Teknokent / ihracat

Şefik ERGÖNÜL İHRACAT SOHBETLERİ sefik@utided.org

Sanayi ve Teknoloji Bakanımız Sayın Mustafa Varank, Tekno parklardan yapılan ihracatlara değinmiş. “Teknoparklardan bugüne kadar 3.6 milyar ABD Doları ihracat” yapıldığını belirtmiş. Sayın bakan tarih vermediği için, bu ihracat rakamına kaç yılda erişildiği hakkında bir yorum yapamıyoruz.

Burada “Sezarın hakkını, Sezar’a teslim etme” gereğini duyuyoruz. Teknopark firmalarının ihracatlarının ne kadar olursa olsun, çok amma çok değerli olduğunu vurgulayarak bir kere daha, kalın harflerle ve altını çizerek ifade etmek istiyoruz.

Teknoparklarda çok değerli işler yapılıyor…

Bunu tüm teknoparklar ve buralarda kurulu firmalar için söylemek mümkün değil. Amma bence yapılanlar, bulunduğu yerin adına uygun çalışma yapmayanları bile sırtında taşıyor. Katılmış olduğum yüksek teknoloji ve hatta girişimci yatırımcı konulu bazı toplantılarda gördüklerim ve duyduklarım, göğsümü kabartmadı dersem, doğruyu söylememiş olurum.

Bazı teknoparklarda yapmış olduğum konuşmalarda da belirttiğim üzere aklıma çok takılan bir konu, buralardaki firmaların sanayi ile işbirliklerinin, neden (bana göre) olması gereken düzeyde olmadığı. Zira, teknoparklarda iyi bir şeyler yapan firmaların, bu yaptıklarını ticari üretime gereken biçimde aktarmakta sıkıntı çektikleri bilinen bir konu. Hatta bazı buluş sahiplerinin ve hatta mevcut ürünlerde yararlı farklılaştırma yapanların, buluşlarını üretime kendileri aktarmaktan ziyade bilgilerini sanayiciye aktarıp, sadece buluş ve farklılaştırmalarının getirisi ile ilgilendiklerini de biliyoruz.

Bir tarafta yoğun ve güncel bilgi ile inovasyon var amma bunun üretimi ile ilgili yeteri kadar bilgi birikimi ve beceri bilgisi (know-how) yok. Diğer tarafta da üretim bilgisi ve tecrübesi var amma yeteri kadar güncel bilgi ile inovasyon yok. Görülen resimde çok açık ve net olan, her iki kesimin de birbirlerine ciddi boyutta ihtiyaç duydukları.

Peki, o zaman neden yeterli düzeyde işbirliği sağlanamıyor?

Bence burada ortaya çıkan sorun “İnsanca” bir sorun…

İş kültürümüzde görülen “Ortak olamama” sorunu burada da ön sıralarda yer alıyor.

“Küçük olsun benim olsun” veya “Baş ol, istersen soğan başı ol” gibi deyişler neden dilimizde sağlam bir yer edinmiş dersiniz. Bana sorarsanız, işbirliği yapılmasının önünde duran en sağlam engel bu.

Çözüm nedir derseniz, uzun zamandır çevreme dillendirdiğimi sizlere de söyleyeyim…

Her iki kesim arasında önce iletişimin arttırılması gerekiyor. Bunun nedeni de tarafların birbirlerini daha iyi anlayabilmesini ve güven ortamının sağlanmasını başka türlü sağlayamayacak olmamız.

Şimdi tam da burada tüm “Teknopark” yönetimleri ile çalışanlarına seslenmek isterim. Lütfen “İletişim ve Müzakere Teknikleri” eğitimleri alınız. Sizlerin görevi yalnız bulunduğunuz ofisler ile sınırlı değil. Teknopark, sanayici, üniversite v.b. arasındaki etkili iletişimi sizden daha iyi kimse sağlayamaz. Nedeni de her iki tarafın arasında durmanızdır. Bunun içindir ki sizler birer “Arabulucu” kimliği taşıyorsunuz…

Her iki tarafında çekinceleri gidermek ve onları ortak paydada buluşturmak sizlerin görevi olmalıdır. Teknoparkların içindesiniz, bunu kullanın ve komşularınızla sıkı bir ilişki içerisinde olunuz. Sanayi ile teması sıkılaştırınız ve sadece gerekli olduğunda değil, programlı bir şekilde onları ziyaret ediniz. Sanayinin ihtiyacını duymak, o gün çözüm olmasa bile, ilerleyen zamanlarda kulağınıza gelecek bir bilgiyle çözüm getirebilecektir.

Bugün birçok Organize Sanayi Bölgesi’nin sorunu olan “Komşusunun ne yaptığını bilmeme” sorununa benzeyen bu sorunları, iletişim ve müzakere yeterliliklerinizi arttırarak ve iyi birer arabulucu olarak aşarsınız. Yapılmıyor demiyorum amma daha fazla ihtiyaç ve bilgi çöpçatanı olmalısınız.


İşte bakın o zaman teknoparklar 3.6 milyar ABD Doları’na “Bu bozukluğu kim bıraktı buraya” diye bakacaklardır.

Tüm yazılarını göster