Değişen, dönüşen ve taşınan Türkiye Kalkınma Bankası’nın ardından

Prof. Dr. Ünal ÇAMDALI
Ankara Yıldırım Beyazıt Üni., Müh ve Doğa Bilimleri Fak., Mak. Müh. Böl.

Değerli okuyucular, yıllar önce göreve ilk başladığım ve uzun yıllar da teknik uzman olarak görev yaptığım Türkiye Kalkınma Bankası’nda (TKB), köklü bir değişim ve dönüşümün yaşandığı ile ilgili haberler medyada yer almakta. Edindiğim bilgilere göre, TBMM’de kabul edilen yeni bir kanun ile Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası AŞ. olarak adı değiştirilen kurum; yeni bir yapılanma süreci içerisinde, yeni bir fonksiyonla hatta yeni bir yerde görevini sürdüreceği ifade edilmektedir. Ayrıca söz konusu kanundan, kurumun personel yapısında da ciddi değişime gidileceği ve yeni bir yapıya kavuşturulacağı da anlaşılmaktadır.

1975 yılında kurulan kurumun, temel fonksiyonu; ülkemizin kalkınmasına katkıda bulunmak amacıyla anonim şirket (AŞ.) yapısındaki sanayi, enerji, eğitim, sağlık ve turizm gibi alanlarda faaliyet gösteren şirketlere kredi vermek veya iştirak ederek finans ve teknik destek sağlamaktı. Bu hususta TKB’nin geçmişte, ülkemizde önemli bir rolü gerçekleştirdiği de bir gerçektir. Başta, yurt dışında çalışıp da ülkemizde fabrika kuran ve işçi şirketleri, hemşehri şirketleri gibi isimlerle de tanımlanan ve hemen hemen Anadolu’nun her köşesinde kurulan yüzlerce şirketlere; mali, ekonomik ve teknik destek sağlamak amacıyla DESİYAB adıyla kurulan kurum, daha sonra Turizm Bankası’nı da bünyesine katarak, TKB adı ile işçi şirketleri dâhil diğer anonim ortaklığına dayanan (AŞ.) şirketlere de söz konusu desteklerin sağlanmasında önemli bir rol oynamıştır. Ayrıca, ülkemizde özellikle 80’li yıllarda özel sektöre dayalı kalkınma politikalarının benimsenmesi ile başlayan yeni süreçte, sermayenin tabana yayılması hareketinin hızlandırılması amacıyla, anonim şirket statüsündeki özel sektör yatırımlarının finans ihtiyaçlarının karşılanması ve diğer pek çok konularda da pek çok önemli hamleleri gerçekleştirmiştir. Ayrıca kurum, iştirakleri ile de ülkemizin sanayileşmesi hamlelerine katkı vermiştir. Bunların dışında, özellikle 90’lı yılarda yatırım teşviklerinin kullandırılması faaliyetlerinde de çok önemli bir görevi yerine getirmiştir. O yıllarda Kaynak Kullanımını Destekleme Primi ismi ile tanınan bir teşvik sistemi, kurum tarafından yürütülmüştür.

2000’li yıllarda, ülkemizdeki yatırım sayısının artmasıyla, belli bir kalkınma seviyesinin yakalanması; Kalkınma Bankası’nın kalkınma faaliyetlerine yönelik fonksiyonlarının azalmasına sebep olmuştur. Dolayısıyla, son zamanlarda hayata geçirilemese de kurumun yeni bir yapılanmaya gitmesi gerektiği konusunda bir düşünce de oluşmuştu. Zira artık ülkemizdeki koşullar 70’li, 80’li yılların koşulları değildi. Değişen koşullara bağlı olarak, kurumun da değişmesi kaçınılmaz bir sondu. Geçmişe dayalı koşullara göre yapılanan bir sistemin, değişen koşullara ayak uydurmadan varlığını sürdürmesi de zaten olanaksızdı. Hayatın olağan akışına da tersti. Değişmesi ve dönüşmesi gerekiyordu. Kurumun kalkınma bankacılığı faaliyetlerinden daha çok, yatırım bankacılığı faaliyetlerine evirilmesi, varlığının devamı noktasında önemli bir dönüşümdü. Ondan da öte hayati bir dönümdü. Bu dönüşüm, bence daha önce gerçekleşmeliydi. Ülkemizde şirketlerin sayısı belli bir düzeye geldiğinden dolayı, artık eskiye benzer bir kalkınma bankacılığı mekanizmasına ihtiyaç olmadığı bilinmekle birlikte kurumsal dönüşüm bugüne kadar bir türlü yapılamadı. Bu noktada, ülkemizin belirli bir sermaye piyasasına sahip ülkelerde olduğu gibi yatırım bankası faaliyetlerine daha çok ihtiyacı olduğu da bir gerçekti. Zira ülkemizde belirli ölçülerde de olsa gelişmiş bir sermaye yapısı söz konusuydu. Bu bakımdan, mevcut sermaye yapısının daha iyi değerlendirilerek, hem şirketlerin hem de ülkemizin ekonomik olarak büyümesi noktasında bir üst seviyeye geçmesi, bir zorunluluktu. Dolayısıyla, kurumun rolünün de kalkınma bankacılığından daha çok yatırım bankacılığına dönüştürülmesi lüzumlu hale gelmişti. Bugün, bu lüzumun gerçekleştirildiğini görmekteyiz. Umarım kurum ve ülkemiz açısından faydalı bir değişim ve dönüşüm olur. Kaldı ki değişim ve dönüşüm, evrenin en değişmez yasalarından biridir. Yaşam, bir anlamda bu yasa üzerinden süreklilik gösterir. Kurumlar, kurumsal da olsa yaşayan bir kişilik ve varlık olduklarına göre, aynı yasa onlar için de geçerlidir. Tüm mesele, bu süreci kendi haline bırakmadan, yöneterek kurumun varlığının yararına olacak şekilde gerçekleştirmektir. Aksi takdirde, entropi yasasınca, kendi haline bırakılan tüm sistemler, belirli bir noktaya doğru doğru evirilerek adeta hal değiştirir. Bu nokta; minimum enerji, maksimum entropi durumudur. Kurumlar da benzer şekilde, kendi haline bırakıldığı zaman, varacakları nokta; onların verimsiz, işlevsiz ve atıl hale geleceği haldir. Bu yüzden, geçmişte ülke kalkınmasına önemli katkı sağlamış kurumun, bu anlamdaki değişim ve dönüşüm süreci umarım biran önce gerçekleşir.

Ancak, söz konusu eylem gerçekleştirilirken, geçmişe dayalı ve uzun yılların birikimi ile geliştirilmiş yapılarının da korunması önemlidir. Aksi takdirde, tekrar başa dönüp adeta Amerika’yı yeniden keşfetmek durumuna düşülür ki bu da kaynak ve zaman israfı demektir.
Kurumun Ankara’dan İstanbul’a taşınacağı, bunu da yeni yapılanma sürecinde belli aşamaya gelindikten sonra gerçekleştirileceği ve dolayısıyla bundan sonraki süreçte faaliyetlerini İstanbul’da sürdüreceği beklenti olarak ifade edilmektedir. Kurumda çalışmak isteyip de ancak çeşitli sebeplerden dolayı İstanbul’a gidemeyecek olan personelde bir hüzün olduğunu gözlemledim. Yıllarca çalıştıkları kurumun taşınacak olması onları üzmektedir. Bu durum, bir zamanlar o kuruma yıllarca emek vermiş eski bir elemanı olarak, yönetim ve kurumla ilgili mesleki görüş ve düşüncelerimin yeterince değerlendirilmediği noktasında biraz sitemkâr olsam da beni bile hüzünlendirmektedir. Gönül ister ki, yeni faaliyetlerini yine Ankara’da devam etsin ve sürdürsün. Ancak, İstanbul kurumun faaliyetlerini sürdürmede önemli bir pazar ve alan olsa gerek. İstanbul’a gidemeyecek olan arkadaşlar, umarım bu durumu anlayışla karşılayarak, bir nebze de olsa kurumun varlığını sürdürmesinin önemini dikkate alarak, teselli bulacaklardır. Ayrıca kuruma benim gibi sınavla girmiş, sınavla terfi almış ve tez hazırlayarak uzman olmuş arkadaşların, yeni çıkan kanuna göre kariyer uzmanı olarak değerlendirilmemiş olmaları da onlarda kaygı ve üzüntüye sebep olmuştur.

Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası (TKYB) yeni faaliyet alanları ile geçmişte ülkemizdeki pek çok yatırımın gerçekleşmesine verdiği katkıları, umarım gelecekte de yeni kurumsal yapısı ile gerçekleştirir. Yukarıda da ifade edildiği gibi, kurumun uzun zamandan beri böyle bir değişime zaten ihtiyacı vardı. Bu bağlamda, değişim ve dönüşüm gerekliydi. Bankanın yeni atanan yönetim kurulu üyelerinin bunu gerçekleştirecek deneyimlerinin olduğunu tahmin etmekteyim. Ancak, söz konusu eylem gerçekleştirilirken, kurumun özellikle yatırımların değerlendirilmesi için geliştirdiği proje yapısı ve diğer faaliyetlerindeki birikimlerinin de korunarak daha da geliştirileceğini ümit etmekteyim. Zira kurumsal bir yapının oluşması, zaman ve çaba gerektiren bir süreçtir. Üyelerin de bu konuda duyarlı olduklarını düşünmekteyim.

Son yasa değişikliği ile kalkınma bankacılığı kimliğinden daha çok, yatırım bankacılığı kimliğine kavuşan ve faaliyetlerini de İstanbul’da gerçekleştirmesi beklenen kurumun; geçmişte olduğu gibi, bundan sonra da ülkemizin özellikle reel sektörünün daha da gelişmesine katkı vermesini ümit ederek, yeni yönetime ve kurumdaki arkadaşlara, gelecekteki yaşamlarında önce sağlık, daha sonra da başarılar dilerim.

Geçmişte çok başarılı projelere imza atmış bankanın, bundan sonra da başarılarını tekrar etmesi, eski bir çalışanı ve bir Türk vatandaşı olarak bir arzumdur.

Tüm yazılarını göster