzen veya bir düzensizlik içindeyiz?
Pırıltılarından büyülendiğimiz pırlanta yüzüklerin arkasında günde 2 dolarlık yevmiye karşılığı karanlık madenlerde geçen uzun saatler var.
Tüketiciler daha iyi ürünü daha ucuza alabilsin diye üreticiler çalışanlarına köle muamelesi yapıyor. Bu durum nasıl değişir?
İşçilere haklarını ancak uluslararası şirketler verebilir
Birçok uluslararası firma ‘bu bizim sorumluluğumuz değil, biz neden böyle birşey yapalım?' diye itiraz edebilir. Ancak, bugün firmaların sorumluğu sadece ürettikleri ürün/hizmetlerin kalitesi ve müşteri memnuniyetiyle sınırlı değildir. Çevreye, küresel ekonomiye karşı sorumlu oldukları gibi, tedarik zincirinde bulunan aktörlerden ve onların iş yapışlarından da mesuldürler. Yerel üreticilerin denetiminde yapılan ihmaller birçok kişinin sağlığının ve güvenliğinin tehlikeye girmesine sebep olur. Ayrıca, uluslararası şirketin itibarını yerle bir eder. 2008 yılında Çin'de üretilen Cadbury çikolatalarında yüksek seviyede melamin bulunmuş. Bu çikolataları yiyen 53.000 çocuk hastalanmış, 4 çocuk ise ölmüştü. Çinli fabrikanın bu büyük güvenlik ihlali dünyada Cadbury ürünlerine tüketicilerin kuşkuyla yaklaşmalarına sebep olmuştur. Bu durum, doğrudan ürüne yansıdığı gibi büyük tepki çekmiştir. Oysa, yerel üreticilerin bünyesinde meydana gelen birçok durum sonuçlara yasımadığından farkedilmemektedir. İşçilere insani davranılması herşeyin önünde tutulmalıdır. Yerel ortakların güvenlik koşulları ve işçi haklarını iyileştirmesi için uluslararası firmaların belli standartlar koyması ve bu standartların uygulanmasını denetlemesi gereklidir. Uluslarası firma temsilcileri üreticileri habersiz olarak belli aralıklarla denetlemelidir. Bu süreç ne kadar şeffaf olursa yerel ortakların şartları da o kadar hızlı ilerleyecektir. Denetim raporları şirketlerin web sayfalarında basılmalıdır.
Adil ticaret yaygınlaşmalı
Adil ticaret, küçük ölçekli çiftçilerin, yerel üreticilerin ve sanatçıların emeklerinin karşılığını almasını hedefler. Ürettikleri ürünlerin yok pahasına aracılar tarafından satın alınmasına engel olmaya çalışır. Böylece, üretici ürününü kar payı koyarak alıcıya doğrudan satar. Para kazandıkça daha kaliteli ürünler çıkarır, ailesi ve çevresine daha iyi imkanlar hazırlar, yanında çalışanların çalışma şartlarını iyileştirir, çocuklarına daha iyi eğitim sağlar, sağlık hizmetlerine ulaşım kolaylaşır. Gelişmemiş ekonomilerde sürdürülebilir yaşam alanları yaratmak için adil ticaret desteklenmelidir. Üretici ve işçilerin haklarının çiğnenmesi engellenir.
Fransız standardizasyon kurumu AFNOR, adil ticaret prensiplerini şu şekilde tanımlamaktadır:
- Ortaklar arası ticari ilişkilerin dengede olması;
- Üreticiler ve çalışanların adil ticarete uygunluğunun takip edilmesi;
- Tüketici, müşteri ve küresel kamu oyunun adil ticaret konusunda bilgilendirilmesi ve hassasiyet kazanması.
Adil ticaret, tedarik zinciri iş modelini benimser ancak farkı sistemin denetlenmesi ve sertifikasyonundadır. ‘Adil ticaret' sertifikasına sahip ürünler hammaddesinden işlenmesine paketlenmesinden fiyatlandırılmasına kadar adil süreçlerden geçtiği denetlenmiş ve onaylanmış ürünlerdir. Bilinçli tüketiciler işçi hakları ihlallerine dur demek, gelişmemiş ülkelerde ekonomik ve çevresel sürdürülebilirliğe katkıda bulunmak için adil ürünleri tercih ederler.
Türkiye'de ise, adil ticaret yapan firmalar iç pazardan çok dış pazara hizmet veriyor. Yurtdışına ihracat amaçlı üretim yapan zeytin yağı, kahve ve tekstil sektöründen FLO sertifikalı Türk firmalarının ürünlerini Türk pazarlarında göremiyoruz. Birkaç adil ticaret ürünü satan yabancı firmanın ürünleri piyasada: Ben & Jerry's dondurmaları ve Lush kozmetik ürünleri bunlara örnek. Tabii bu ürünlerin pazarda yer edinmeleri için öncelikle adil ticaret konusunda kamu bilincinin arttırılması gerekli. Bu bilinçle Türk tüketicileri de küresel tüketiciler gibi adil ürünlere talep edecektir.