Bizde ne var ne yok derseniz…

Taner BERKSOY EKONOMİ DÜNYASI tberksoy@pirireis.edu.tr

Son yazıda "ne var ne yok" sorgulaması ışığında dışarıdaki gelişmelere göz attık. Yazıya başlarken niyetimiz içeride ve dışarıda ne var ne yok olduğuna bakmaktı. Lafın ucunu kaçırınca yer izin vermedi. İçeriye bakmayı bu yazıya erteledik.

Aslında içeride olan biten dışarıdaki eğilimlerden çok farklı değil. Bizde de referandum sonrasında, Trump'ın Amerikası'nda olduğu gibi, piyasalarda bir rahatlama oldu. Son veriler bunun hala devam ettiğini gösteriyor. Kısacası, bizdeki olumlu gelişmelerde de, öteki örneklerde olduğu gibi, oylamaya dayalı bir tercih sürecinin aşılmasının ardından risk algısında gözlenen gerileme önemli rol oynadı.

Belki "Trump rallisi" gibi bir şey olmadı ama hem içeriye dönük hem de dış ilişkilerimizde yaşanan gerilimli hava görece yumuşadı, risk algısı geriledi, risk iştahı arttı. Ancak sadece riskin azalmış olmasının Türk ekonomisindeki temel sorunu, yani büyüyememe sendromunu aşmaya yetmeyeceği de biliniyordu.. Referandum sürecinde daha da yavaşlamış olan büyümeyi özendirip canlandıracak ek önlemler gerekiyordu. Bu yapıldı. İktisadi alanın büyük kısmına yayılan irili ufaklı tedbirlerle büyümeye destek verecek önlemler devreye sokuldu. Referandum sonrasında ekonomide gözlenen gelişmelerin daha çok ekonomiyi canlandırma bağlamında başlatılan bu uygulamalardan etkilendiğini söylemek yanlış olmaz.

Olağan koşullarda büyümenin hızlandırılması hedeflerine destek olan bu önlemler iki ana kanaldan gelir. Kamu idaresi bazı vergi gelirlerinden vazgeçerek ve/veya kendi harcamalarını arttırarak, yani maliye kanalını kullanarak desteklemeye katkı yapar. Öte yandan, aktörlerin daha kolay ve bolca kaynak temin edebilmesi için kredi kanalında genişleme yaratılmasını hedefleyen parasal önlemler de devreye sokulur.

Son dönemde bizde de bu iki kanalın da aktif olarak kullanıldığı anlaşılıyor. Bir yandan çeşitli vergi- harcama önlemleri ile maliye politikası aktif olarak devreye sokulurken bir yandan da kredi mekanizması çerçevesinde getirilen yeni düzenlemelerle şirketlere ve bireylere ek kaynak yaratarak yatırım-büyüme döngüsünün canlandırılmasına çalışılıyor.

Ekonomide canlanma yaratabilecek kanal ve imkanların 2016 yılından bu yana kullanıldığı söylenebilir. Ancak, işin harcama kısmı biraz karışık. Referandum süreci ile üst üste gelen kamu harcamalarındaki artışın ne kadarının bilinçli bir canlandırma hedefi taşıdığını, ne kadarının iktidarın referanduma dönük harcamalarından oluştuğunu söylemek güç. Uzun yıllardır mali disipline sıkı sıkıya bağlı bir görüntü veren bütçe dengesinin 2006 yılında ciddi ölçüde açık vermesi bu ikili niyetin göstergesi olarak kabul edilebilir.

2017 bütçesinin daha hazırlık aşamasında artan bir açık büyüklüğü taşıyor olması ise doğrudan büyümeye destek verme niyetinin güçlendiğinin işareti olarak düşünülmelidir. Vergi cephesinde kullanılan en önemli enstrüman ise vergi yapılandırması olmuştur. Bu dönemde devreye sokulan "vergi borcu yapılandırması" uygulamasının devletin alacaklarından vaz geçerek özel aktörlerin harcamalarını özendirme niyeti taşıdığı söylenebilir.

Kredi bağlamındaki gelişmelerin de sonuçta ekonominin canlanmasına güçlü bir katkı sağlamış olduğu gözleniyor. Böyle bir katkının sağlanması için sürecin iki boyutuna da işlerlik kazandırılması gerekir. Bunlardan birisi kredilendirilebilir fon arzının genişletilmesidir. İkinci boyut ise kredi kullanım isteğinin yani kredi iştahının arttırılmasıdır. Bu dönemde ekonomiye sermaye girişindeki artışın ve bankaların dışarıdan yaptığı borçlanmaların yanı sıra mevduatların da artmış olmasının kredilendirme kabiliyetini arttırdığı söylenebilir. İşin talep tarafında ise politika otoritesinin aktif bir müdahalesinin artan kredi iştahının en önemli kaynağı olduğu söylenebilir.

"Kredi Garanti Fonu" olarak bilinen ve 1993'den beri mevcut olan bir imkan bu dönemde canlandırılarak etkin bir büyüme desteği olarak kullanılmıştır. Kredi verecek olan yine bankadır. Kredi kaynağı büyük ölçüde borçlanmadır. Krediyi kullanacak olan daha çok KOBİ niteliğindeki küçük işletmelerdir. Devlet krediye kefalet sağlamakta, yani kredi riskini üstlenmektedir.

Kamu harcaması, vergiden vazgeçilmesi, dışarıdan borçlanma, kredilere kefil olmak gibi son dönemde kullandığımız aletler belki büyüme sorununa katkı sağlayacaktır. Ancak bunların bir de maliyet tarafı vardır. Dikkat ederseniz kullanılan önemlerin tümü sonuçta ciddi denge bozulmalarına ve ilave yüklere yol verecek niteliktedir. Eğer amaç büyümenin hızlandırılması ise kısa sürecek bir uygulamanın yaratıp ileriye erteleyeceği maliyetlere katlanmak mümkün olabilir. Yok işin içine "yandaş finansmanı" gibi bir motif de girmişse bir kez daha ensemizde boza pişecek demektir. Bizdeki "ne var ne yok" sorusunun yanıtı kısaca budur.

Tüm yazılarını göster