İletişim kanalı çalışmıyor

Orkun GÖDEK Bakış Açısı

Gelişmiş ve gelişmekte olan ülke varlıklarına yönelik fiyatlama ayrışmasını konuşurken hangi vade içerisinde yorum yaptığımıza dikkat etmek gerekiyor. 26 Ocak tarihi küresel risk iştahı ve yatırımcı kesimi açısından önemli bir kırılımdı. Kasım 2016 ile başlayan umarsız değerleme inancı ilk kez o tarihte sarsıntıya uğradı. O günlerde şansımız, risk iştahındaki ana trendin kırılmadığına olan inancımızdı. Dolar endeksinin değerlenme yönlü isteksizliği de topyekün bozulmanın önüne geçmişti. Ancak, ilk çeyrek sonrasında işler beklendiği gibi gitmez oldu. Faiz yükselişi dolar endeksindeki toparlanma ile desteklenmeye başlarken, gelişmiş ve gelişmekte olan ülke varlıkları arasında da ayrışma gözlendi. Dahası, gelişmekte olan ülke varlıkları da kendi içinde ayrı bir fiyatlamaya tabii tutulur oldu. Tam da bu noktada yerel varlıkların ayrışma süreci başladı.

Belirli gerçekleri kabul ederek yola devam etmekte fayda var. Gelişmekte olan ülke varlıklarına yönelik gerek fon akışında, gerekse yatırımcı yaklaşımında sendelemenin ötesinde ciddi anlamda algı bozulması hatta değişimi söz konusu. Arjantin mi Türkiye’yi, Türkiye’mi Arjantin’i etkilemede başarılı oluyor sorusuna yanıt aramaktansa, genele yayılır bir biçimde grup içerisinde bulaşıcılık etkisi olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Güney Amerika’dan Doğu Avrupa’ya, Asya’dan Türkiye’ye dek yaklaşımda değişim söz konusu. Peki, ayrışma hangi aşamada gündeme geliyor derseniz onun da yanıtı fiyatlamaların şiddetinde yer almakta. Yılbaşından bugüne dek yerel varlıkların negatifi fiyatlama ölçeğini açıklamakta zorlansak da özellikle son 1 aylık dönem içerisindeki konjonktür değişimini de dikkate almak gerekiyor.

Şimdilerde bir kez daha “kötülerin en kötü” olduğu bir dönem içerisinden geçtiğimizi sıklıkla dile getirmeye çalışıyorum. Olan biteni o kadar fazla anlatır olduk ki neyin olacağına kafa yormakta çoğu zaman maalesef geride kalıyoruz. Değişen zamanın ruhunu yakalamakta başarısız kaldığımız en önemli kısım bir kez daha iletişim kanalındaki tıkanıklıktan oluşuyor. PPK’nın toplanma süreleri arasındaki zaman diliminin eskiye kıyasla daha uzun olması, PPK toplantıları sonrasında Ankara’da yapılan bilgilendirme toplantılarının sonlandırılması, Başkan’ın yaptığı sunum-açıklamaların azalması ve algı yönetiminin bozulduğu dönemlerde yatırımcı kesiminin aradığı sinyal etkisinin gelmekte gecikmesi yerel varlıklarda tahribatın boyutunun genişlemesine zemin hazırlıyor. Tüm bu gerekçelerin üzerine bir de dış koşullardaki farklılaşma etkisini eklediğimizde oluşan resim bugün içeride gördüğümüz manzaradan farklı olamıyor. 

“İletişim kanalı” meselesi sanılandan çok daha ciddi bir etkileşim gücüne sahip. Öyle ki, sizden beklenen hamlenin boyutu her zaman tartışmaya açık olabilir. Ancak, kullandığınız dilin anlaşılma gücü, ulaştığı alanın genişliği, verilen mesajların kuvveti gibi faktörler attığınız veya atacağınız adımların momentumunu da doğrudan etkileyebiliyor. Dün 1 birim gücünde hamle, doğru zamanlama ve güçlü iletişimle halledebileceğiniz bir meseleyi bugün 3 birim gücünde hamle  fakat zayıf iletişim ile çözmekte güçlük çekebilirsiniz. Başarısızlığın nedeni ise derdinizi anlatma ve anlaşılma kısmındaki geçişin ya istenilen ölçekte olmaması ya da kullandığınızın dilin hatalı olmasıdır. 

Biz maalesef ki bugünlerde meseleyi sadece “faiz ne zaman artar, artarsa iyi olur, tüm problemlerimiz akşama kalmaz çözülür” penceresinden görmeye çalışıyoruz. Oysa ki geçmişin getirdiği yükler, bozulan iletişim kanalı, değişen zamanın ruhu gibi başlıkları ya görmezden geliyoruz ya da gerçekten yakalamakta güçlük çekiyoruz. Toplumun alakalı alakasız tüm kesimlerinde “kur-faiz” tartışması gündeme geliyorsa burada ciddi bir problem var demektir. Belki de gün “sorun listesi hazırlamaya başlama” günüdür. Gelin alt alta sıralayarak güzel bir liste yapalım, sonra da deklarasyon tadında tek tek anlatalım. Algı bozulduğu gibi yeniden toparlanabilir. Yeter ki isteyelim, yeter ki inanalım.

Tüm yazılarını göster