Bir kez daha Avrupa

Taner BERKSOY EKONOMİ DÜNYASI tberksoy@pirireis.edu.tr
Küresel kriz sürecinde ulusal ekonomileri canlandırma ihtiyacı ortaya çıktı. Canlandırma için iktisat politikalarını aktif biçimde kullanmak, yani ekonomiye müdahale etmek gerekiyordu. Bunun da ilk şartı bu yönde bir siyasi irade oluşturmak, uygulamanın arkasına siyasi karar desteğini koymaktı.  
Bir çok ülke hızla bu iradeyi oluşturup gerekli siyasi kararları aldı. Bunlar krizden görece daha hafif hasarla çıktılar. Gerekli siyasi iradeyi oluşturamayan, ekonomi politikaları konusunda siyasi karar alamayan, dolayısıyla büyük ölçüde kriz öncesi politikalara yaslanmak durumunda kalan ülkeler de oldu. Bunlarda hasar büyüdü.   
                                                      *                  *                    * 
Avrupa Birliği'nin bir çok sorunu var. En önemlisi hangisidir derseniz  "siyasi karar" oluşturmadaki zafiyeti ön sıralara yerleştiririm.  Avrupa Birliğinde  siyasi karar eksikliği nedeniyle bir çok sorunun sürüncemede kaldığını, bir anlamda  "halının altına süpürüldüğünü" biliyoruz.   
Küresel kriz Avrupa'da halının altına süpürülenlerin ortalığa saçılmasına yol açtı. Örneğin bir çok üyenin kamu maliyesinin perişan halde olduğu,  özel finansman kaynakları bulunması gerektiği anlaşıldı. Çözülmezse bu sorunun Birliği dağılmaya götüreceği düşünülüyordu. Çözüm için siyasi irade gerekiyordu tabii.  Bu noktada Avrupa'nın bilinen, neredeyse geleneksel hale gelmiş olan karar zafiyeti çıktı ortaya.  Zafiyetin bu kez de onarılamayacağı   düşüncesi  Avrupa Birliği'nin dağılacağı ya da Euro'dan vazgeçileceği şeklinde beklentiler doğurdu. 
Avrupa  Birliği üyelerinin birlikten vazgeçmeyeceklerini, Euro'yu koruyacaklarını karar altına alıp, deklare etmelerinin üstünden bir yıldan fazla zaman geçti. Kararla birlikte dağılma senaryoları tavsadı. Euro spekülasyonları güç kaybetti. Avrupa biraz sakinleşti. Benim gibi bir çok yorumcu da bu gelişmeyi Avrupa sorununda düğümün çözüldüğü şeklinde yorumladı.                                       
Sorunun ana düğümü belki çözülmüştü ama yine de mevcut  sorunların  yeni yaklaşımlarla  çözülebilir hale getirilmesi gerekiyordu.  Bu bağlamda kamu borcu sorunları ön plana çıktı. Borç dinamiğinin kontrol altına alınmasına , daha da önemlisi borçların finansmanı çare bulmak gerekiyordu. Uzun süre Avrupa sorunu denildiğinde sadece kamu borcu meselesi konuşulur oldu.  
                                                 *                     *                       *
Bazı ülkelerde kamu borcu vadesi gelen borç taksitinin  makul maliyetlerle  piyasalarda  yeniden çevrilmesini engelleyecek düzeye gelmişti. Çözüm için birkaç seçenek vardı. Bunlardan birisi  borçlu ülkenin borçlarını ödemeyi reddedip, iflasını ilan etmesiydi. Ülke tek başına olsa bu yapılabilir bir çözüm olarak düşünülebilirdi.  Bir süre önce Arjantin bu seçeneği kullanmıştı. Ama Birlik içinde üyelerden birisinin iflasının ilan edilmesi Birliği bir arada tutmayı  imkansız hale getirebilecek bir gelişmeydi. Ulusal iflas bu nedenle bu kullanılabilir bir seçenek olmaktan çıktı.  
Bu durumda soruna Birlik içinde çözüm bulunması gerekiyordu. Burada da iki seçenek olduğu görülüyordu. Bunlardan birisi, maliyeti ne olursa olsun, sorunlu  ülkenin  piyasalardan borçlanmaya zorlanmasıydı. Bunun iflasın ertelenmesinden başka bir anlamı yoktu.  
Geriye kalan tek seçenek sorunlu ülkelerin borç yükünü Birliğin üstlenmesiydi. Avrupa Birliği, sanırım mecburen, baştan beri bu seçenekle yol almaya çabaladı. Ama bu daha da sıkı bir siyasi irade ve kurallar dizisi gerektiriyordu. 
Bu  iradenin tam anlamıyla oluştuğunu söylemek zor. Yükün nasıl paylaşılacağı konusunda açık kurallar ve  prosedürler de oluşmadı. Süreç adeta bir bilek güreşine döndü. 
Son günlerde  en çok Güney Kıbrıs'ta  ne olduğu  merak ediliyor. Yeni bir şey yok. Borç yükünün nasıl paylaşılacağı hakkında zorlamacı  bir uygulama daha yapılıyor. Borç  yükünün bir kısmı mevduat sahiplerine ödetilmeye çalışılıyor.  Avrupa arenasında süregelen bilek  güreşinin  geldiği son nokta bu.  
 
Tüm yazılarını göster