Davos’ta farklı bir Trump

Taner BERKSOY EKONOMİ DÜNYASI tberksoy@pirireis.edu.tr

Davos toplantısı başladı ve bitti. Finali ABD Başkanı Donald Trump yaptı. Trump bir yılı aşkın süredir ABD Başkanı. Bu süre içinde çoğu gerginlik yaratan konuşmalar yapması, tepki toplayan işler başlatmasıyla sivrildi. Bir yanıyla fena halde popülist eylem ve söylemlerin peşinde olduğuna dair bir izlenim yarattı. Bir yandan da müthiş bir sınıf bilincine ve ırkçılığa kadar giden bir varlık duygusuna sahip olduğunu gösteren girişimlere öncülük etti. Başkan Trump bazılarının düşündüğü gibi bu makama tesadüfen gelmiş, yeterliliği kuşkulu birisi değil. En azından ben böyle düşünüyorum. Ana hatlarıyla da olsa kafasında yapmak istediklerine ya da yapılmasını gerekli gördüğü düzenleme ve yönlenmelere dönük bir çerçeve ve bazı hedefler olduğunu söylemek mümkün. Başkanlığının temel misyonunun kapitalistlerin kazançlarına dönük çalışma olduğuna dair bir inanç taşıyor gibi. Başkanın söylem ve eylemlerine bu gözle bakınca genellikle bu misyon doğrultusunda çalıştığını ve son bir yıl içinde mesafe de aldığını görmek mümkün.

Malum Trump’ın iki temel tercihi ya da söylemi var. Birisi ABD’yi yeniden dünya birincisi yapmak. İkincisi de bu amaçla ABD ekonomisini adeta bir koruma kalkanı altına almak. Koruma kalkanı oluşturmanın temel aracı ekonomiye müdahaledir. Piyasa ekonomilerinde müdahale ya doğrudan miktarlara yapılır ya da fiyatlara. Bugünün dünyasında daha yoğun olarak kullanılan müdahale aracı fiyatlara müdahale etmektir. Fiyatlara arz talep dengesini değiştiren işlemlerle müdahale edilebileceği gibi vergi ve sübvansiyon gibi araçlar da müdahale amacıyla kullanılabilir. Başkan Trump’ın ABD ekonomisini yeniden dünya birincisi pozisyonuna taşıyabilmek için ekonomiye müdahale etmeyi temel araç olarak kullanmak niyetinde olduğu anlaşılıyor. Yanlış anlamayın müdahaleyi de korumacılığı da öyle sokaktaki insanın refahını arttırmak için istemiyor. Örneğin, altına imzasını koyduğu son vergi düzenlemesi neredeyse bütünüyle çalışan sınıfların aleyhine ve kendisinin de dahil olduğu patronlar grubunun fevkalade lehine düzenlemeler içeriyor. Adeta bir cepten alıp öteki cebe para aktarma hedefi taşıyan vergiciliğin tipik ve açık bir örneği bu. Trump’ın bunu yaparken hiç de rahatsız olmuş gibi davranmadığını da biliyoruz. Ama bu tür yandaşlığını örtmek ya da hesabı denkleştirdiği izlenimini vermek için ABD ekonomisine dönük korumacılığı ve göçmen karşıtlığını da gündemde tutuyor. Her iki tezi de genelde ABD ekonomisini özel olarak da çalışanları kolladığı izlenimini verecek şekilde takdim ediyor ve kovalıyor.

Dünyanın piyasa ekonomisine ve fiyatlara müdahale ederek belli bir amacı gerçekleştirme bağlamında yaygın ve yoğun tecrübesi ve bilgi birikimi olduğunu biliyoruz. Uygulamalar yapılan müdahalelerin ekonomide temelli bozulmalar yarattığını çoğu de kez gelir ve refah dağılımını çalışan kesimler aleyhine bozduğunu gösteriyor. Buna rağmen söz konusu türden müdahalelerin özellikle popülizmin gözdeleri olarak kullanıldığını ve bunun yaygın bir propagandaya da alet edildiğini de tarih yazıyor.

Bu bilgilerin ışığı altında Trump’ın Davos’ta nasıl bir konuşma içeriği sunacağı merakla bekleniyordu. Genel izlenim beklenenden daha mülayim ama temel tezlerinde pek de geriye gitmeyen bir konuşma yaptığı yönünde. Özellikle konuşmasına ABD’nin yeniden birinci sıraya çıkacağı yönündeki tezi ile başlamasının fazla bir değişim geçirmediğine işaret ettiği düşünülebilir. Ne ABD ekonomisini koruma altına alma arzusunda ne de göçmenler konusunda bir yumuşamanın olmadığı söyleniyor. Adeta söylemi biraz yumuşatmış, daha uzlaşmacı bir dile yaslanmış gibi bir hali var Trump’ın. Onun dışında icraatta bir değişme izi yok. Çin’e dönük olarak güneş panelleri ithalatına müdahale edilmesinin Davos’a gelmeden önceki son icraat olması da niyetteki ısrara işaret ediyor.

Trump’ın ekonomiye ve topluma maliyeti ne olursa olsun kendisine misyon olarak belirlediği yönde adımlar atıyor olmasının belki çok şaşırtıcı bir yanı yok. Ama bu yönde kendi yönetim kadroları arasında hala bir uyum sağlayamamış olması da işin ilginç yanı. Bunun son örneği de doların değerindeki değişme bağlamında kendisi ile ticaret bakanı arasında ortaya çıkan uyumsuzluk. Malum dolar son sıralarda adeta serbest düşme şampiyonu gibi hareket ediyor, sürekli değer kaybediyor. Bakan ihracatı destekleyeceği beklentisiyle doların değer kaybetmesinin ABD ekonomisi için olumlu bir gelişme olduğunu söylüyor. Buna karşılık Trump doların değer kazanarak yeniden güçleneceğini iddia ediyor. Sonradan bakanın sözleri medyadan silindi ama doların hangi hareketinin ABD için yararlı olacağı meselesi havada kaldı. Bu da Başkan Trump’a yakıştı doğrusu.

Tüm yazılarını göster