İsveç, NATO, F-16

Prof. Dr. Burak KÜNTAY DÜNYA’NIN POLİTİKASI burak.kuntay@dunya.com

Türk dış politikası tarihinin en önemli ve belki de geleceğe dair birçok yol ayrımına sebebiyet verecek bir dönemindeyiz.

İsveç’in NATO üyeliği süreci ve F-16’ların alınması.

Birbiriyle alakasız gibi görülse de son günlerde yaşanan gelişmeler, aslında çok önemli ve birbirinden kati suretle ayrılamaz bir sürece doğru sadece Türkiye’yi değil, dünyayı da sürüklüyor.

Öncelikle, İsveç’in NATO üyelik sürecini doğru okumak lazım. Burada esas talepkar olan İsveç ya da Finlandiya‘dan ziyade Amerika Birleşik Devletleri.

ABD, Ukrayna-Rusya Savaşı sürecinde, NATO’nun sınırlarını resmi olarak İsveç ve Finlandiya, gayriresmi olarak da Ukrayna’nın işgal edilen topraklarına kadar genişletmek istiyor. Bu süreç ABD için öyle günlük haftalık bir dış politika stratejisi değil. ABD bu süreci NATO’nun sınırlarını genişletmek, diğer taraftan da Rusya’yı, Asya’ya doğru daha fazla itebilmek için ele geçen önemli bir fırsat olarak görüyor. Bu fırsatın da kim ne derse desin en kritik noktası İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya tam üyeliği.

Amerika için hal böyleyken, bir de bunun üzerine süreç ilk gündeme geldiğinde ABD Başkanı Joe Biden’ın neredeyse siyasi hayatını ortaya koyarak İsveç’e verdiği garanti var. Bu hadiseyi sadece bir devlet politikası olmaktan çıkarıp, aynı zamanda Biden’ın kişisel bir taahhüdü olarak da görmek lazım. Kısacası ABD yönetimi haziran ayında yapılacak olan NATO toplantısında çok net bir şekilde İsveç‘i NATO üyesi olarak görmek istiyor.

ABD’de durum bu, gelelim bize.

Yıllardır PKK ve onun ikizleri, üçüzleri YPG-PYD ile mücadele ediyoruz. Ülkemize saldırıyorlar, insanımızı öldürüyorlar. Yıllardır vermiş oldukları ekonomik, askeri, siyasi zararlar ise ortada. Lafın dolandırılacak bir tarafı yok, YPG ve PYD de aynen kardeşleri PKK gibi eli kanlı bir terör örgütüdür. Ne PKK ne de diğer terör örgütleri, başka ülkeler tarafından sahip çıkılmadığı takdirde yaşayamaz. Bu destek parasal olabilir, medya vasıtasıyla olabilir, lojistik olabilir, bu örgütlere ev sahipliği yapma olabilir, kısacası bir ülkenin desteği olmadan terör örgütleri ayakta duramaz.

PKK’nın yıllardır Avrupa’nın bazı ülkelerinden aldığı destek aleni, ama mesele NATO üyesi olmak isteyen İsveç’e geldiğinde durum farklılaşıyor.

Şimdi şunu düşünmenizi istiyorum, bir ülke düşünün bizim üyesi olduğumuz bir askeri ittifaka dahil olacak ve bu askeri ittifak, silah arkadaşlığı ve müttefiklik üzerine kurulmuş bir ittifak. Yani İsveç bize diyor ki; ben size saldırana saldıracağım, siz de bana saldırana saldıracaksınız. Birbirimizin sırtını kollayacağız, birbirimize destek olacağız ve güvenliğimizi tehdit eden unsurlara karşı birlikte mücadele vereceğiz. Çok basitçe NATO müttefikliği bu demek.

Bunları söylemekle beraber İsveç, Türkiye’de aranan farklı örgütlere mensup teröristlerin en çok barındığı ülkelerden biri. Aynı zamanda daha yeni ortaya çıkan finansal skandalı da ortaya koyarsak, direk terör örgütlerine finansal destek sağlayan grupların bulunduğu bir ülke. Türki[1]ye ve İslam aleyhinde son haftalarda iyice artarak yapılan gösteriler ise herkesçe aşikar. Kısacası İsveç silah arkadaşlığı için pek de uygun bir ülke değil.

Türkiye İsveç’in üyeliğine onay vermek için bazı talepler de bulundu İsveç’te bu talepleri şu ana dek yerine getirmedi. Esas soru, velev ki İsveç, Türkiye’nin bütün taleplerini hatta daha da fazlasını yerine getirdi, her şey halloldu mu demek olacak? İsveç bizim talep ettiğimizden de fazlasını yapmaya karar verse, her şeye tamam da dese, NATO üyeliği kabul olur olmaz her şey ters dönecek, bu net ve tartışmasız bir durum. Demek ki burada Türkiye’nin elinde mevcut bulunan NATO kartı bizim için İsveç’ten bir şey almamızı sağlamayacak, sağlasa da üyelik sonrası tekrar eski haline dönecek.

Bu durumda aslında her şey çok net.

Türkiye ya ben İsveç’e hayır diyorum diyecek, bu da çok doğal olarak Amerika ve Türkiye arasında yeni bir gerginlik başlatacak. Bu süreç, politikada bir duruş sergilerken karşılaşılacak potansiyel ihtimaldir. Her hamlenin artısıyla eksisi ile bazı sonuçları olur, ülkeler de milli duruşunu ortaya koyarken bunlara katlanır. Bu birinci ihtimal.

İkinci ihtimal Türkiye çok net bir şekilde F-16 ve bugün bizim bilemeyeceğimiz, devlet için zaruri olarak alınması planlanan herhangi başka bir hadisenin alımında çok net olarak NATO kozunu kullanacak. Bu F-16 mıdır, başka bir şey midir onu devlet bilir. Çünkü unutulmamalı ki İsveç’e istediklerimizi kabul ettirsek bile, verdiğimiz evet oyu neticesinde her şey er ya da geç eskiye dönecektir.

Diplomasi, elinizdeki bir kozu kullanırken daha da doğrusu elinizden o kartı bırakırken yerine ne aldığınızla alakalı bir süreçtir. Birçok farklı yaklaşım yapılır, hepsinin neticeleri olur, bunlar hiçbir zaman geri dönülemez veya telafi edilemez şeyler de değildir. Ama bu konuları konuşurken, şartları doğru okumak, stratejileri günlük değil uzun vadeli hesaplamak, getiri ve götürülerini doğru analiz etmek gerekir.

Kim ne derse desin, kim nasıl eleştirirse eleştirsin Türk devleti her şeye hakim, haiz ve muktedirdir.

Tüm yazılarını göster