Gelişmekte olan ekonomilerin finansal piyasaları gelişmiş olanlardaki eğilimlere bakarak teselli arıyor, direnmeye çalışıyor. Önceki yıllara baktığımızda euronun dolara karşı güçlenmesi, gelişmiş ekonomilere ilişkin uzun vadeli tahvil getirilerinin gerilemesi, altının yükselmesi gibi eğilimler gelişmekte olanlara yaramıştı.
fFakat bu kez durum farklı, ayrışma giderek belirginleşiyor; gelişmekte olanlara yönelik risk alma isteği ya azalmaya devam ediyor ya da artmıyor. Bu algının güçlenmesi beklentileri farklılaştırıyor ve direnci zayıfl atıyor. Bir taraftaki durgunlaşma veya yetersiz büyüme anlamına gelen eğilimler, diğer kısım için artık iyi haber niteliği taşıyamıyor.
Belli ki köprünün altından çok sular akmış ve her şey değişmiş. Aşırı iyimserliği yeni normal olarak varsayan hesaplar şaşmaya başlamış. Gelişmekte olan ekonomilerin hareket yeteneği önemli ölçüde daralmış.
Bir yandan sarsılan tüketici güveni, diğer yandan giderek yoğunlaşan nakit sıkışıklığı birikmiş sorunlara ilişkin algılamaları iyice olumsuzlaştırmıştır. Söz konusu ekonomilerin kırılganlığına ilişkin araştırma ve algılar ayrışmayı hızlandırmış.
Sürekli daha büyük risk alarak aynı miktar veya daha az kazanmak yerine, kayıpları sınırlamaya çalışarak direnci artırmak eğilimi ön plana çıkmış; finansal sermaye evine dönmekte ısrarlı tavır sergilemeye başlamış. Gelişmekte olan ekonomilere ilişkin olası performans umut olmaktan çıkmış, mevcut koşullarda dünya ekonomisinin yeni lokomotifi olma beklentisi çökmüş. Yukarıda özetlemeye çalıştığımız tablo gelişmekte olan ekonomiler başta olmak üzere küresel belirsizliği artırıyor.
Ticaret hacmi, büyüme, işsizlik ve bilançolara ilişkin beklentiler olumsuzlaşıyor; bu durum şimdilik paniğe dönüşmese bile riskten kaçınma eğilimini besliyor. Oluşan kısırdöngü özellikle gelişmekte olan ekonomileri macera arayışına zorluyor. Para, kredi ve/veya maliye politikalarını net bir fayda sağlayamayacağı kanaati güçleniyor. Tasarruf açığını büyüterek yabancı kaynağa aşırıya kaçan oranda bağımlılaşmanın birikmiş maliyeti ile yüzleşmek, sancısız olamayacakmış gibi görünüyor. Hal böyle iken bu olumsuzlukların geçici olduğunu ve her şeyin zamanla düzeleceğinin söylenmesi kimseyi rahatlatamıyor, beklentileri düzeltmiyor.
Söylem şeklindeki müdahaleler eskisi kadar etkili olamıyor, güvensizliğin etki alanı genişlemeye devam ediyor. Küresel kredi krizi sonrasındaki gelişmiş ekonomi kaynaklı parasal genişlemelerin sorunları çözmeyip ağırlaştırdığı ve faturanın büyüğünü gelişmekte olanların sırtına yüklediği gerçeği gün yüzüne çıkmayı bekliyor…