WIPO (Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü) geçen hafta yıllık Uluslararası Patent Başvuruları (PCT) raporunu açıkladı. Patentleri takip etmek, önümüzdeki dönemde ekonominin nasıl şekilleneceğini, üretimin nasıl değişeceğini, hangi teknolojilerin yayılacağını öngörmek için yol gösterici. Sadece geleceğe ilişkin öngörü oluşturmak değil, aynı zamanda geçmişten bugüne dünyada ve farklı ülkelerde gerçek anlamda yapısal değişimi izlemek için de oldukça önemli. Patent analizleri kapsamında, WIPO'nun da birçok analiz ve değerlendirmesinde belirttiği gibi, özellikle Uluslararası Patent Başvuruları (PCT)'na ilişkin eğilimleri incelemek, dünyada ve farklı ekonomilerde teknolojik dönüşümle ilgili ne olup bittiğini anlamak için son derece faydalı. Hani yeni teknolojilerle birlikte pek de bir anlam ifade etmeyen eski dış ticaret sınıfl amasına göre ihracat verilerine bakarak, Türkiye düşük teknolojili bir ekonomiden orta teknolojili bir ekonomiye dönüştü diyoruz ya, peki gerçek anlamda teknolojiye sahip olmak söz konusu olduğunda ne değişti? Teknoloji geliştirmek, ticarileştirmek ve üretmekte neredeyiz? Önce dünyadan başlayalım. WIPO verilerine göre, 2017'de toplam 243 bin 500 Uluslararası Patent Başvurusu yapıldı. Önceki yıla göre yüzde 4,5'luk bir artış gerçekleşti. Bu başvuruların hangi ülkelerden yapıldığına bakınca ilk sırada 56 bin 624 başvuru ile tabii ki ABD'yi görüyoruz. İkinci sırada ise, son yıllardaki bilim ve teknoloji atağı ile bizi şaşırtmayan Çin var. Çin, 2003 yılından beri çift haneli artış oranlarıyla patent başvurularına devam ediyor. Bugün geldiği yer ise artık ABD'ye çok yakın. Sadece ABD ve Çin, toplam Uluslararası Patent Başvurularının yüzde 41'ini gerçekleştiriyor. Yani büyük resimde ekonominin, üretimin, hizmetlerin, tarımın, istihdamın, teknolojilerin nereye gideceğini izlemek için ABD ve Çin'e bakmak anlamlı görünüyor. İlk 5 ülkeyi tamamlayacak olursak, liste Japonya, Almanya ve Güney Kore ile devam ediyor. Türkiye'den ise, 2017 yılında yapılan başvuru sayısı 1235. Son 20 yılda yüksek artış oranlarıyla bu sayıya ulaşılmış görünüyor. Toplam başvuruların binde 5'ini Türkiye oluşturuyor.
Dünyada 2000 yılında ilk 2 sırada biyoteknoloji ve medikal teknoloji varken, 2017 yılına geldiğimizde bilgisayar teknolojisi ve dijital iletişimin 2000 öncesinde olduğu gibi yeniden ilk 2 sıraya yerleştiğini görüyoruz. Alt kırınımlarına baktığımızda ise, artık farklı teknolojilerle birlikte farklı sektörlerdeki özgün uygulamaların yer aldığını görüyoruz. 2000'den 2017'ye sıralamada değişiklikler olmakla birlikte karşımıza ilk 10 teknoloji arasında 2 yeni sınıf çıkıyor: Ulaştırma ve Optik. Uluslararası Patent Başvurularında Ulaştırma ve Optik'in yoğunlaştığını görüyoruz. Hali hazırda zaten toplam başvuruların yüzde 20'sini oluşturan Çin'e baktığımızda ise, dünya ile benzer bir teknoloji gündemi izliyoruz. Çin'de de ilk 2 sırada dijital iletişim ve bilgisayar teknolojisi yer alıyor. Farklı olarak Çin'in teknoloji gündemine yarı iletkenler dahil olmuş görünüyor. Çin'de 2000 yılında sıralamada olan 6 teknoloji sınıfının 2017 yılında artık listede olmadığını ve yerlerini yeni teknolojilerin aldığını görüyoruz.
Türkiye'ye gelirsek, teknoloji sıralamasında 2000 yılında ilk sırada yer alan "Diğer tüketici ürünleri" 2017 yılında da yerini koruyor. Bu teknoloji sınıfının altına "Diğer" olarak dışarıda kalan her şey giriyor. 2000 yılında Türkiye kaynaklı Uluslararası Patent Başvurusu sayısı çok az olduğu için, bütün listeyi 2017 yılı ile karşılaştırmayı sağlıklı bulmuyorum. Bu nedenle ilk sıradaki değişmeyeni gösterdikten sonra, listenin bütününü 2017 yılı üzerinden değerlendirmek daha anlamlı. Türkiye'nin güncel teknoloji listesinde dünya ile örtüşen 4 sınıf var: Ulaştırma, Medikal Teknoloji, Elektrikli Makine- Enerji ve Dijital İletişim.
Türkiye'nin son günlerde içinde olduğu durumdan yapısal bir değişimle çıkabilmesinin yolu, yeni bir şeyler yapmaktan geçiyor. Yeni diye tarif ettiğimizin içini de yeni araçlarla şekillendirebilmek gerekiyor. Teknolojik dönüşüm, sadece üretim yöntemlerini değiştirmedi, hayatımızın her alanını derinden etkiledi ve etkilemeye devam edecek. Ar-Ge ve iş modellerinden şirket davranışlarına, politika tasarım süreçlerinden idari yapılara kadar çok şeyi değiştirdi. Gerçek gündem bu olmadığı ve bunun bizim için hala lüks olduğunu düşünüp aynı masalarda eski yöntemlerle paslaştığımız sürece, bu durumun içinden sürdürülebilir bir biçimde çıkmak mümkün değil.