Türkiye teknoloji üretecekse Almanya ideal ortağı olabilir

DİDEM ERYAR ÜNLÜ YAKIN PLAN didem.eryar@dunya.com

Alman - Türk Ticaret ve Sanayi Odası'nın Türkiye'de faaliyet gösterdiği 25 yıl içinde, iki ülke arasındaki ticaret hacmi beş kattan fazla artış göstererek, 7 milyar 579 milyon dolardan 36 milyar 545 milyon dolara ulaştı. Almanya bugün Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı konumunda. AHK Türkiye'nin İzmir ve Ankara'da da ofisleri bulunuyor.

Alman-Türk Ticaret ve Sanayi Odası (AHK Türkiye) geçtiğimiz hafta Türkiye'deki 25. yılını kutladı. AHK, 1994’ten bu yana Türkiye ile Almanya ekonomileri arasında köprü görevi üstleniyor ve ikili ekonomik ilişkilerin teşviki ve sürekli genişletilmesi için önemli bir çözüm ortağı olarak çalışmalar yürütüyor.

AHK Türkiye'nin Türkiye'de faaliyet gösterdiği 25 yıl içinde, iki ülke arasındaki ticaret hacmi beş kattan fazla artış göstererek, 7 milyar 579 milyon dolardan 36 milyar 545 milyon dolara ulaşmış.

Almanya bugün Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı konumunda. AHK Türkiye, mevcut ticaret hacminin daha da gelişmesi için İstanbul’un yanısıra İzmir ve Ankara’da da ofisler açmış ve bu sürede üye sayısını 100’den 900’e yükseltmiş.

Küresel ticaret ilişkilerinde yaşanan gerginlikler, AB ile yaşanan sorunlara rağmen Türkiye ve Almanya arasındaki ticaret ilişkilerinin sürdürülebilirliğini korumuş olması çok önemli. Alman-Türk Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Markus C. Slevogt ve Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Sekreteri Dr. Thilo Pahl ile Türkiye-Almanya ilişkilerinin bugününü ve yarınını konuştuk.

Üç aşamada Türk ekonomisinin 20 yılı

Alman-Türk Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Markus C. Slevogt 1999 yılından bu yana Türkiye ekonomisini yakından tanıyan bir isim. Deutsche Bank, ING, BSH ve Demir Döküm gibi finans ve sanayi sektörünün önde gelen kurumlarında çalışmış. Dr. Slevogt, "Bu yirmi yılı nasıl tanımlardınız?" sorusuna cevap verirken, Türkiye ekonomisinin son yirmi yılını üç aşamada özetleyebileceğini söylüyor ve şöyle diyor: "Yirmi yılı birkaç cümlede tanımlamak kolay değil. Ancak, bu tanımlamayı yapmaya çalışacak olan kişi, bu yılları üç aşamaya ayırabilir. 2001’deki mali krizden çok fazla etkilenen birinci aşama, 1980’lerde ve 1990’larda ciddi bir yönetim ve mevzuat yokluğundan muzdarip olan mali hizmetler başta olmak üzere, Türk ekonomisinde birçok işletme verimsizliğini ortadan kaldırdı. 2000’lerin başındaki reform süreçleri ve 2005’te AB üyelik müzakerelerinin başlaması, önemli miktarda doğrudan yabancı yatırıma ve kayda değer bir ekonomik büyümeye yol açtı. İkinci aşama, ülkede gerçekleşen bir krizle değil, küresel bir krizle başladı. Merkez bankalarının krizin çaresi olarak küresel ekonomiye akıttıkları düşük faizli para, şirketlerin ve yükselen piyasaların nispeten düşük faiz oranlarıyla döviz cinsinden borçlanmalarına izin verdi. Türkiye’de bu para öncelikli olarak Endüstri 2.0 sektörlerinde yatırım yapmakta kullanıldı. Birkaç yıl boyunca bu sektörlerdeki büyüme daha fazla niceliksel büyümeye yol açtı, ancak bu büyümenin niteliği Türk ekonomisinin uzun vadeli ihtiyaçları için yeterli değildi. Dahası, reform dinamikleri bu süre boyunca azaldı. Üçüncü aşama, ABD merkez bankasının 2006’dan beri ilk kez faiz oranlarını artırdığı 2015 yılının sonunda başladı. Bu düşük faizli paranın sona ermesinin başlangıç noktasıydı ve Türkiye ekonomisinin iş modelini teknoloji almaktan teknoloji yaratmaya değiştirmesi gerektiğini daha çok ortaya çıkardı ki; katma değerin kendi kendine yaratılması, uzun vadeli rekabet yeteneğini, refah yaratmayı ve kabaca on yıldır kendimizi içinde bulduğumuz orta gelir tuzağından çıkış için sağlam bir yolu güvence altına alacaktı." Türkiye

Almaya için çekici bir yükselen pazar

Dr. Slevogt, Türkiye'nin coğrafi konumu, genç nüfusu ve büyük tüketici piyasası ve önemli büyüme fırsatlarıyla, Alman şirketleri için çekici bir yükselen piyasa olduğunu söylüyor. Lojistik ve ulaştırma, tüketici malları, mali hizmetler, sağlık hizmetleri, tarım, otomotiv ve yan sanayi, enerji, turizm ve eğitimin bu fırsatların en fazla ortaya çıktığı sektörler olduğunu ifade eden Dr. Slevogt, şu bilgileri veriyor: "Bugün Almanya, 36,5 milyar dolar ticaret hacmiyle Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı ve Alman şirketleri ülkedeki doğrudan yabancı yatırımların her zaman ön sırasındalar. Neredeyse 10 milyar euroya kadar çıkan toplam doğrudan yabancı yatırımla 120 binden fazla kişiyi istihdam eden 7 binden fazla şirket Türkiye piyasasında aktif halde. Almanya’daki 3,5 milyon Türk kökenli kişi de, iki ülkeyi birbirine bağlayan bir diğer önemli faktör. Türk geçmişi olan girişimciler Alman ekonomisine katkıda bulunuyorlar: 40 milyar eurodan fazla yıllık gelir elde ediyorlar ve 400 binden fazla istihdam yaratıyorlar. Türkiye birçok sektörde Almanya’nın yenilikçi teknolojilerinden ve mesleki eğitimi teşvik etmekteki tecrübelerinden de faydalanabilir."

Dr. Slevogt'un özellikle altını çizdiği nokta ise şu: "Eğer Türkiye teknoloji satın alan değil, teknoloji üretmeye başlayan yükselen piyasalar ligine girmek istiyorsa, Almanya, Türkiye’nin ideal ortağı olabilir."

Bir Yol Bir Kuşak projesinin başımızın üstünde yeri var

Almanya ve Türkiye'nin coğrafi konum anlamında birbirlerine çok benzediğini, her ikisinin de kendi bölgelerinin kalbinde yer aldığını söyleyen Dr. Slevogt, "Her ikisi de gelecekte bu lojistik avantajlarından daha da fazla yararlanacak. Bu bağlamda, Bir Yol Bir Kuşak projesinin başımızın üstünde yeri var. Bu proje, her iki ülkenin de önemli bir rol oynadığı Doğu’dan Batı’ya bir bağlantı kuruyor. Mesela Üçüncü Boğaz Köprüsü, tren yolu taşımacılığı için uygun tek Boğaziçi köprüsü olduğundan, Bir Yol Bir Kuşak projesiyle son derece önemli bir role sahip. İstanbul Havalimanı da, Bir Yol Bir Kuşak projesi için, Avrupa’nın nehir üstünde kurulu en büyük limanı olan Duisburg Alman limanı kadar önemli bir bileşenler" diyor.

Doğrudan yabancı yatırım çekingendir

Dr. Slevogt son dönemde Türkiye'deki doğrudan yabancı yatırımlardaki düşüşü şöyle değerlendiriyor: "Doğrudan yabancı yatırım çekingendir. Doğrudan yabancı yatırım eğer mevcut ekonomik beklentilerle, reform çabalarıyla, siyasi istikrarla ve hukukun egemenliğiyle ilgili olarak kendini rahat hissetmezse, bu alanlarda gelişme işaretleri gösterene kadar, böyle bir ekonomiyi bekler ve gözler. Ardından yeni yatırımlar gelir. Öte yandan, eli kulağında olan ticaret savaşları, korumacılık ve artan jeopolitik gerilime bağlı olarak, tüm dünya şu anda ekonomik büyüme oranlarında bazı düşüşler yaşıyor. Bu durum birçok şirketin daha fazla dikkatli olmasına ve yabancı piyasalarda daha fazla para yatırmaya isteksiz olmasına neden oluyor."

AHK TÜRKİYE YÖNETİM KURULU ÜYESİ VE GENEL SEKRETERİ DR. THİLO PAHL:
İnovasyon ve ekonomik kalkınmanın ileri taşınmasında temel faktör eğitim

"Amaç odaklı çalışma, tutku ve sürekli gelişim hedefi gibi ortak özellikler, Alman ve Türk girişimcilerin işbirliği yapmasını kolaylaştırıyor" diyen AHK Türkiye Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Sekreteri Dr. Thilo Pahl, AHK Türkiye'nin, 2011 yılında İzmir'de, Mart 2019'da ise Ankara'da ofis açma kararı alarak, bu ilişkilerin geleceğine olan inancını pekiştirdiğini anlatıyor. Şu bilgileri veriyor Dr. Pahl: "İzmir ofisini 2011’de açtık. İzmir, Ege bölgesinin en önemli şehri ve ülkenin ikinci en büyük limanına sahip olması nedeniyle, Alman şirketler için ekonomik kalkınma bakımından ilgi çekici bir noktada. Mart 2019 tarihinde Ankara ofisinin açılması ise, politik karar alma sürecine yakınlık bakımından önem taşıyor. Böylece, üyelerimizi, güncel politik süreçler hakkında daha hızla bilgilendirebilecek ve görüşlerimizi politika yapıcılar ile paylaşabileceğiz. AHK Türkiye bünyesinde sağlık, otomotiv, enerji, perakende, tekstil, nakliye ve kadınlara yönelik alanlar gibi pek çok sektörel çalışma grubumuz var. Bu çalışma grupları üyelerimize, sektörel sorunlarla ilgili tartışma, deneyim paylaşımı, çözün üretme fırsatı veriyor. Önümüzdeki dönemde özellikle Endüstri 4.0 ve veri yönetimi gibi alanların ön plana çıkmasını bekliyoruz. Örneğin Türkiye’de otomotiv yedek parça sektörü Endüstri 4.0’a geçiş sürecinde. Yeni endüstriyel gelişmeleri yakalamak ve yeni teknolojileri kullanmak istiyorlar. Alman otomotiv sektörü ile temas halindeler ve eskiden olduğu gibi ana tedarikçileri olmaya çalışıyorlar. 2018 yılının başında, Alman Sanayi ve Ticaret Odaları Birliği, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ve Dış Ekonomik İlişkiler Kurumuyla Berlin’de bir otomotiv zirvemiz oldu; ve Endüstri 4.0’ı tartışmak üzere, orijinal malzeme üreticilerini ve Türk firmaları bir araya getirmeye çalıştık. Bu tür toplantılara Türkiye’de devam etmek istiyoruz. Önümüzdeki dönemde ön plana çıkacak bir diğer önemli alan ise eğitim olacak. İnovasyonların ve ekonomik kalkınmanın ileriye taşınmasında eğitim çok temel bir faktör. Operasyonel projeleri bağımsız olarak gerçekleştirebilen profesyoneller, Endüstri 4.0 gereklilikleri bakımından büyük önem taşıyor. Bu profesyonellerin şirket içi eğitim ile desteklenmeleri gerekiyor. Almanya mesleki eğitim bakımından geniş bir bilgi birikimine sahip. AHK Türkiye olarak bu bilgi birikimini sizlerle paylaşmayı ve bu yıl şirketler ile birlikte ilk pilot projeleri hayata geçirmeyi hedefliyoruz. Bu noktada ilk adım şirketlerin, yenilikçi ürünlerin üretilmesi için ihtiyaç duyulan yeterlikleri belirlemeleri gerekiyor."

Tüm yazılarını göster