Gecen gün bir arkadaşım 4. Sanayi Devrimi'nden bahsederken aklıma birkaç gün önce bir taksi şoförü ile yaptığım sohbet geldi. Taksiciyle uber gibi ulaşım alternatifleri ve kolaylıkları sunan uygulamalar hakkında konuşuyorduk. Tahmin edebileceğiniz gibi taksici oldukça dertliydi. Özetle söylemek gerekirse, birkaç başlık altında sıkıntılarını toplayabilirim. Öncelikle bu uygulamaların haksız rekabete neden olduğunu, kendisi vergi verirken bu uygulama partnerlerinin çoğunun vergi vermeden çalıştığını belirtti. Arkasından, bu uygulamaların sonucunda taksi plakasının değerinin gün geçtikçe düştüğünü söyledi. Bütün bu dertlenmelerinin arkasından beklediğimden farklı olarak bunlar yasaklansın gibi bir talep yerine bunlarında belli bir düzene oturtulması gerekliliğini ileri sürdü.
Bu sohbetten benim çıkardığım iki temel sonuç var. Bunlardan birincisi her ne kadar elimizden akıllı telefonları bırakmadan yaşamaya alışmış olsak, hatta birçoğumuz bunları bir organımızmış gibi kabul etsek bile yeni düzene hazır değiliz. Çoğumuz zihnen hazır değil ama daha önemlisi yapısal açılardan da hazırlıklarımız eksik. Bunları yazarken kendi gündemimizden habersiz de değilim kuşkusuz. Uzunca bir süredir başımızdan eksik olmayan terör sıkıntısı, hemen sınırımızın kenarında yaşanan savaş provaları falan derken bu tip konuları düşünmek, konuşmak bazen fazla lüks gibi görünebilir. Bu tip gündem maddeleri bizim ihtiyaçlar hiyerarşisinde ulaştığımızı veya en azından yaklaştığımızı düşündüğümüz zirveden bir anda en temel ihtiyaca yani hayatta kalabilmek ihtiyacına dönmemize neden oluyor. Ama yine de, herşeye rağmen dünyadaki gelişim devam ediyor ve biz de burada yaşantımıza devam ediyoruz.
Taksiciyle yaptığımız sohbet sonrasında çıkardığım ikinci sonuç, biraz daha dolaylı bir sonuç aslında. Belki de gelişim ve değişim hızının çok yüksek olmasından dolayı, artık sabit yatırımlar sadece işletmeler için değil bireyler için de mümkün olduğunca kaçınılması gereken hale gelmiş durumda. Yani hizmet alabileceğimiz, kiralayabileceğimiz hiçbir şey için yatırım yapmamaya çalışıyoruz. Bu bir taraftan gelişimin hızına ayak uydurmamızı sağlarken, diğer taraftan da riskimizi minimize etmemizi sağlıyor.
Bu özelliğin en belirgin olduğu sektör yazılım sektörü. Örneğin gündelik hayatımızda kullandığımız yazılımları satın almak yerine kiralama yoluna gidiyoruz. Elektrik faturası öder gibi yazılımlarımızın faturasını da ödüyoruz. Ancak buna karşılık kullandığımız yazılıma ilişkin her yenileştirme ve iyileştirmeden anında yararlanma olanağına da sahibiz. Ayrıca ihtiyacımız olmadığı anda yazılımı kullanmaktan ve ücret ödemekten de kurtulabiliyoruz.
Özetle günlük hayatımız, yaşam alışkanlıklarımız ve iş yapma şekillerimiz sürekli değişiyor. Bireyler olarak buna nispeten hızlı bir şekilde uyum sağlayabiliyoruz, ama süreç ve sistemlerin de bu değişime uyumlu hale getirilmesi bir zorunluluk. Aksi takdirde bu gelişmelerin gerisinde kalan altyapımız bir süre sonunda küçük bile olsa kaosa neden olabilecektir.