Dış yatırımlarımız arttı dünya markalarını hedeflemeliyiz

Osman AROLAT AROLAT'tan osman.arolat@dunya.com

On-yirmi yıl öncesine kadar dünya markası olmanın yolu güçlü bir sermaye ile önemli bir alanda geniş üretim ve dağıtım ağına pazar liderliğine sahip olmayı gerektirirdi. Son yıllarda “akıl terini” ortaya koyan yaratıcı gençler dünyada özel üretim ve yazılımlarıyla  dünya markaları yarattılar. Dünya Üniversiteler Akademik Sıralaması'nda bizim üniversitelerimizin sayıları artıp, daha yüksek basamaklara çıkarken, gençlerimizin dünya markası yaratacak eşiğe geldiğini desteklenmeleri gerektiğini düşünüyorum.

Ülkemize 2014 yılında gelen doğrudan yabancı sermayenin yüzde 61’i oranında 5 milyar 234 milyon dolar bizim iş insanlarımızın yurtdışında doğrudan yatırım yaptıklarını geçen hafta yazmıştım. Yurtdışında mağaza zincirine sahip olan özellikle giyim ve tekstil firma sayımızda da çok hızlı artış olduğunu, sayının 2 binlere ulaştığını gözlüyoruz. Bunda Türquality destekleri de rol oynuyor. Sadece yurtiçinde çok bilinen markaların değil, o kadar bilinmiyen orta boy firmalarda bazı çevre ülkelerin bilinen markaları olmayı başardılar. 

Bu dış yatırımların artmasına, mağazalaşmalara karşın, dışarda bilinirliği olan, dünya markası diyebileceğimiz yerli markalarımızın sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Bir iki beyaz ve kahverengi eşya markamız Avrupa’da, bazı tekstil-konfeksiyon markalarımız yakın çevrede ve bazı taahhüt firmalarımız Rusya, Kuzey Afrika pazarında bilinirliğe ve aranırlığa ulaşmış durumdalar...

Oysa dış yatırımlarımız arttıkça markalarımızın da dünya markası olma yolunda adımlar atabilmeleri gerekiyor. Hiç değilse çevre ülkelerin bilinebilir markaları olma başarısının gösterilmesi söz konusu olabilmeli.

Dışa açılan firmalarımızdan bazıları girdikleri pazarlarda yerel marka satın alarak büyüme yolunu da seçiyorlar. Bunun örneklerini  hem beyaz ve kahverengi eşyada hem seramik ve viktifiyede hem gıdada görüyoruz. Ayrıca, özellikle bakliyatta hem Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da hem Kanada ve Amerika’da ismini duyuran firmalarımız söz konusu.

Bundan 10-20 yıl öncesine kadar dünyada marka olabilen firmalar büyük sermayeli, büyük üretim ve dağıtım ağına sahip olan otomotiv, beyaz ve kahverengi eşya firmalarıydı. Son yıllarda ise küçük sermayeleriyle yeni teknoloji geliştirerek üretim yapan elektronik firmaları ya da yazılım şirketleri hızla büyüyüp tanınan dünya markaları oldular. Güçlü sermayenin değil, “Akıl terinin” öne çıktığı bu firmalar dünya dev firmalar sıralamasında hızla basamakları tırmanıp, hem bilinirlikte, hem karlılıkta dünyanın önemli  markalarının önüne geçebildiler. Üretime başladıkları alanlara dayanarak “garaj firmaları” diye isimlendirilen bu firmaların bazıları bugün dünyanın en bilinir firmaları, yöneticileri en bilinir yöneticileri oldular. Hemen hepsi “dahi” nitelemesiyle dünyaya taktim edildiler.
Acaba biz de böyle dünya markası yaratacak küçük firmalara, yazılım ve üretim şirketlerine sahip olamaz mıyız?

Son yıllarda bu alanda önemli gelişme olduğuna tanık oluyoruz. 2010 yılında Dünya Üniversiteler Arası Akademik (ARWU) sıralamasında ilk 200 içersinde iki üniversitemiz yer alabiliyordu. Sıralamaya giren başka üniversitemiz yoktu. Bu yıl ODTÜ, sıralamada ilk yüzde, Boğaziçi, Sabancı ve İTÜ ilk 200’de, Bilkent ve KOÇ ilk 350’de yer alıyorlar. Listedeki üniversite sayımız 5 yılda 2’den, 6’ya çıkarken sıralamada hızla yükseldiklerini de görüyoruz.

İşte buna bağlı olarak ben, genç bilim adamlarımızın küçük gruplar halinde bir araya gelerek, yeni ürünler ve gelişmiş yazılımlar yaratacak, dünya markası olacak imkana sahip olabileceğine inanıyorum. Bu konuda birçok girişimin gündemde olduğunu da biliyorum. Türkiye’nin genç bilim insanlarının dünya markası çıkarabilecek eşikte olduklarına inanıyor ve desteklenmelerini bekliyorum.
 

Tüm yazılarını göster